Gebelik rahimde (dış gebelik durumunda tüplerde ya da karın boşluğu gibi
bir yerde) yerleştiği andan itibaren hCG (Human chorionic gonadotropin) adı
verilen bir hormon salgılanmaya başlanır. Normalde kanda ve idrarda eser
miktarda bulunan bu hormonun arttığının çeşitli testlerle gösterilmesi (HCG
salgılayan tümörlerin olduğu çok ender durumlar hariç) vücutta bir gebelik
olduğunun kesin kanıtıdır.
Kandaki ve idrardaki HCG seviyesinin bu hormona yapısal olarak çok benzeyen
luteinizan hormon (LH) adlı yumurtlamadan sorumlu hormon ile karışmasını önlemek
için HCG hormonunun beta fraksiyonu yani ß-hCG ölçümü yapılır.
İdrar testleri:
Kanda ß-HCG belli bir eşik seviyesine ulaştığında idrara çıkmaya başlar ve
gebeliğin ilerlemesiyle idrardaki seviye artar. İdrarla yapılan gebelik
testlerinin esası bu ß-HCG'nin varlığının ya da yokluğunun saptanmasına dayanır.
Çeşitli testlerin hassasiyeti arasındaki farklılıklar idrardaki seviyeyi tanıyıp
tanıyamamalarına bağlıdır.
Eczanelerde ya da evlerde hazır test kitleri yardımıyla uygulanan idrarda
gebelik testlerinin güvenilirliği üretici firma tarafından her ne kadar %99
olarak belirtilse de yapılan çalışmalar özellikle adet gecikmesinin 10 günden
daha az olduğu durumlarda hata oranının %50'lerde olabileceğini göstermektedir
("Hata" genellikle testin hassasiyetinin düşük olması nedeniyle varolan bir
gebeliği saptayamaması şeklinde olmaktadır. Ancak tam tersi de mümkündür).
Laboratuvarda uygulanan idrarda gebelik testleri ise adet gecikmesinin beşinci
gününden itibaren güvenilir sonuç verebilmektedir. Bu testler daha düşük hormon
seviyelerini tanıyabilen ve bu yüzden de hazır test kitlerine göre daha hassas
olan testlerdir.
Kan testi (beta HCG):
İdrar testleri ß-HCG'nin varlığını ya da yokluğunu saptayabilirken kan testleri
ß-HCG'nin kandaki seviyesini yani ne miktarda olduğunu saptarlar. Böylece hormon
salgısının başladığı en erken dönemlerde, henüz adet gecikmesi bile olmadan
kanda ß-HCG seviyesi saptanarak gebeliğin tanısı konabilir, ya da gebelik
oluşmadığı yönünde kesin karar verilebilir.
Unutmayın!
Gebelik testleri pozitif sonuçlandığı zaman vücutta bir gebelik olduğu
anlaşılır, ancak; mevcut gebeliğin nerede yerleştiği ve ne kadarlık bir
büyüklükte olduğu hakkında bilgi edinilemez. Bunların öğrenilmesi için ultrason
yapılması gerekir.
GENETİK DANIŞMA
GENETİK DANIŞMA NEDİR?
Genetik Danışma, gebelik öncesi doğacak çocuğun veya gebelikte anne karnındaki
bebeğin erken dönemde herhangi bir problemi olup olmadığının ortaya konmasıdır.
Kalıtsal olarak geçebilen hastalıklar veya doğum defektleri hakkında daha fazla
bilgi sahibi olmanın bir yoludur.Genetik danışma genetik bir hastalık riskinin
olması durumunda anne karnındaki bebeğe gebelik döneminde uygulanan küçük
cerrahi girişimleri ,genetik testleri ve genetik danışmayı içeren bir programdır
Genetik hastalıklar yada daha geniş anlamda genetik özellikler, nesilden nesile
aktarılabilen , kimi zaman ise soyağacı içinde ailenin tek bir üyesini
ilgilendiren özelliklerdir.Bebeklerin yaklaşık %4'ü genetik bir nedenle oluşan
bozukluklar ile doğar.İleriki yaşlarda ortaya çıkan sorunlarla bu oran
artmaktadır.Genetik hastalıkların bir kısmı ciddi bedensel ve zihinsel özürlere
yol açtığından, kişiler, aileler ve tüm toplum için önemli sosyal ve ekonomik
sorunlar getirmektedir. Ülkemizde akraba evliliğine sık raslanması, kimi genetik
hastalıkların görülme sikliğinin yüksek olmasına neden olmaktadır. Tüm bunlar
genetik hastalıkların ve genetik danışmanın daha iyi tanınmasını gerektirmiştir.
KİMLER GENETİK DANIŞMA ALMALIDIR?
Eğer ailenizde bir çocuğun yakalanabileceği hastalıklarla ilgili bir endişeniz
varsa sağlık bakımınızı üstlenen kişiye genetik danışma veya tarama hakkında
danışabilirsiniz. Genetik danışmayı gebe kalmadan önce yaptırmanız en iyisidir.
Bununla beraber doğum öncesi ilk vizitinizde ve gebeliğiniz boyunca sonraki
zamanlarda da yaptırabilirsiniz. Tarama her iki ebeveyn hakkında kendilerinden
bilgi almayı da içerir. Genetik danışma vizitinizde hekiminiz veya genetik
konsültanınız size ailenizdeki hastalıklar, bozukluklar veya doğum defektleri
hakkında sorular soracaktır. Kan örnekleriniz test edilecektir. Genetik danışma
süreci içinde ailelerin soyağacı çıkarılır ve bilinen tüm üyeler ile ilgili
sağlık durumları belirlenir; eldeki tüm tıbbi veriler incelenir; tanıyı koymak
yada doğrulamak için gerekli testler gerçekleştirilir. Sonuçta aile veya kişide
sözkonusu genetik hastalığın olup olmadığı, varsa hastalığın ne olduğu, ileriki
dönemde nasıl seyredeceği, yaratabileceği problemler, sonuçları ve önlemler,
varsa tedavisi hakkında bilgi verilir. Eğer gebe iseniz aynı zamanda bebeğin
testleri de yapılabilir.
Bir çiftin genetik danışma alması için bazı sık nedenler şunlardır:
Anne doğum esnasında 35 yaşında veya fazla olacaksa,
Eşi veya kendisi kromozomal değişikler açısından taşıyıcı olan aileler,
Daha önceki bir çocuklarında, kalıtsal bir hastalık veya doğum defekti mevcutsa,
Ailenizden bir kişide zeka geriliği veya diğer kromozom problemleri varsa,
Gebelik sırasında USG'de, fetüste bedensel özürlük, amniotik sıvı azlığı veya
fazlalığı ve intrauterin gelişme geriliği görülen gebe,
Gebelik sırasında anne kanında genetik hastalıklar ile ilgili tarama testleri
yüksek risk gösteren aileler (üçlü tarama testleri, alfafetoprotein testi vs.)
Önceki gebeliklerinde nedeni bilinmeyen düşükler veya ölü doğum yapmış olanlar,
Önceki çocuklarında omurilik veya sinir sistemi kapanma defekti olan aileler,
Erkek çocuklarda görülen (Duchenne Muskuler Distrofisi, Hemofili A ve Hemofili B
gibi) kimi genetik hastalıklar açısından riskli aileler,
Gebelik öncesi annede şeker hastalığı varlığı,
Akraba evliliği yapan ve soyağaçlarında genetik bir hastalık saptanan eşler,
Klasik anlamda genetik hastalıklar yönünden yüksek riski olmadığı halde taşıdığı
bebek konusunda ciddi endişe duyan "anksietik" gebeler.
GENETİK DANIŞMA İÇİN NASIL HAZIRLANMALIYIM?
Ailenizin üyelerinin tıbbi hikayelerini öğrenin. Ailenizdeki herhangi bir
kalıtsal hastalığın detaylarını öğrenmeye çalışın. Ebeveynlerinize onların
ailelerinde gelişme geriliği, özürlü veya diğer doğum defektleri olan herhangi
bir çocuk olup olmadığını sorun.
Kendiniz hakkında aşağıdaki bilgileri vermeye hazır olun:
Eski düşükler
Kimyasallar, radyasyon (x ışını dahil) veya diğer çevresel ajanlara gebelik
öncesi veya gebelikte maruz kalma
İlaç veya alkol bağımlılığı hikayesi
Gebe olduğunuzu bilmediğiniz zamanlarda dahil gebelik esnasında alınan reçeteli,
reçetesiz ve bitkisel ilaçlar
Hekiminiz veya genetik konsültanınız danışma ile ilgili sizinle
tartışacaktır.eğer bir problem varsa sizin problemi anlamanıza yardımcı olacak;
nihayetinde olası gebeliğiniz ile ilgili riskler, gebe iseniz fetüsü koruma,
gebeliğin sonlandırılması veya diğer tedavi için seçeneklerinizi anlatacaktır.
Eğer doğum öncesi bir anomali riski tespit edildiyse, lütfen hekiminizle
sonuçları tartışınız.
GEBELİK MUAYENESİ!
Gebelik muayenesinde amaç istenenler gebeliğin annenin sağlığını bozmadan
sağlıklı bir bebeğin doğumu ile sonlanmasını sağlamaktır. normal gebelik son
adet tarihinden sonra ortalama 280 gün veya 40 hafta sürer.
GEBELİK SÜREÇLERİ NELERDİR?
Gebelik klasik olarak 13-14 er haftalık 3 dönemde izlenir. Her döneme trimestır
denir.
0-14 hafta=1'nci trimestır
15-28 hafta=2'nci trimestır
29-42 hafta=3'nçü trimestır
DÜZENLİ YAPILACAK TESTLER
1nci Muayene
* Gebeliğin tanısı ve görüntülenmesi
* Kan sayımı
* İdrar testleri
* Kan grubu saptanması ve kan uyuşmazlığının saptanması
* Hepatit,bel soğukluğu ve kızamıkçık enfeksiyonları için tarama
* Vajenden örnek alınması
2nci Muayene
* Bu muayene 3 aylık iken yapılmalı
* 11-12. haftalarda bebeğin ense kalınlığına ultrasonografi ile bakılır
* Gereğinde bebeğin doğumsal hastalıklarını saptamaya yönelik testler yapılır
* Gereğinde bebek alınabilir
3üncü Muayene
* 15-16ncı haftalarda 3'lü tarama testi yapılır.
* Ayrıca gerekli ise gebelik kesesi içinde su alınarak doğumsal hastalılar
saptanabilir
4üncü Muayene
* 18-20nci haftalarda ultrasonografi ile doğumsal hastalıklar saptanabilir
* Gereğinde bebeğin kan örneklemesi yapılır.(kordosentez)
5inci Muayene
* 26-28nci haftalarda oral glukoz tarama testi ile şeker hastalığı saptanabilir.
* Kan uyuşmazlığı için aşılama yapılır
* Kan sayımı yapılır.
6ncı Muayene
* 32-36ncı haftada bebeğin gelişimi ve gebelik kesesi içindeki pozisyonu
incelenir.
Bunların yanı sıra her muayenede; Tam kan, nabız, kilo artışı, ultrasound ile
gerekli ölçümler ve vücutta oluşacak şişliklere bakılır.
DÜZENLİ MUAYENE SIKLIĞI NE OLMALIDIR?
Muayene sıklığı ilk 28 hafta için 4 haftada bir, 28-36'ncıhaftalar arasında 2
haftada bir 36'ncı haftadan sonra ise haftada bir kez yapılır. Aynı zamanda her
ay idrar tetkikleri, 2 ayda bir ise kan ölçümleri yapılmalıdır.
OBSTETRİK ULTRASONOGRAFİ
Obstetrik ultrasonografi gebelik takiplerinde yapılan ultrasonografik incelemeye
verilen isimdir.
Günümüzde kullanılan ultrasonografi cihazları hareket halindeki fetusun
görüntülerini monitör ekranına yansıtmakta ve fetusu incelemeye olanak
tanımaktadırlar. Prob anne adayının karnı ile temas eden cihazdır. Probdan
yayılan bu ses dalgaları değişik dokulardan değişik oranlarda ve formlarda
yansıyarak aynı alıcıya geri dönerler. Birbirinden farklı olan bu yansımalar
bilgisayar tarafından işlenerek görüntü olarak monitöre yansıtılır. Bu görüntüye
ultrasonogram adı verilir. Fetal kalp atımları ya da bebeğin hareketleri gibi
hareketli görüntüler monitörden izlenir. Benzer şekilde görüntülerin incelenmesi
ile fetusta bulunan anormallikler saptanabilir. Yine fetusa ait ölçümler
yapılarak gelişimi değerlendirilebilir.
Gebelikte ultrason ne zaman ve neden kullanılır?
Ultrasonografi fetusun değerlendirilmesinde güvenli, etkili ve ucuz bir yöntem
olarak kabul edilir. Günümüzde gebelik takiplerinin vazgeçilmez bir öğesi haline
gelmiştir.
Gebelikte ultrasonografinin ana kullanım amaçları şunlardır:
1. Erken gebeliğin tanısı ve değerlendirilmesi
Gebelik kesesi transvajinal ultrasonografi ile 4.5 hafta gibi çok erken bir
dönemde saptanabilir.
2. Düşük tehdidi
Erken gebelikte kanama ortaya çıktığında fetusun canlı olup olmadığı
ultrasonografi ile değerlendirilir. Fetal kalp atımları 5.5-6. haftadan itibaren
gelişmiş ultrasonografi cihazları ile saptanabilir. Bebeğin anne karnında öldüğü
ya da hiç gelişmediği boş kese gibi durumların tanısı da ultrasonografi ile
konur Yine benzer şekilde dış gebelik tanısında da ultrasonografi son derece
önemli bir rol oynar.
3. Gebelik kesesinin ve fetal büyüklüğün değerlendirilmesi
Fetusun belirli uzunluklarının ölçümü gebeliğin yaşını yansıtır. Bu özelllikle
erken gebelikte daha belirgindir. Son adet tarihini hatırlamayan hastalarda
fetal ölçümler gebeliğin kaç haftalık olduğu konusunda önemli bilgiler verir.
Gebeliğin ilerleyen dönemlerinde ise fetusa ait bacak, kafa ve karın çevresi
ölçümleri hem bebeğin ağırlığı hem de gelişimi ile ilgili değerli ipuçları
verir.
Gebelik takiplerinde ölçülen parametreler şunlardır:
Bas popo mesafesi(CRL): Bu ölçüm 7-13 gebelik haftalarında yapılır ve gebelik
yaşını 3-4 günlük yanılma payıyla verir.
Biparietal çap (BPD): Başın iki yanında yer alan ve parietal kemik adı verilen
kemikler arasındaki mesafenin ölçümüdür. Bu ölçüm 13. haftadan sonra yapılır.
13. haftada 2.4 cm civarındayken doğumda 9.5 cm'e kadar artar. Aynı ağırlığa
sahip bebeklerin BPD uzunlukları değişik olabileceği için gebeliğin son
dönemlerinde güvenilirliği azalır.
Femur uzunluğu (FL): Kalça ile diz arasındaki femur adı verilen kemiğin
ölçümüdür. İnsan vücudundaki en uzun kemiktir ve bebeğin uzunlamasına olan
gelişimini yansıtır. Güvenilirliği BPD gibidir ve 14. haftada 1.5 cm iken
doğumda 7.8 cm civarında ölçülür.
Karın çevresi (AC): Gebeliğin son dönemlerindeki en önemli ölçümdür. Gebelik
yaşından ziyade fetusun büyüklüğü ve ağırlığı hakkında ipuçları verir.
Fetusun ağırlığı BPD, FL ve AC'nin birarada değerlendirilmesi ile yaklaşık
olarak saptanabilir..
4. Plasentanın yerinin saptanması
Obstetrik ultrasonografi plasentanın erken ayrılması ve benzeri plasental
anomalilerin saptanmasında en etkili yöntemdir.
5. Çoğul gebelikler
Çoğul gebeliğin tanısı ultrasonografi ile konur. Ayrıca bebeklerin pozisyonları,
fetustan fetusa transfüzyon sendromu gibi hastalıkların varlığı ile plasenta ve
gebelik keselerinin sayısı da ultrsonografide saptanır.
6. Gebelik sıvısı hastalıkları
Gebelik sıvısının fazla ya da az olduğu durumlar da ultrasonografi ile saptanır.
Her iki durumda da fetus anomali açısından dikkatli bir şekilde
değerlendirilmelidir.
7. Fetal anomaliler
Fetusa ait pekçok anomali 20 hafta civarında yapılacak olan detaylı bir inceleme
ile saptanabilir. İkinci düzey ya da anomali taraması olarak adlandırılan bu
incelemede bebeğe ait olabilecek hidrosefali, spina bifida gibi önemli
anomalilerin yanında, diyafram fıtığı, oniki parmak barsağında darlık gibi iç
organları etkileyen anomaliler de saptanabilir. Ayrıca daha gelişmiş cihazlar
yardımıyla yarık damak, yarık dudak, doğumsal kalp anomalileri ve Down sendrromu
varlığı tespit edilebilir. Bunlara ek olarak amniyosentez, koriyon villus
biopsisi, göbek kordonundan kan örneği alınması ve anne karnındaki bebeğe
uygulanan benzeri girişimler de yine ultrason eşliğinde yapılır.
8. Diğer uygulamalar
Ultrasonografi bebeğe ait şu durumların saptanmasında da tek araçtır: Anne
karnında kaybedilen bebeğin saptanması Bebeğin rahim içinde duruş pozisyonunun
saptanması Bebeğin iyilik halinin saptanması
ULTRASON TAKVİMİ
Hamile bir kadının tüm hamileliği boyunca kaç kere ultrasonografi incelemesine
girmesi gerektiği konusunda katı kurallar yoktur. Herhangi bir anormallik
saptandığında ya da normal olmayan bir durumdan şüphelenildiğinde ultrason
incelemesi yapılabilir. Herşeyin normal olduğu durumlarda ise adet gecikmesinden
1-2 hafta sonra gebelik varlığının saptanması ve bu gebeliğin rahim içinde
yerleşmiş normal bir gebelik olduğunun gösterilmesi için ultrason incelemesi
yapılır. Bunun dışında her rutin kotrolde ultrasonografi yapılabilir.
TRANSVAJİNAL ULTRASONOGRAFİ
Özel dizayn edilmiş problar yardımıyla ultrasonografi vajinal yoldan
yapılabilir. Bu yöntem pelvik organların değerlendirilmesinde çok daha kaliteli
görüntü sağlar ve dolayısıyla çok daha etkilidir. Özellikle hamile olmayan ya da
hamileliğinin çok erken döneminde olan kadınlarda transvajinal ultrasonografi
tercih edilmelidir. Transvajinal ultrasonografi ile fetal kalp atımları 5.5- 6
haftada saptanabilir. Ayrıca baş-popo mesafesinin ölçümü bu tür incelemelerde
daha tatminkar olmaktadır. Bizim uygulamalarımızda 13. haftaya kadar ultrason
incelemeleri genellikle transvajinal yöntemle yapılmaktadır. Obstetrik
uygulamaları dışında genel jinekolojik incelemelerin hemen hepsinde transvajinal
ultrasonografi tercih edilmelidir. Bu yöntemde hem görüntü kalitesi ve
güvenilirliği daha yüksek olmakta hem de hastanın idrarının sıkışık olması
gerekmediğinden, hasta açısından daha rahat ve kolay olmaktadır.
ULTRASON NE KADAR GÜVENİLİRDİR?
Ultrason hamile kadınlar üzerinde 35 yıldan daha uzun bir süredir
kullanılmaktadır. Rontgen gibi iyoize radyasyon kullanılmadığından gelişmekte
olan fetus üzerinde zararlı etkiye sahip değildir. İnsanlar ve hayvanlar
üzerinde zararlı etkisinin olduğu gösterilememiştir. Hamilelikte ultrason
uygulamaları ile ilgili en büyük risk özellikle yeterli tecrübeye sahip olmayan
kişiler tarafından yapılan incelemelerde bazı fetal anomalilerin gözden
kaçırılması riskidir. Bu riski en aza indirmek için tüm gebelik boyunca en az
bir incelemenin başka bir hekim tarafından yapılması yaygın ve etkili bir
uygulamadır.
UNUTMAYIN!
Ultrasonografi görüntülemeye dayalı bir testtir. Anne rahminde gelişmekte olan
bebeğin sahip olabileceği tüm anormallikleri saptayamaz. Ultrasonografi ile bir
bebeğin normal olarak izlenmesi, onun tamamen normal ve sağlıklı olduğu anlamına
gelmez. Her organın kendine özel bazı hastalıkları gebeliğin ancak belirli
dönemlerinden sonra farkedilebilecek hale gelebilir. Bu nedenle yapılmış olan
bir inceleme ancak o anki durum hakkın
ENSE KALINLIĞI TESTİ
Gebeliğin 11-14. haftaları arasında yapılan, ultrasonografi ile bebeğin ense
kalınlığının ölçülmesi esasına dayanan ve bebekte olabilecek bazı kromozom
anomamileri, Down Sendromu(mongol bebek) ve organ defektleri hakkındaki risk
için bilgi verici bir testtir. Bu test ile kromozom anomalileri %90'ın üzerinde
tespit edilebilmektedir.
Günümüzde modern obstetrik yaklaşımda amaç, anomalili bebeklerin mümkün
olduğunca erken dönemde yakalanmasıdır. Bu şekilde aile; fiziksel ve psikolojik
açıdan fazla travmatize olmadan gebeliğin sonlandırılması veya tedavisi mümkünse
ivedi olarak tedavisine başlanması mümkün olabilmektedir.
35 yaş üstündeki anne adayları
İlaç yada toksik madde kullanan gebeler
Ailede konjenital anomalili bebek ırsi geçen hastalık öyküsü olan anneler
Zeka geriliği yada anormal gelişim gösteren çocuk öyküsü olan aileler '
mutlaka bu testi yaptırmalı ve genetik danışma almalılardır.
Ense kalınlığı testi ile anne adayından alınan kanda beta-HCG ve PAPP-A ölçümü
ve bunların kombine edilerek özel bir programa tabi tutulmasıyla, Down Sendromu
(mongol bebek) riski belirlenebilmektedir. Genetik bir hastalık olan Down
Sendromu; doğuştan zeka geriliği, yüzde yapısal bozukluklar, işitme
bozuklukları, görme bozuklukları, yapısal kalp hastalıkları ve diğer çeşitli
sağlık problemleri ile birarada bululan bir hastalıktır.
Normalde bebeğin ense kalınlığı gebelik haftasının ilerlemesi ile artar.
Günümüzde 11-14. gebelik haftaları arasındaki ense kalınlığının haftasına ve
gününe göre normal sınırları bilinmektedir. O gebelik haftasında ölçülen ense
kalınlığı normalin üstünde ise mongol çocuk olma riski artmaktadır.
Çoğul gebeliklerde diğer Down Sendromu tarama testleri kullanılamazken, bu test
çoğul gebeliklerde her bebek için ayrı ayrı ense kalınlığı ölçülüp risk oranı
hesaplandığından rahatlıkla kullanılabilmektedir. Diğer testlere oranla daha
erken dönemde uygulanabildiğinden tanı daha erken konulabilmektedir. Test aynı
zamanda Down Sendromu riskini saptama amacı ile kullanılan testler içerisinde en
hassas olanıdır(%90). Bu testin diğer testlere oranla daha hassas olması
amniosentez, kordosentez ve CVS gibi gebeye ve gebelik ürününe zarar verebilecek
girişim oranlarını azaltmaktadır. Aynı zamanda testin anneye ve bebeğe de hiçbir
zararı yoktur.
Ense kalınlığı testi; başta trizomi 21 ve trizomi 18 olmak üzere çeşitli
kromozom anomalilerinin bir kısmında artmış olarak görülür. Trizomiler dışında
da çok çeşitli nedenlere bağlı olarak artabilir. Bunlar arasında kistik higroma
adı verilen sıvı birikimi yıllardan beri Turner Sendromu (45;X0 şeklindeki
kromozom anomalisi) ile ilişkisi olan bir durumdur. Fetus'ta kalp hastalıkları,
akciğer hastalıkları, iskelet sistemiyle ilişkili hastalıklar, konjenital
enfeksiyonlar ve diğer hastalıklara bağlı olarakta ense kalınlığı artmış
bulunabilmektedir.
Ense kalınlığının belli bir değerin üzerinde olması durumunda bebek için anomali
riskinde artış sözkonusudur. Ense kalınlığı, milimetrenin onda birini ölçecek
hassasiyette ultrasonografi aletleri ile ölçülür. Genel olarak 3 mm.nin altı
normal olarak kabul edilir. Ense kalınlığı arttıkça özellikle Down Sendromu için
risk artışı mevcuttur. 11-14. hafta gebelik taramasında ense kalınlığı ile
birlikte "ikili test"te yapılır. Risk, ikili test ve ense kalınlığının birlikte
değerlendirilmesi ile saptanır.
Ölçüm yapılırken, fetüsün bu gebelik haftalarında hareketlenmeye başlamış
olması, ölçümün hassas bir şekilde yapılabilmesi için bazen 20 dakika ve hatta
daha uzun süren sabırlı bir beklemeyi zorunlu kılmaktadır.
Sonuç olarak bu incelemeye tabi tutulan anne adaylarında risk yüksek
bulunduğunda amniosentez veya koryon villus biyopsisi gibi invazif girişimle
kromozom analizi önerilmektedir. İncelemeyi yaptıran anne adaylarının çok az bir
ihtimalle de olsa , böyle bir ileri inceleme gerekebileceğini bilmeleri
önemlidir.
ÜÇLÜ TARAMA TESTİ
Üçlü test olarak bilinen bu test, gebeliğin 16 ile 18 haftaları arasında en
doğru sonuçlar veren bir kan testidir. Yapılış amacı özellikle Down Sendromu
diye adlandırılan problemli bebeklerin anne karnında saptanmasına yöneliktir.
Üçlü test için bir miktar kan alınması gerekmektedir. Kanda AFP, hCG ve uE3
hormonları ölçülür. Bu hormonların gebeliğin değişik haftalarına göre değerleri
değişmektedir. Gebelik haftasına göre özel bir hesaplama yöntemi ile MoM
değerleri bulunur. Testin neticesini hesaplarken annenin yaşı, vücut ağırlığı,
ırk, şeker hastalığı olup olmadığı ve sigara kullanıp kullanmadığı da dikkate
alınır. Tüm bu veriler ile kandaki üç hormon değerleri bir bilgisayar programına
girilerek sonuç elde edilir. Sonuç olasılık olarak verilir. Örneğin Down
Sendromulu çocuk doğurma olasılığı 1/2300'dır gibi bir cevap gelir. Bu sonucun
1/270 ve daha sık olarak, yani 1/ 220 veya 1/200 olarak hesaplanması, Down
Sendromlu bebek doğurma riskinin yüksek olduğunu bildirir. Üçlü testin Down
Sendromlu bebeklerin yaklaşın % 60 ile 70'inin saptanmasına yardımcı olur.
Üçlü Testin Yüksek Riskli Olarak Sonuçlandığı Durumlarda Ne Yapılmaktadır ?
Bu testle yüksek risk saptandığı durumlarda, anne karnındaki bebeğin gerçekten
Down Sendromu olup olmadığını ortaya koymak gerekmektedir. Bu amaçla bebeğin
kromozom yapısının saptanması için amniyosentez yani bebeğin bulunduğu sıvıdan
örnek almak veya göbek kordonundan kan alınarak kromozom analizi gerekmektedir.
5 aydan önce en az komplikasyon olan ve en kolay yöntem olan amniyosentez
yapılmaktadır. Amniyosentez ile elde edilen sıvı kromozom tayini yapılan
laboratuvarda incelenir ve normal olup olmadığı saptanır.
Her Yüksek Riskli Üçlü Test Bebeğin Problemli Olduğunu Söyler mi?
Hayır, Üçlü testte yüksek risk saptanan yaklaşık 100 anne adayının ancak 1
tanesinin Down Sendromlu olduğu bildirilmektedir.
Down Sendromu Nedir?
Down Sendromu insanın en küçük yapıtaşı olan kromozom sayısındaki sorunlardan
biridir. Sağlıklı her insanda hücrelerindeki sayı 46'dır. Sağlıklı bir kadında
46 tane X kromozomu vardır. Sağlıklı bir erkekte ise 45 X ve 1 tane Y kromozomu
vardır. Down Sendromunda ise 21'ci kromozomdan 1 tane fazla vardır, yani 2 tane
21 kromozom ve toplam 47 tane kromozom vardır. Buna benzer başka isimlerle
anılan 18 ve 13'üncü kromozom fazlalığı ile beraber olan farklı sendromlar da
vardır. Down sendromunun ailesel bir geçişi söz konusu değildir ve tamamı
tesadüfen ortaya çıkmaktadır. Burada anne yaşı bu sendromun ortaya çıkmasında
önemli rol oynar. Down Sendromu hayatla bağdaşan ve en sık saptanan kromozom
bozukluğudur. Canlı doğumlarda sıklığı yaklaşık 1/850'dir. Bu sıklık 20'li
yaşlarda 1/1500 iken 45 yaşında 1/28 kadardır.
Down Sendromu olan çocuklarda zeka geriliği her zaman vardır. Bu zeka geriliği
hafif dereceden çok ağır derecelere kadar değişmektedir. Yaklaşık % 30 ile
35'inde ağır derecede kalp sakatlıkları ve yaklaşık % 15'inde de başta oniki
pramak barsak tıkanıklığı gibi mide barsak sistemi ile ilgili sakatlıklar
mevcuttur.
Üçlü Test Niçin Önemli ?
Üçlü test her anne adayına 16 ile 18 haftalarında uygulanması gereken bir
testtir. Testin bir tarama testi olduğu unutulmamalıdır. Tarama testi genel
olarak kolay yapılan ve herkese uygulanabilen ve aynı zamanda ucuz bir test
olmalıdır. Sonuçları ise kesin bir teşhisten çok, bir hastalığın ortaya
çıkarılmasında yardımcı olmaktadır. Kesin teşhis için her zaman daha ileri bir
yönteme ihtiyaç duyulur. Üçlü testte de kesin sonuç amniyosentezle konur. Tekrar
vurgulamak gerekir ki nasıl her yüksek riskli test sakat çocuk anlamına
gelmiyorsa, normal sonuç alınan her test de bebeğin % 100 sağlıklı olduğunu
bildirmez. Bu nedenle bu teste ilaveten 18 ile 20'ci gebelik haftalarında
ayrıntılı ultrasonografik inceleme ile diğer problemler aranmalıdır.
AMNİOSENTEZ (AS)
AMNİOSENTEZ Nedir?
Anne adayının karın cildinden girilen bir iğneyle rahime ve buradan da bebeğin
içinde bulunduğu amnios sıvısına ulaşılması ve buradan tetkik amacıyla bir
miktar sıvı alınması işlemine amniosentez denir.
AMNİOSENTEZ Ne Amaçla Uygulanır?
Daha çok tanı amacıyla uygulanır. Bu uygulamada:
Kromozomal bozukluk araştırılması,
Bebeğe ait metabolik hastalıkların tanısı,
Bebekte nöral tüp defektlerinin tanısı,
Kan grubu uyuşmazlığında bebeğin etkilenme derecesinin belirlenmesi, amaçlanır.
Amniosentez ayrıca ağır polihidramnios (bebeğin sıvısının normalden fazla
olması) gibi durumlarda gebeyi rahatlatmak için tedavi amacıyla da
kullanılabilir.
AMNİOSENTEZ Uygulanması Hangi Gebelerde Daha Değerlidir?
Bebekte kromozomal bozukluk riski yüksek olan veya amniosentez ile saptanabilen
bir hastalığı olma riski yüksek olan şu durumlarda daha değerlidir:
35 yaş ve üstü gebelerde,
Daha önce kromozomal bozukluğu olan bebek doğuran gebelerde,
Yakın akrabalarda kromozomal bozukluk mevcudiyetinde,
Anne ve/veya babada kalıtsal hastalık mevcudiyetinde,
Üçlü testte risk saptanması durumunda,
Tekrarlayan düşüklerde,
Anne ya da baba adayına dengeli translokasyon (karşılıklı parça değişimi)
taşıyıcılığı ya da diğer yapısal kromozom kusurlarının olduğunun bilindiği
durumlarda,
Daha önce NTD'li ( Nöral Tüp Defektli ) bebek doğurma öyküsü ya da anne veya
baba adayında NTD varlığında,
Rutin veya ayrıntılı ultrasonda bebekte bozukluk saptanması durumunda.
AMNİOSENTEZ Ne Zaman Uygulanır?
Amniosentez tanı amacıyla gebeliğin 16-18. haftaları arasında uygulanır. Ancak
son zamanlarda 15. gebelik haftasından önce de amniosentez uygulanmaya
başlanmıştır. (Buna erken amniosentez denir.)
Tedavi amacıyla ise; gebeliğin herhangi bir döneminde uygulanabilir.
AMNİOSENTEZ Nasıl Yapılır?
Uzman hekim ultrason aracılığıyla fetusu ve plasentayı görür. Fetusun durumuna
göre en güvenli yaklaşım noktasını seçip bu bölgede cilt temizlenir. Amniosentez
iğnesi denilen ince bir iğne bu noktadan uterusa (rahime) doğru sokulup 20 ml
kadar sıvı alınır. Sonra iğne çekilir ve gerekli yara bakımı yapılır. Hekim
tekrar ultrason ile fetusun durumunu ve kalp atışlarını kontrol ederek
uygulamayı bitirir.
AMNİOSENTEZ 'in Riskleri Nelerdir?
1. Gebelik kaybı (düşük) : Amniosentez sebebiyle düşük oluşma riski 1/400 - 500
civarındadır. Amniosentezi yapan kişinin deneyimi arttıkça bu risk oranı azalır.
2. Enfeksiyon : Oldukça nadir gelişir. Sıklıkla amniosentezden sonraki 24 - 72.
saatler arasında gelişir.
3. Amniosentez yerinden kanama ve amniotik sıvı sızması: Oldukça nadir gelişir
ve olayın düşükle sonuçlanabileceğini gösterdiğinden gebenin hemen hekime
başvurmasını gerektiren durumlardır.
4. Kramp: Amniosentez esnasında veya sonrasındaki kısa süre içerisinde
görülebilir. Görülmesi çok anlamlı değildir.
AMNİOSENTEZ 'de Alınan Sıvı Ne Kadar Sürede Tekrar Yerine Konur?
Amniotik sıvı bebeğin idrar çıkartması ile oluşur. Amniosentezle alınan sıvı bir
kaç saat içerisinde yerine konur.
AMNİOSENTEZ Sonuçları Ne Kadar Sürede Rapor Edilir?
Test sonucu 3 hafta içerisinde rapor edilir.
AMNİOSENTEZ Sonuçları Nasıl Rapor Edilir?
Sitogenetik analizle bebeğin kromozomlarında sayısal anomali ve belirgin yapısal
bozukluk olup olmadığı belirlenir.
Amniosentez yapıldıktan sonra laboratuvardan bebeğin kromozomlarının durumunu
belirten ve cinsiyetinin de bildirildiği bir rapor gelir. 'Normal' olarak gelen
bir rapor bebekte yapısal doğumsal bozukluklar, mikrodelesyon (silinme) ve
mikroduplikasyon (sayının iki katına çıkması) gibi küçük kromozom kusurlarını ve
özel teknik gerektiren birtakım hastalıkların olmadığını gösteremez.
Bebekte bir kromozomal bozukluk belirlenmişse laboratuvar bu durumu bildiren bir
rapor hazırlar: 'Trizomi 21 - Down Sendromu' ... gibi.
Eğer özel teknik gerektiren bir hastalığın varlığı düşünülüyorsa laboratuvar
önceden haberdar edilerek buna yönelik tetkiklerin yapılması istenebilir.
AMNİOSENTEZ Sonuçları Güvenilir Midir?
Kromozom analizinin sonucu 'normal' çıkmışsa, analizin hatalı olma ihtimali çok
çok düşüktür. Sonuç 'anormal' olarak gelmişse gerekli görüldüğünde kordosentez
gibi bir yöntemle bu sefer bebekten kan örneği alınarak 'anormal durum'un
doğrulanması gerekebilir.
KORDOSENTEZ
KORDOSENTEZ NEDİR?
Kordosentez, ultrason kontrolü altında özel bir iğne ile karın duvarından
girilerek göbek kordonundan bebeğe ait kanın alınmasıdır. Alınan 1-4 ml. kandan
bebeğin karyotiplemesinin yanısıra tam kan tahlili ve kan gazlarının ölçümü de
yapılır.
KORDOSENTEZ NİÇİN UYGULANIR?
Kordosentez genellikle gebeliğin 18. haftasından sonra uygulanan bir tanı
yöntemidir. En sık olarak, ailenin geç başvurması, daha önce uygulanan prenatal
tanı yöntemlerinin başarısız olması veya şüpheli sonuç elde edilmesi, ultrason
muayenesinde anomali saptanması gibi bebeğin kromozom yapısının hızla
belirlenmesi gereken durumlarda ve kalıtsal kan ve metabolizma hastalıklarının
tanısında uygulanır. Gelişme geriliği olan bebeklerde kan gazlarının
değerlendirilmesi, enfeksiyon hastalıklarının tanısı ve Rh uygunsuzluğu olan
gebelikler diğer uygulama nedenleridir.
KORDOSENTEZİN RİSKLERİ NELERDİR?
Diğer prenatal tanı yöntemlerine göre kordosentez daha ciddi komplikasyonlara
yol açar. Anne açısından en önemli problem kanama ve enfeksiyondur. Uygulama
sonrası bebekte ise kalp atımlarında yavaşlama, erken doğum,göbek kordonunda
zedelenme gibi problemler görülebilir. Alt yapı ve deneyim komplikasyonların
ortaya çıkma olasılığını etkiler ancak genel olarak komplikasyonlara bağlı
bebeğin kaybı çok azdır.
İşlem sonrası 1-2 gün aktivite kısıtlaması yeterlidir. Rh uyuşmazlığı varsa
işlem sonrası anti-D uygulanmalıdır. Sonuçların alınması genetik araştırma için
ise 7-10 gün içinde, eğer başka bir nedenle ise nedenine göre süre
değişmektedir.
KORYONİK VİLLUS BİYOPSİSİ (ÖRNEKLEMESİ)
KVB Nedir?
Koryonik villus biyopsisi anne ile bebek arasında iletimi sağlayan plasentadan
ultrason kontrolü altında ince bir iğne veya çubuk ile 5 mg kadar doku
parçasının alınmasıdır.
Bir prenetal (doğum öncesi) tanı yöntemidir. Birtakım doğumsal hastalıkların
anne karnındayken farkedilmesine olanak sağlar.
KVB Ne Zaman Yapılır?
Koryonik villus biyopsisi ideal olarak gebeliğin 10 - 12. haftaları arasında
yapılır.
KVB Nasıl Yapılır?
Uzman hekim gereken temizliği antiseptik (dezenfekte edici) sıvılarla yapar.
Daha sonra ultrason kontrolünde bir borucuğu vajinadan geçirerek uterusun
(rahim) içerisinde villus denilen yapışma uzantılarına yöneltir. Hafifçe vakum
uygulanarak buradan küçük bir örnek alır. Bu işlemde herhangibir anestezik (ağrı
giderici) maddeye ihtiyaç duyulmaz. Hastanın anatomik yapısına göre bazen hekim
uygun gördüğü villusa karın dışından bir iğne batırmak suretiyle de ulaşabilir.
Örnek alındıktan sonra hekim ultrason yardımıyla bebeğin kalp atışlarını takip
eder. Gebeler bu testen sonra bir süre dinlendirilmelidirler. KVB yapılan her
beş gebeden birinde kramplar oluşurken, her üç gebeden birinde de hafif
kanamalar görülür Bu kanamalar bir kaç gün içinde durur.
KVB Riskli Midir?
1. Amniosenteze oranla biraz daha fazla olmak üzere deneyimli ellerde 1,2 / 100
oranında düşük riski mevcuttur.
2. 10. gebelik haftasından önceki gebeliklerde yapılan KVB sonucunda bu
gebelerin bazılarının bebeklerinin el ve ayak parmaklarını kaybettikleri
bildirilmiştir. Bu nedenle KVB 10. haftadan sonra uygulanmalıdır.
3. Anne açısından en önemli tehlike enfeksiyondur. Vajinal yolla
gerçekleştirilen KVB'de karın bölgesinden girilerek yapılan KVB'ye göre
enfeksiyon daha sık görülür.
4. Leke tarzı kanamalar sık görülen bir diğer problemdir.
KVB'nin Avantaj ve Dezavantajı Nedir?
Avantajı; sonuçlarının amniosenteze oranla gebeliğin çok daha erken döneminde
elde edilebilmesidir. Sonuç erken alındığından bozukluk saptanırsa gebeliği
sonlandırmak için daha basit ve güvenli yöntemler kullanılabilir.
Dezavantajı; amniyosenteze göre düşük riskinin, kanama ve kramp gibi
komplikasyonların ( kötü sonuçlar) görülme oranının daha yüksek olmasıdır.
Ayrıca yalancı pozitiflik riskide daha yüksektir.
KVB Sonuçları Ne Kadar Sürede Belli Olur?
Amniosenteze göre gebeliğin daha erken haftalarında yapılabilen bu tanı testinin
sonuçları 7 - 10 gün içerisinde belli olur.
KVB Kimlere Uygulanmalıdır?
1. 35 yaş ve üstü gebelere,
2. Doğumsal defektli bir çocuğu olan veya doğumsal defekt saptanan bir hamilelik
dönemi geçirmiş gebelere,
3. Ailesinde doğumsal defektli bireyler bulunan gebelere,
4. Down sendromlu veya başka Kromozomal bozukluğu olan çocuğu olan gebelere,
5. Bilinen bir kromozomal yeniden yapılanma varsa.
KVB Sonucunun 'İyi' Gelmesi Bir Bebeğin Sağlıklı Doğacağı Anlamına Mı Gelir?
KVB test sonuçları; bazı doğumsal kromozomal bozuklukların ve özellik arzeden
genetik problemlerin ortaya çıkarılmasında %99'un üzerinde güvenilirliğe
sahiptir. Bununla beraber KVB bazen belirsiz sonuçlar ortaya koyar ki bu
durumlarda bebeğinin durumunun netlik kazanması ancak amniosentez yapılması ile
mümkün olabilmektedir.
MULTİFETAL REDÜKSİYON
A)MULTİTFETAL REDÜKSİYON NEDİR?
Multifetal redüksiyon, yardımcı üreme teknikleri ile oluşan çoklu
gebeliklerde(üçüz ve daha fazla) ilk üç ayda yapılan embriyo sayısının
azaltılması işlemidir.
B)ÇOKLU GEBELİĞİN SEBEPLERİ NELERDİR?
Çoklu gebeliklerin oranı özellikle son 20 yılda fertilizasyon(döllenme)
yeteneğini artırıcı yumurtlama ilaçlarının kullanımını artması ve yardımcı üreme
tekniklerinin çok gelişmesine paralel olarak sıklığı artmıştır. Çünkü bu durumun
yardımcı üreme tekniklerinde transfer edilen embriyo sayısıyla sıkı bağlantısı
vardır.
C)ÇOKLU GEBELİĞİN RİSKLERİ NELERDİR?
Çoklu gebeliğin riskleri açısından değerlendirildiğinde gebelik sayısının
artışına paralel olarak bebeğin anne karnında ölüm oranlarında, doğum sonrası
ölüm oranlarında ve doğum sonrası oluşacak hastalık riskinde artış vardır.
Ayrıca düşük doğum ağırlığı ve erken doğum riski de vardır.
D)MULTİFETAL REDÜKSİYON NASIL YAPILIR?
Bu işlem için bir takım teknikler geliştirilmiştir. İlk teknik vajinadan
uygulanan ultrasonografi cihazının uç kısmı ile rahim içine girilerek redüksiyon
için en uygun bebek seçilir. Bu uygunluk için kriter olarak en küçük bebek veya
rahim içinde en üst kısma yerleşen bebek en uygun durumdadır. Daha sonra
ultrason aletinin uç kısmını içinden sokulan enjektör yardımıyla hayatı
sonlandırılacak bebeğin kalbine girilir. Bu enjektör içindeki KCL(potasyum
klorür)veya NACL(sodyum klorür)isimli solusyonlardan bebeğin kalp atımları
duruncaya kadar enjekte edilir. Böylece tek fetüsün hayatı sonlandırılmış olur.
Bir diğer teknik ise aynı işlemin transabdominal (karın üstünden girilerek)
yapılan işlemdir. Bu teknikte de ultrason cihazının uç kısmı karın üstüne
konularak en uygun bebek seçilir. Bu işlemin ardından enjektör yardımıyla
bebeğin kalbine girilir ve aynı solusyonlar enjekte edilir. Transvajinal
(vajenden girilerek yapılan) olarak yapılan teknikte hasta uyutulurken
transabdominalde (karın üstünden girilerek yapılan) ise sadece girilen bölge
uyuşturulur. Vajenden girilerek yapılan uygulamadan sonra hasta ortalama 45
dakika yatak istirhati ve gözlem altında tutulduktan sonra taburcu edilir.
Ayrıca infeksiyon riskine karşı profilaksi (korunma)için antibiyotik tedavisi ve
oluşabilecek ağrılar içinde ağrı kesici tedavisine başlanır. Bir hafta sonra
tekrar ultrasonografik incelemeden geçirilir. Daha sonra ise rutin gebelik
incelemeleri yapılır.
E)REDÜKSİYON İŞLEMİNİN OLASI ZARARLARI NELERDİR?
Bu işlem sonunda aşağıdaki gibi zararlı olaylar gelişebilir:
gebeliğin düşükle sonlanması
gebelik kesesi zarlarında infeksiyon nedeniyle yapışıklıkların gelişmesi
geçici damla veya leke tarzında adet kanaması dışı kanamaların gelişmesi
F)REDÜKSİYON İŞLEMİNİN BAŞARISI NEDİR?
Çoklu gebeliklerde eve bebek götürme oranları ikiz olarak %89,5 iken tek bebek
ise %80'dir.
G)HANGİ HAFTALAR İÇİNDE YAPILMALIDIR?
Bu işlemler için vajenden girilerek yapılan işlemde olanda 7-11'nci haftalar
arası en uygun iken,karın üstünden yapılanda ise 8-13'ncü haftalar arası
uygundur.
N onS t r e sT e s t (NST)
Fetusun kalp atışlarının seyrini ve bebek hareketleriyle olan ilişkisini temel
alarak fetal distres taramasında kullanılan bir testtir ("nonstres": doğum
eylemi sıkıntısı yok anlamında kullanılan bir kelimedir).
Hangi durumlarda uygulanır?
NST, fetal distres gelişme olasılığı yüksek olan fetusların değerlendirilmesinde
ve fetal distres varlığından şüphelenilen her durumda (bebek hareketlerinin
azalması gibi) birinci basamak test olarak uygulanır. Genellikle haftalık
uygulanmakla birlikte miad geçmesi, gelişme geriliği (İUGG) ve preeklampsi gibi
bebeğin ölme riskinin yüksek olduğu durumlarda üç günde bir, ve EMR (Erken
membran rüptürü-suların erken gelmesi) gibi fetusun durumunun hızla değişmesinin
mümkün olduğu durumlarda günlük uygulanır ve bu durumlarda incelemeye sıklıkla
amnios sıvısı volümü değerlendirilmesi eklenir. EMR'de günlük NST yerine günlük
biofizik profil (BFP) tercih edilebilir.
Nasıl Uygulanır?
Anne adayı bir yatağa yatırılır. Karnına fetus kalp atışlarının en kuvvetli
duyulduğu yerde karidotokografi cihazının kalp atışlarını algılayan probu
bağlanır. Ek olarak uterus kasılmaları da araştırılmak istenirse bu durumda
karnın en tepe noktasına kasılmaları algılayan prob ("ağrı probu")
yerleştirilir. NST'de genellikle ağrı probu kullanılmaz
Anne adayının eline üzerinde bir düğme olan bir çubuk verilir. Test esnasında
bebek oynadığında bu düğmeye basması istenir. Yaklaşık 20 dakika boyunca cihaz
bebeğin kalp atışlarında meydana gelen değişiklikleri kağıda aktarır. Bu kağıda
NST trasesi adı verilir.
Sonuçlar Nasıl Değerlendirilir?
Fetal distres olmayan sağlıklı bir fetusun NST trasesinde çok tipik bulgular
vardır: Kalp dakikada 120-160 arası atar. Kalp atışları dalgalanmalar gösterir.
Değişkenlik adı verilen bu dalgalanma bebeğin sinir sisteminin sağlıklı
olduğunun en önemli göstergelerinden biridir. Bunlara ek olarak sağlıklı fetusun
vücut hareketleri esnasında kalp atımı hızlanır belli bir süre sonra yine normal
hızına döner. Trasede bu esnada kalp atım hızında yükselmeler oluşur. Bu
yükselmelere akselerasyon adı verilir. NST yorumlanmasında kalp atım hızı,
değişkenliğin derecesi ve akselerasyonların büyüklüğü ve süresi (yükselmenin
derecesi) temel alınır. 20 dakikalık inceleme sonucunda bazı kriterler yerine
gelirse bebek sağlıklı demektir. Bu durumda reaktif (reaktif=uyarana cevap
veren-burada uyaran bebeğin kendi hareketidir) NST'den bahsedilir. NST 20 dakika
boyunca reaktif olmamışsa bebeğin uykuda olduğundan şüphelenilir. Bu durumda
belli bir süre bebeğin uyanması beklenir ya da fetal akustik stimulasyon cihazı
denen ve bebeğe ses uyarısı vermek için özel tasarlanmış bir cihaz karna
yerleştirilerek bebek uyandırılmaya çalışılır. Bir süre sonra tekrar NST
yapılır. Reaktiflik kriterleri yine oluşmamışsa nonreaktif NST'den bahsedilir.
Alttaki resimde reaktif olarak değerlendirilen bir NST trasesi görülmektedir.
Oklar kalp atım hızındaki yükselmelere (akselerasyonlar) işaret etmektedir.
Akselerasyonlar arasında kalan bölge ise ortalama kalp atım hızıdır. Trasede
kalp atım hızının dalgalanmaları (değişkenlik) gözlenmektedir.
NST reaktif çıktığında bebek çok yüksek bir ihtimalle iyi durumda demektir ve
ileri incelemeye gerek kalmaz. Bir hafta içinde bu bebeğin ölme olasılığı binde
7 gibi düşük bir olasılıktır. Ancak burada hatırda tutulması gereken nokta NST
incelemesinin kordon sarkması ya da ablatio placenta (plasentanın erken
ayrılması) gibi ani ve beklenmedik şekilde gelişen olayları ve doğum sonrası
gelişmesi muhtemel olumsuz durumları tahmin etmesinin mümkün olmadığıdır.
Test nonreaktif çıktığında ise yanlış olma olasılığı oldukça yüksek (%50'lere
varır) bir testtir. Bu yüzden nonreaktif NST çıkması durumunda ileri inceleme
testlerinden biri uygulanarak yapılarak durum açıklığa kavuşturulmalıdır.