KANSER HAKKINDA GENEL BİLGİLER
KANSER NEDİR?
Kanser belirli bir doku veya organdaki hasarlı hücrelerin kontrolsüz bir biçimde üreyerek bir kitle veya tümör oluşturmasıdır.Kanser vücudumuzda bir hücrenin günün birinde hiçbir kontrol dinlemeden büyüyüp çoğalması sonucunda ortaya çıkan bir hastalıktır. Vücudumuz çeşitli organlardan oluşmaktadır ve her organ milyonlarca hücreden meydana geliyor. Zaman içinde bu hücreler büyüyüp bölünerek o organı yeniliyorlar. Bir hücrenin ne zaman büyüyüp bölünmesi gerektiğini hücre çekirdeğinde bulunan genler tayin ediyorlar. Bir grup gen, hücreye "büyü-bölün" diyor; diğer bir grup da "artık yeter dur" diyor. Günün birinde bölünmeyi sağlayan genler fazla çalışmaya veya bölünmeyi durduran genler çalışmamaya başlarsa, hücre durmadan bölünmeyi sürdürüyor ve ortaya bir kitle çıkıyor. Tümör adı da verilen bu kitle kanser olayının ta kendisi. Bu kanserli hücreler o organa ait görevlerini yerine getirmedikleri gibi, çevre hücrelerin üstüne baskı yapıp onların yiyeceğini çalmaya başlıyorlar, ve günün birinde lenf dolaşımına katılarak bezelere sıçrıyor veya kan dolaşımına katılarak diğer organlara gidiyorlar-karaciğer, akciğer, kemik gibi. Kanserin insanin ölümüne yol açması işte bu hücrelerin organların görevini sürdürmesine mani olması ile gerçekleşiyor.
KANSERİN NEDENLERİ?



Sigara alkol kullanımı,

Uzun süre güneş altında kalma,
Aşırı dozda röntgen ışınına maruz kalma,
Bazı kimyasal maddeler (katran, benzen,boya maddeleri, asbest, bazı kozmetikler ve deterjanlar…)
Bazı virüsler ,
Hava kirliliği,
Radyasyona maruz kalma,
Kötü beslenme alışkanlığı
KANSERİN ÖN BELİRTİLERİ
Rahim veya makattan gelen anormal kanama veya akıntı,
Memede veya vücudun herhangi bir yerinde ortaya çıkan şişlik ve sertlikler,
İyileşmeyen yaralar,
Uzun süreli ses kısıklığı ve öksürük,
Büyük abdest ve idrar alışkanlıklarında değişiklikler,
Yutma güçlüğü ve hazımsızlık,
Ben ve siğillerde meydana gelen büyüme, kanama, renk değişikliği, yara olduğunda dikkatli olunuz.
Bu değişiklikler görüldüğünde bir hekime başvurmayı ihmal etmeyiniz!
KANSERDE ERKEN TANININ ÖNEMİ
1. Tedavi şansını artırır.
2. Tedaviyi kolaylaştırır.
3. Tedavi giderini azaltır.
4. Doku ve organ kaybını önler.
5. Sakatlık bırakmaz.
KANSERLERİ ÖNLEMEYE YÖNELİK PRATİK ADIMLAR
1. Adım:
Bitkisel diyetleri seçin: özellikle az işlenmiş olmak üzere, günlük 600-800 gr nişastalı veya bitkisel proteinli yiyecekler tercih edin. Bu da günlük 7 veya daha fazla öğün,
ekmek, pirinç, makarna
bezelye, fasulye gibi baklagiller
patates gibi kök bitkileri
fındık, fıstık gibi tohumsal bitkiler demektir.
Bitkisel besinler vücudumuzdaki kanserojenlerin kansere sebep olmadan önce yok edilmelerini sağlayan, gerekli vitaminleri, mineralleri, diyetsel lifleri ve diğer önemli maddeleri içerirler. Genel olarak yağdan ve kaloriden fakir olup, sadece kanseri önlemekle kalmaz aynı zamanda fazla kilo alımını da önlerler. Bitkisel besinler sadece besleyici değil aynı zamanda doyurucu olup, bunların fazla miktarda tüketilmesiyle diğer kansere risk hazırlayan besinler için yer bırakmazlar. İşlem görmüş besinlerin besleyici ve kansere karşı koruyucu özellik gösteren içerikleri kaybolup, üreticiler tarafından daha sonradan katılmış olan zenginleştirmeler orijinalin yerini tutamazlar.
2. Adım:
Bol sebze ve meyve yemeği tercih edin: Yıl boyunca her gün 400-800 gr veya beş veya daha fazla porsiyon çeşitli sebze ve meyve yenmesidir. Bilimsel veriler sebze ve meyveden zengin diyet seçiminin kanser riskini %20 oranında azalttığını göstermektedir. Sebzeve meyveler koruyucu etkilerini vitaminler, mineraller, lifler ve bitkisel kimyasallar arsındaki kompleks etkileşimler ile göstermektedirler. Özellikle yeşil yapraklı bitkilerin, şalgam, kabak, havuç, domates ve turunçgillerin koruyucu olduğu düşünülmektedir. En çok yemek gereken ve gerekli olan tüm maddeleri içeren "mucizevi bir bitki" henüz bilinmemektedir. Bu yüzden çok çeşitli bitkisel besinlerle beslenmek iki-üçü üzerinde yoğunlaşmaktan daha faydalıdır. Bunun yanında tatlı olanları doğal şekerleri içerdiğinden, rafine edilmiş şekerlere göre daha sağlıklıdır.
3. Adım:
Sağlıklı kilonun korunması ve fiziksel olarak aktif bir yaşam sürün: aşırı kilolu veya düşük kilolu olmak kanser riskini artırdığından, yaşamımız boyunca sadece kalori alımımızı kontrol altında tutmakla kalmayıp, aynı zamanda sürekli ve düzenli bir fiziksel hareketlilik içinde olmalıyız. Düzenli fiziksel aktivite yapmak sadece bizi ciddi hastalıklardan korumakla kalmayıp aynı zamanda kendimizi iyi ve zinde hissetmemizi de sağlamaktadır.
En ideali aktif bir hayat tarzı sürdürmektir. Fakat sakin bir iş yaşantınız varsa, her gün yapabileceğiniz bir saatlik bir yürüyüş ve haftada bir yapabileceğiniz daha ağır bir egzersiz size yeterli olacaktır. Önemli olan günlük toplam aktivite olduğundan, gün içinde düzenli olarak bir saat ayıramadığınız durumda, kısa zaman dilimlerinde yapacağınız sık egzersizler denenebilir.
iş yerinize yürüyerek gidip gelebilirsiniz
iş yerinize bisiklet ile gidip gelebilirsiniz
bahçe ile uğraşabilirsiniz
ev işleriyle uğraşabilirsiniz
merdiven çıkabilirsiniz
İdeal vücut ağırlığı vücut-kitle-İndeksi'ne göre 20-25 arasında olmayı gerektirir. Vücut ağırlığınızı (kg cinsinden) boyunuzun (metre cinsinden) karesine bölerek vücut kitle indeksinizi hesaplayabilirsiniz. Sonuç 20'nin altındaysa düşük kilolu, 30'un üzerindeyse fazla kilolu sayılırsınız.
4. Adım:
Eğer alkol alacaksanız ortalama miktarda için: Kanser açısından bakıldığında hiç içmemek en iyisidir. Fakat eğer içki kullanıyorsanız bu oran erkekler için günde ikiden kadınlar için ise bir bardaktan az olmalıdır. Aşırı içkiden her zaman kaçınılmalıdır. Marketlerde çok çeşitli az alkollü veya alkolsüz içecekler mevcut olup, içki için bunların tercih edilmesi uygun olacaktır.
Unutmayın!
hem alkol hem de sigara kullananlar için kanser riski artmaktadır
her ne kadar alkolün kardiyovasküler hastalıklar üzerine koruyucu etkisi olduğundan söz ediliyor olsa da bu durum kanser için geçerli değildir.
5. Adım:
Yağ ve tuz içeriği düşük besinler tercih edin: günlük toplam yağ alımınızı, özellikle de hayvansal olanları, ve tuz kullanımınızı bir çay kaşığı dolusu tuz (6 gr) ile kısıtlayın. Sofra kullanımı ile günlük tuz alımımızın ancak beşte birini almaktayız ve kalanı ise işlem görmüş besinler ile gelmektedir. Bu yüzden sofrada ve yemek pişirirken tuz kullanımımızı kısıtladıktan sonra dahi kullandığımız hazır besinlerdeki tuz miktarına da özen göstermek durumu ortaya çıkmaktadır. Tuzu kestikten sonra bu yeni tada ne kadar çabuk alıştığınıza ve tuzlu yiyeceklere karşı ne kadar hassas hale geleceğinize şaşıracaksınız. Yemekler tatsız olmak zorunda değildir, bu yüzden pişirirken içinde tatlandırıcı olarak taze veya kurutulmuş baharat kullanabilirsiniz.
Bir çok kutulanmış veya paketlenmiş hazır yemeklerin içinde yüksek miktarlarda tuz olduğunu unutmayın. Genellikle tuz miktarı fazla olan yiyeceklerde aynı zamanda yağ miktarı da fazla olmaktadır. Aşırı miktarda yağ tüketimi sadece kanser riskini artırmakla kalamaz, aynı zamanda kendisi de bir kanser risk faktörü olan şişmanlığa da neden olur. Bu yüzden günlük yağ alımının günlük kalori alımının üçte biri kadar bir oranda tutulması gereklidir. Yağ alımını azaltmanın bir çok yolu mevcuttur:
kaymaksız sütü tercih edin
kızartmalar yerine haşlama, ızgara vb. tercih edin
kırmızı et ve ürünlerini kesin
kırmızı etin yağsız kısımlarını tercih edin
kümes hayvanlarının derisini atın
bisküvi, kek ve pastane ürünlerinden uzak durun
6. Adım:
Besinleri güvenli bir biçimde hazırlayıp saklayın: Bazı mantar ve küfler kansere neden olabilecek toksik maddeler üretmektedirler. Küfler nemli ve sıcak yerleri sever ve hızla ürerler. Yiyeceklerin buzdolabında saklanması ve saklama uyarılarına uyulması gereklidir.
son kullanma tarihi geçen besinleri yemeyin
küflü besinleri derhal atın
Besinlerin hazırlanma şekli de kanser riskini etkileyeceğinden et ve balığı fazla pişirmeyin. Yanmış et suyunda kanserojenler mevcuttur. Etlerin mangal, barbekü gibi direk ateş üzerinde pişirilmesi de yiyeceğin üzerinde kanserojenler oluşmasına neden olmaktadır. Bu yüzden bu tür beslenmeden mümkün olduğunca uzak kalmak ve etlerin üzerindeki yanmış kısımları temizleyerek yemek en iyisidir.
İşlem görmüş besinlerde bulunan nitrat ve nitritler hazım sırasında kanserojenlere dönüşebilirler. Ateşin dumanı da yiyecekler üzerinde kanserojenler oluşumuna neden olmaktadır. Bu yüzden bu tür besinleri nadiren almakta fayda vardır.
Hiç unutmayın:
Sigara ve her türlü tütünden uzak durun: Eğer bir sigara içicisiyseniz ve bundan vazgeçemiyorsanız, en azından bırakmayı deneyin. Sadece kendi kanser riskinizi azaltmakla kalmayıp, aynı zamanda çevrenizde sizinle birlikte yaşayan ve çalışan pasif içici kişilerin de kanser riskini azaltmış
Kontrol;
sağlıklı besinleri seçin
sigara ve alkol kullanmayın
fiziksel olarak aktif olun
güneş altında cildinizi koruyun
iş yerindeki sağlık ve güvenlik kurallarına uyun
45 yaş altındaki aile yakınlarınızda göğüs, over veya barsak kanseri tespit edilirse, tarama için doktorunuzla konuşun.
kadınsanız göğüslerinizi kontrol edin, 3-5 yılda bir servikal yayma yaptırın
erkekseniz testislerinizi düzenli olarak kontrol edin
konserve ve paketlenmiş besinlerin yağ, tuz ve rafine şeker içeriklerini kontrol edin
KANSER NASIL TEDAVİ EDİLİR:
Uygun tedavi kanserin türüne göre değişiklik göstermektedir. Kanserin tipi, başladığı organa, geliştiği hücre tipine ve kanser hücrelerinin görünüşüne bağlı olarak belirlenmektedir. Kanserin sınıflandırması vücuttaki uzak yayılımlarına göre yapılmakta olup, tedavi yaklaşımını belirlenmesini sağlamaktadır.
Tedavi tek başına veya kombinasyon olarak uygulanabilir;
etkilenen organın veya tümörün çıkarılması amacıyla cerrahi
vücudun belli bir bölgesine kontrollü olarak uygulanarak kanser hücrelerinin ölmesini veya kanser kitlesinin küçülmesini sağlayan radyoterapi
vücuttaki kanser hücrelerinin öldürülmesini amaçlayan güçlü ilaçlardan oluşan kemoterapi
prostat ve göğüs kanseri gibi hassas tiplerin tedavisinde kullanılan hormon tedavisi
kanser hücrelerinin tespiti ve öldürülmesi için vücudun savunma sistemini uyarmak için bağışıklık sisteminin doğal olarak ürettiği maddelerin kullanıldığı immünoterapi
akupunktur, meditasyon, aromaterapi ve homeopati gibi destekleyici tedaviler.
KADIN KANSERLERİNDE TARAMA YÖNTEMLERİ VE ERKEN TANI
Son yıllarda kanser tedavisinde önemli gelişmeler kaydedilmesine karşın, erken tanı hala önemini korumaktadır. Aslında hastalık başlamadan önce kansere dönüşebilecek hücrelerin saptanması erken tanı ve tedaviden daha önemli olup, kanser sıklığının ve kansere bağlı ölümlerin azaltılması açısından en temel noktayı oluşturmaktadır. Şimdi kadın genital sistem kanserlerinin azaltılması ve erken tanısı açısından izlenmesi gereken yollara bir göz atacağız.
SERVİKS (RAHİM AĞZI) KANSERİ
Daha önce en sık rastlanan kadın genital sistem kanseri iken, smear testi ile kanser öncesi hücrelerin saptanabilmesi veya kanserin tanısının erken konulabilmesi sonucunda şu anda kadın genital kanserleri arasında üçüncü sıklıkta rastlanmaktadır. Rahim ağzında kanser öncesi değişiklikler gösteren hücreler, 5-10 yıl gibi uzun bir süre sonra kansere dönüşürler. Bu da smear testinin önemini ortaya koymaktadır. Smear testi uygulaması sonucunda rahim ağzı kanserine bağlı ölümler % 40 azalma göstermiştir.
Risk Grupları:
1. Erken yaşta cinsel ilişki
2. Birden fazla kişi ile cinsel ilişki veya eşinin birden fazla kadınla ilişkisinin olması
3. Sigara kullanımı
4. Bağışıklık sistemi bozuklukları. Bu gruplarda bulunan kadınlarda rahim ağzı kanseri daha sık görülür.
Öneri: Rahim ağzı kanseri sıklığının azaltılması veya erken tanı açısından en önemli test smear testidir. Rahim ağzı kanseri olan hastaların % 50'si hiç smear testi yaptırmayan kadınlarda görülüyor. Smear testinin yılda bir defa yapılması öneriliyor. Üç yıl boyunca yapılan üç test normal ise ve kadında bir risk faktörü yok ise sonra daha az sıklıkta yapılabilir. Yukarıda sözettiğimiz risk faktörleri olan kadınlarda daha sık test yapılabilir.
RAHİM KANSERİ
Rahim kanseri doğum kanalında görülen en sık kanser tipidir, ancak % 75'i erken dönemde yakalanabildiği için ölüm oranı daha az ve yaşam süresi uzundur. Bunun nedenide kanserin erken dönemde anormal kanama ile belirti vermesidir.
Risk Grupları:
1.Polikistik over hastalığı olanlar
2. Tamoksifen adlı ilacı kullananlar (meme kanseri tedavisinde kullanılır
3. Şişman olanlar
4. Şeker hastalığı olanlar
5. Ailevi barsak, meme veya yumurtalık kanseri olanlar
Öneri: Rahim kanserinin kansere dönüşmeden önce saptanması konusunda yaygın kullanılan bir test bulunmamaktadır. Ancak kanserin erken belirti vermesi erken tanı için önemli bir avantajdır. Bu nedenle adet dışı kanamaları olan ve adet kanaması fazla olan hastaların doktor kontrolüne gitmesi, vajinal ultrasonografi ve gerekirse biyopsi yaptırması önerilir. Yukarıda belirtilen risk faktörleri olan hastaların bu konuda daha duyarlı olması gerekir. Menopoz döneminde olan hastalarda kanama daha önemlidir. Bu dönemdeki herhangi bir kanama durumunda mutlaka doktora başvurmak gerekir.
YUMURTALIK KANSERİ
Yumurtalık kanseri genellikle geç dönemde belirti verdiği için erken tanı daha da önem kazanmaktadır. Ancak ne yazık ki erken tanı konusunda henüz yaygın olarak uygulanabilecek bir yöntem geliştirilememiştir.
Risk Grupları:
1. Genetik eğilim: Ailede yumurtalık, meme, rahim veya barsak kanseri
2. Hiç çocuk doğurmama
3. Daha önce meme, barsak veya rahim kanseri öyküsü
Öneri: Daha öncede belirttiğimiz gibi kanser gelişimi başlamadan veya erken tanı için henüz bir yöntem bulunmamaktadır. Yılda bir defa muayene ve vajinal ultrasonografi ile bazı hastaların erken tanısı konulabilir. Ailevi yumurtalık kanseri olan hastalarda 35 yaşından sonra yumurtalıklar alınabilir. Eğer hasta yumurtalıklarının alınmasını istemiyorsa daha sık aralıklarla vajinal ultrason ve gerekirse CA-125 adı verilen kan tetkiki ile takip yapılabilir.
MEME KANSERİ
Meme kanseri kadınlarda görülen en sık kanser tipidir.
Risk Grupları:
1. Erken yaşta adet görme
2. Geç gebe kalma
3. Doğurmamışlık
4. Geç menopoz
5. Ailevi eğilim Öneri:
a. 20 yaşından itibaren her yıl kendi kendine meme muayenesi
b. 20-29 yaşları arasında 3 yılda bir doktor muayenesi
c. 40 yaşından sonra her yıl muayene ve 1-2 yılda bir mamografi
BARSAK KANSERİ
Barsak kanseri kadınlarda en sık rastlanan kanser tiplerinden bir tanesidir. Kadınlar her yıl düzenli olarak jinekologlara başvurdukları için, barsak kanserinin kanser öncesinde veya erken dönemde tanısının konulabilmesi için izlenmesi gereken yollar konusunda jinekologlar öneride bulunabilir. Barsak kanserinde de rahim ağzı kanserinde olduğu gibi kanser öncesi dönemde veya erken dönemde yapılacak tetkiklerle mümkündür.
Risk Grupları:
1. Ailevi barsak kanserleri (Poliple birlikte olan veya olmayan)
2. 50 yaş üzeri
3. Daha önce adenomatöz polip(kalın ve ince barsak boşluklarının iç yüzünü kaplayan ve mukoza adı verilen taba kadan kaynağını alan ,saplı iyi huylu küçük ur) saptanması
4. Daha önce rahim, yumurtalık veya meme kanseri tanısı konması Öneri:
a. 50 yaşından itibaren her yıl muayene ve dışkıda kan bakılması
b. 50 yaşından itibaren 5 yılda bir sigmoidoskopi (Endoskopi ile kalın bağırsağın bir bölümüne bakılması)
c. 50 yaşından itibaren 10 yılda bir kolonoskopi (bütün kalın bağırsağa bakılması) veya 5-10 yılda bir defa barsak filmi çekilmesi
PAP Smear
Vücut dokularının yenilenmesi nedeniyle dökülen hücrelerin toplanıp özel işlemlerden geçirildikten sonra mikroskop altında incelenmesine sitolojik inceleme denir. Rahim ağzından yani serviksten alınan hücrelerin bu şekilde toplanması işlemine smear adı verilir. İlk kez 1930'lu yıllarda George Papanicolaou tarafından tanımlandığı için onun ismine ithafen PAP Smear olarak da adlandırılır.
Serviks, vajina ile rahim arasındaki bağlantıdır. Vajina ile birlikte serviks, mukoza adı verilen bir tür doku ile kaplıdır. Servikal mukoza 5 mikroskopik tabakadan oluşur. Her an bu tabakalarda yeni hücreler yapılmakta ve en dış tabakadaki hücreler dökülerek alt tabakalar yukarıya doğru yükselmektedir. Bu büyüme ve yukarıya doğru olan göç esnasında hücrelerde atipik değişimler olabilir. Buna displazi adı verilir. Var olan hücrelerin atipi göstermeden başka bir tür hücreye dönüşmesine ise metaplazi ismi verilir. Metaplazi normalde görülen bir tablo iken displazi ileride kansere dönüşebilecek anormal bir durumdur.
NASIL ALINIR?
Smear alınması son derece basit bir yöntemdir. Jinekolojik muayene esnasında vajinal spekulum takıldıktan sonra serviks görülür. Herhangi bir kanama olmadığından emin olunduktan sonra plastik bir spatul ile serviksten vajinaya dökülen hücreler toplanır. Ayrıca yine bu spatul vasıtası ile rahim ağzından sürüntü alınır. Bu alınan materyal bir lam üzerine yayılır ve hemen alkol dolu bir kap içine konur. Buna ince yayma adı verilir. Spatul üzerine bulaşmış olan mukus salgıları uzaklaştırdığı için inceleme daha kolay ve sağlıklı olmaktadır. Amaç alınan hücrelerin lam üzerinde fikse edilmesidir. Uygun şekilde hazırlanan preparat patoloji uzmanına gönderilir. Patolog preparatı incelerken hasta hakkında bazı bilgilere gerek duyar. Bunlar: Hastanın yaşı Son adet tarihi Gebelik olup olmadığı Hormonal ilaç kullanıp kullanmadığı Rahim içi araç (spiral) kullanıp kullanmadığı Jinekoloğun ne amaçla smear testi istediğidir (klinik tanı).
Bu bilgiler pataloji uzmanının tanısını kolaylaştırır ve şüphede kaldığı durumlarda daha kolay karar vermesine yardımcı olur. Patolog kendisine gelen prepratı bir takım kimyasal maddeler ile muamele eder (boyar) ve ışık mikroskopu altında inceleyerek tanısını koyar. Smear sonucunun alınması 24-48 saat kadar sürebilir.
Smear oldukça etkili bir tarama yöntemidir. Bu sayede anormal hücreler son derece erken dönemlerde saptanmakta ve uygun tedavi yöntemleri ile ilerlemiş kansere doğru gidişleri engellenebilmektedir. A.B.D. de yapılan bir çalışmada smear testinin yaygın kullanımı sonucu serviks kanserinden ölümlerin %72 oranında azaldığı saptanmıştır.Smear testi ayrıca kadının hormonal durumu ve enfeksiyonlar hakkında bilgi verdiği gibi kanser tedavisi sonrası nükslerin erken tespitinde de önemli rol oynar.
KİMLER TARANMALI?
Serviks kanseri sık rastlanan kanserlerden biri olduğuna ve tarama sayesinde hastalık ve buna bağlı ölümlerde yüksek oranda azalma saptandığına göre serviksi olan herkes yani bütün kadınlar taranmalıdır.Ancak burada herkesi aynı sıklıkta taramadan geçirmenin mantıksız olacağı aşikardır. Bu nedenle taramaya kaç yaşında başlanması gerektiği ve kimlerin hangi sıklıkta tarama işleminden geçirilmesinin uygun olacağı konusunda araştırmalar yapılmış ve serviks kanseri açısından yüksek ve düşük riskli kişilerin tespit edilmesi gerekliliği ortaya çıkmıştır. Eskiden taramaya başlamak için 35 yaş kritik nokta olarak kabul edilmekteyken 1988 yılında Amerikan Kanser Derneği kadınları yüksek ve düşük riskli olarak iki sınıfa ayırmayı ve tarama şeklini belirlemeyi kabul etmiştir.Yaş olarak da 35 yaş değil cinsel yaşantının başladığı zamanı esas almak gerektiğini vurgulamıştır.Buna göre sigara kullanımı olan, poligamik (birden fazla partner ile ilişkisi olan), ilk cinsel tecrübesini genç yaşta yaşayan kadınlar gibi yüksek risk grubunu oluşturan kişlerde daha sık taramaların olması gerektiği sonucuna varılmıştır. Önerilen şema şu şekildedir.
İLK TARAMA
18 yaşında veya cinsel aktivitenin başlangıcında
Yüksek risk grubunda
Yılda bir
Düşük Riskgrubunda
İlk 3 yıl yılda bir defa daha sonra 3 yılda bir.
Kanser tedavisini takiben
İlk 2 yıl 3 ayda bir
3 yıl 6 ayda bir
sonra yılda bir
NELER GÖRÜLÜR?
Serviko vajinal smear alınarak hazırlanan preparatlarda hastanın hücresel durumu, hormonal durumu ve mikrobiyolojik durumu değerlendirilebilir. Smear preparatlarında bulunan elemanlar servikal ve vajinal hücreler, bakteriler, trikomanonas, kandida gibi vajinal enfeksiyon etkenleri, kan elemanları ve spermler bulunabilir. Servikal ve vajinal hücrelerin yapısı kanser ve kanser öncülü lezyonlar hakkında bilgi verirken bu hücre türlerinin sayısı hormonal durumu yansıtır. Dolayısı ile üreme çağındaki ve menopoz dönemindeki kadınlardan alınan smear görüntüleri birbirlerinden farklıdır.
DEĞERLENDİRME
Smear testinin sonuçları birkaç değişik ekol şeklinde sınıflanmaktadır. En sık Papanicolaou sınıflaması kullanılır. Son yıllarda bu sınflamaya göre çok daha detaylı olan Bethesda sınıflaması popülarite kazanmaktadır.PAP sınıflaması şu şekildedir.
Klas 1 Normal, atipik hücre yok
Klas 2 Negatif. Selim bazı hücre değişiklikleri (örneğin enfeksiyon)
Klas 3 Şüpheli. Kesin olarak kanser hücresi olmayan anormal hücreler
Klas 4 Zayıf pozitif. Büyük olasılıkla habis hücreler
Klas 5 Kuvvetli pozitif. Tartışmasız habis hücreler
Direk mikroskopi incelemesinde vajinit yapan etkenlerin görülmesi enfeksiyon tanısına oldukça yardımcı olur. Ancak özellikle trikomonas enfeksiyonlarında hatalı olarak habis tanısı konabilir.
1991 yılında Bethesda sınıflaması yeniden modifiye edilmiştir. Giderek yaygınlık kazanan bu sınıflamaya göre smear bir tanı aracı değil sadece tıbbi bir konsültasyondur. Hazırlanan preparatın ve bu preparatta bulunan hücre sayısının sitolojik tanı için yeterli olup olmadığı mutlaka belirtilmelidir.
DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN NOKTALAR
Smear alınmasından önce 24 saat süre ile cinsel ilişkide bulunulmaması sonuçların daha güvenilir olmasına yardımcı olur.
Smear alınmasından önce en az 72 saat süre ile herhangi bir vajinal krem ya da ilaç kullanılmamalı, vajinal duş yapılmamalıdır.
Test için en ideal zaman son adet kanamasından 10 gün sonrasıdır
Kanama varlığında adet kanaması gibi çok miktarda değilse smear alınabilir. Önemli olan noktalardan birisi de smear'ı değerlendirecek olan patoloğun özellikle bu konuda deneyimli olmasıdır.
GÜVENİLİRLİĞİ NASILDIR?
Smear taramasında yanlış negatif oranı yaklaşık %25'dir. Yani klinik olarak habaset olduğu halde smear'ın normal çıkması olasılığı %25'dir. Burada smearın alınış tekniğindeki hatalardan patoloğun deneyimine kadar pekçok faktör rol oynar.
RAHİM AĞZI KANSERİ (SERVİKS KANSERİ)
İnvazif serviks kanseri (yayılım gösteren rahim ağzı kanseri) uzun yıllar Dünya'da en fazla görülen kadın genital sistem kanseri olmuştur. Ancak smear gibi tarama yöntemlerinin . Buna sebep 1842 de bir araştırmacının rahibelerde bu hastalığın ortaya çıkmadığını gözlemlemesidir. 1953 yılında yapılan bir çalışmada hayat kadınlarında görülme sıklığının normal kişlere göre daha fazla olduğunun saptanması bu fikri güçlendirmiştir.Monogamik yani tek eşli yaşamın ağır bastığı Müslüman ülkelerde Yahudilerde ve koyu katoliklerde de yaygınlaşması ile görülme sıklığı giderek azalmaktadır.20 ile 80 yaş arasında bütün kadınlarda görülebilir.En çok Kolombiya'lılarda en az ise İsrail'lilerde görülür.
Risk Faktörleri
Uzun yıllar serviks kanserinin cinsel temas ile bulaşan bir hastalık olduğu düşünülmüştür. Buna sebep 1842 de bir araştırmacının rahibelerde bu hastalığın ortaya çıkmadığını gözlemlemesidir. 1953 yılında yapılan bir çalışmada hayat kadınlarında görülme sıklığının normal kişlere göre daha fazla olduğunun saptanması bu fikri güçlendirmiştir.Monogamik yani tek eşli yaşamın ağır bastığı Müslüman ülkelerde Yahudilerde ve koyu katoliklerde de az görülmesi yine bu fikrin lehinedir.Ancak bu toplumlardan gelişmiş ükelere göç edenlerde hastalığın artış göstermesi çevresel faktörlerin de etkisini gündeme getirmektedir. Cinsel yaşamın 20 yaşından önce başlaması, 2 den fazla partner, düşük sosyoekonomik düzey, partnerin birden fazla kişi ile cinsel temasda bulunması, HSV ve HPV türü virüsler risk faktörlerini oluşturur. Sigara da önemli bir risk faktörü olarak karşımıza çıkmaktadır. Fazla sayıda doğum yapmak ve erkeğin sünnetsiz olmasının da riski arttırdığı öne sürülmektedir. Ancak bu düşünceler popüleritesini kaybetmektedir.
Belirtileri
Erken dönemde (CIN aşamasında) yakalanmayan serviks kanseri ilerlemeye başlar ve klinik bulgu vererek karşımıza çıkar.En sık görülen yakınma anormal vajinal kanamalardır. Kanserli dokuda damarlanma arttığı için dokunma ile cinsel ilişki, muayene gibi durumlarda kanama başlar.Canlılığını kaybedeb doku nedeni ile kötü kokulu pis bir akıntı ortaya çıkabilir. İlerlemiş vakalarda durdurulamayan kanamalar görülür. Hastalığın yayılımına bağlı olarak böbrek yetmezliği görülür ve bu en sık rastlanılan ölüm nedenidir. Klasik olarak ağrısız kanama ve et suyu kıvamında akıntı serviks kanserini düşündürmelidir.
Evreleme
Optimal bir tedavi için hastalığın evresinin tam ve doğru olarak saptanması gerekir. Bugün için kabul edilen evrelemede 5 kademe kullanılır. En erken evre Evre 0, en ileri evre de evre 4 dür. Burada uzak organlara metastaz (yayılım) bulunur. Her evre kendi içinde alt evrelere ayrılır (Evre 1a1, Evre 2a gibi). Evreleme klinik olarak, yani muayene, sistoskopi (mesanenin gözlenmesi), rektoskopi, ilaçlı böbrek filmi (IVP), radyografi ve bilgisayaralı tomografi sonuçlarının bir arada değerlendirilmesi ile yapılır. Ultrasonografinin evrelemedeki rolü sınırlıdır. Bazı yazarlara göre de uygun bir evreleme için cerrahi olarak hastayı değerlendirmek gerekir. Ancak bu fikrin taraftarı azdır.
Tedavi
Tedavide prensip olarak Evre 2b ve üzerindeki hastalara ameliyat yapılmaması fikri hakimdir. Evrelere göre önerilen tedavi şekilleri şunlardır:
Evre 0 : Konizasyon veya basit histerektomi (rahim alınması)
Evre 1a1 : Lenf ve damar yayılımı yoksa Konizasyon veya basit histerektomi
Evre 1a2- Evre 2a : Geniş ve radikal histerektomi
Evre 2b ve üstü : Radyoterapi
Günümüzde uygulanan radikal histerektomi oldukça büyük bir ameliyattır. Amaç kanseri sınırlarının ötesinde sağlam dokulardan da geçerek damarları ve lenf yolları ile birlikte çıkarmaktır.Eğer bunda başarılı olunamayacaksa radyoterapi uygulamak cerrahiden daha iyi sonuçlar verir. Bazı yazarlara göre de hastalığın evresi ne olursa olsun 50 yaşından büyük hastalar cerrahi yerine radyoterapi ile tedavi edilmelidirler, ancak bu fikrin savunucuları giderek azalmaktadır. Bu azalmanın nedeni anestezi alanındaki gelişmelerdir.
Tedavide yaygın olarak kullanılan bir başka yöntem de cerrahiye ek olarak radyoterapi uygulamaktır. Radyoterapi serviks kanserinin her evresinde kullanılabilir. Burada amaç cerrahi ile ulaşılmayan kanserli hücrelerin tahrip edilmesidir.
Son yıllarda serviks kanserinde kemoterapi de denenmektedir ancak yararı hala daha tartışmalıdır.
Hastalığın gidişatı ve sağkalım
Serviks kanserinde prognoz yani hastalığın gidişatı pekçok faktöre bağlıdır. Bunlar hastalığın evresi, lenf nodu tutulumu, tümörün büyüklüğü, damar tutulumu, hücre tipi, hücrenin DNA içeriği gibi faktörlerdir. Hastalığın evresine göre 5 yıllık sağkalım oranları şu şekildedir.
Evre 1 : % 85
Evre 2 : % 66
Evre 3 : % 39
Evre 4 : % 11
Hastalığın takibi esnasında nüks ortaya çıkarsa prognoz çok kötüdür ve hastaların %80'i kaybedilir. Nüksler genelde ilk 2-3 yıl içinde görülür. 5 yıldan sonra oldukça nadirdir.
Serviks kanseri son derece öldürücü ve tedavisi güç bir hastalık olmasına rağmen düzenli kontroller sayesinde çok erken dönemde fark edilebilen ve kolaylıkla hatta çoğu zaman ameliyata bile gerek kalmadan tedavi edilebilen nadir kanserlerdendir.
RAHİM KANSERİ (ENDOMETRİYAL KANSER)
Rahim kanserine, rahimin iç yüzeyinde yani endometriumda başladığı için endometriyal kanser de denir. Amerikalı kadınlara musallat olan en yaygın kanser türüdür ve erken yakalandığında hemen her zaman tedavi edilebilir. Genellikle menopozdan sonra 50-70 yaşları arasında ortaya çıkar. Araştırmacılar kesin sebebini bilmiyorlarsa da menopozdan sonra alınan östrojen takviyesinin katkısı varmış gibi görünmektedir.
Belirtiler ;
Menopozdan sonra vajina kanaması;
Menopozdan önce ağır kanamalı adetler veya iki adet arasında kanama;
Vajinadan pembe, sulu bir akıntı.
Şişmanlık endometriyal kansere zemin hazırlar. Hatta tedaviyi de (ameliyat ve ışın tedavisi) zorlaştırır.
Günümüzde, östrojen takviyesi yöntemi çok daha düşük dozda östrojeni, ayın belli bir kısmında projesteronla birlikte kullanarak uygulanmaktadır. Bu nedenle, uygun bir östrojen tedavisi görüyorsanız, bu sizin nüfusun geri kalan çoğunluğundan daha fazla kanser riskine sokmaz. Ancak menopoz belirtilerine karşı östrojen tek başına alınırsa kanamaya neden olabilir.
Rahim kanserine yakalanma ihtimali yüksek olan kadınlar; hiç doğum yapmamış olanlar, 52 yaşında hala adet görenler, kısırlık veya düzensiz adet problemleri olanlardır. Doğum kontrol hapı kullanan kadınların endometriyal kanser olma ihtimalleri azalır.
Teşhis ;
Rahim kanseri erken safhalarda belirti göstermez. PAP Smear testi, olayı vakaların yarısından daha azında yakalayabilir ve muayene sırasında da farkedilmez. İlk işaret vajinada kanamadır.
Belirtiler varsa, doktor endometriyal biopsi yapar. Doktor muayenehanesinde genellikle anesteziye gerek olmaksızın, rahimin iç yüzeyinden, analiz edilmek üzere küçük bir parça alır. Rahim kanseri varsa, biopsi çoğunlukla bunu tespit eder.
Daha kesin bir teşhis için kürtaj gereklidir. Doktor rahimin iç yüzeyini hafifçe kazıyarak analiz etmek üzere doku örnekleri alır. Bu işlem için herhangi bir şekilde anestezi gerekir ve bu genellikle hastanede, gece yatmadan, yapılır. Eğer kanser olduğu belirlenirse ve rahimden öteye yayıldığını düşündürecek bir neden yoksa, doktor birtakım testler yaparak başka tümörler olup olmadığını araştırır.
Genellikle yavaş ilerleyen ve teşhis edildiğinde hala yayılmamış olma ihtimali yüksek olan bir türdür. Bu da, yakalanan kadınların çoğunlukla tedavi edilebildiği anlamına gelir. Erken teşhis edildiğinde, en az 5 yıl kurtulma ihtimali % 88dir. Çevredeki dokulara yayıldığında bile bu oran % 75'dir. Nadiren tümörün hızla büyüyen öldürücü bir cins olması halinde, sonuç bu kadar iyi olmayabilir.
Tedavi
Ameliyat :
Doktorların çoğu histerektomi (rahmin alınması), tavsiye ederler. Fallop tüplerinin ve yumurtalıkların da alınması gerekir, çünkü kanserin bu organlara da yayılma eğilimi vardır.
Radyasyon ;
Kanser rahmin ötesine de yayılmışsa, ameliyattan sonra radyasyon tedavisi yapılmalıdır. Bazen ameliyat yerine radyasyon kullanıldığı da olur. Bu, genel anestezi altındayken vajina veya rahime bir alet veya radyum yerleştirilerek yapılan derin bir radyoterapidir. Radyum vücudun içinde birkaç gün kalır ve bu süre içinde hastanede yatılması gerekir. Bazen de birkaç yöntem bir arada kullanılır.
İlaç ;
Eğer kanser vücudunuzun başka yerlerine metastaz yapmışsa (yayılmışsa), projesteron büyümeyi genellikle durdurur. Bu 2-3 yıl içindir, hatta bazen daha bile uzun olabilir. Başka antikanser ilaçlar da kullanılabilir.
Sağkalım
Evre 1 endometrium kanserinde 5 yıllık sağkalım oranları % 90 civarındadır. Bu oran Evre 2 olgularda bir miktar düşüşle %69-83 arasında bulunmuştur. Evre ilerledikçe sağkalım %40lar civarına iner. Nüks olursa bu ilk 2 yıl içinde en fazla oranda görülür. 5 yıldan sonra nüks son derece nadirdir.
YUMURTALIK KANSERİ
Amerika'da 70 kadından birinde yumurtalık kanseri görülmektedir. Bu hastalık ölümcül olabilir, ilk safhalarında pek dikkati çekecek bulgu vermez ve genellikle rutin alt karın muayenesi sırasında fark edilir. Erken teşhis edilmezse, sonunda ağrılı bir hale gelir ve tümörün salgıladığı sıvı karnın şişmesine neden olabilir. Yüzde 70-80 vakada hastalık, bu ilerlemiş safhada teşhis edilir.
Belirtiler
Başlangıçta genellikle hiçbir belirti yoktur;
Karnında hafif rahatsızlık ve hafif hazımsızlık;
şişkin karın ve karnın altında ağrı (hastalığın son safhasında)
Yumurtalık kanseri genellikle menopozdan sonra gelişir. Hiç hamile kalmamış veya hamile kalmak konusunda sorunları olmuş kadınların yumurtalık kanserine yakalanmaları olasılığı daha fazladır. Tersine, çok çocuğunuz olmuşsa veya doğum kontrol hapı kullanmışsanız bu olasılık daha azdır. Ancak her iki durumda da yıllık alt karın muayenesi çok önemlidir. Çünkü erken teşhis ve tedavi çok daha fazla iyileşme şansı sağlar.
Teşhis
Alt karın muayenesinde yumurtalıklarda bir kitle fark edilirse, doktor birtakım testler ister. Karın içinin durumunu anlamak için ultrasonografi, (yumurtalık kisti baskı yaparak şekillerini bozacağı için) kolon, böbrekler ve üreterlerin (böbrekleri mesaneye bağlayan kanallar) röntgen filmleri, yumurtalıkların durumunu görebilmek için (doktorun karında bir kesik yapıp içeriye bir alet sokarak yaptığı) laparoskopi gerekebilir. Doktor laparoskopi sırasında tümörden (habis olup olmadığını anlamanın tek yolu) küçük bir parça alabilir. Yumurtalık tümörlerinin dörtte üçü habis değildir.
Yumurtalık kanseri erken teşhis edilirse 5 yıl sağ kalma şansı yüzde 60-80'dir. Bu kanser türü erken dönemde teşhis edilemediği için tamamıyla iyileşme oranı yüzde 30-40'dır. Her şeye karşın günümüzde geniş çaplı bir ameliyat ve kemoterapi ile ilerlemiş vakalarda da kadınlar çok daha uzun yaşayabilmektedirler.
Tedavi
Ameliyat
Eğer tümör erken teşhis edilmişse ve hasta çocuk doğurmak isteyen genç bir kadınsa, sadece bir tümörün olduğu yumurtalık ve onun fallop tüpü alınır. Ancak en sık görülen tümör her iki yumurtalıkta da ortaya çıkar. Durum böyleyse veya hastalık yayılmaya başlamışsa; doktor yumurtalıkları, rahmi, fallop tüplerini, yakındaki lenf düğümlerini ve yumurtalık kanseri genellikle omentuma sıçradığj için omentumu (bağırsakları örten zar) alır. Operatör bunlardan başka kanser hücreleri aramak üzere karnın içindeki birçok yerden doku örnekleri ve karın sıvısı örneği alır.
Radyasyon
Ameliyatı genellikle radyoterapi veya kemoterapi izler. Doktor tümörün hepsini çıkaramamışsa, radyoterapi bunu küçülterek kemoterapiye daha fazla şans tanır.
Kemoterapi
Onkolog (kanser uzmanı) birçok ilacı bir arada kullanarak tedavi uygular. Kemoterapiden sonra genellikle tümör küçülür. Ancak 12-18 ay sonra, hastalık ilaçlara bir direnç geliştirdiği için yeniden büyümeye başlar. Bu durumda ikinci kemoterapi uygulamasında başka bir ilaç bileşimi kullanılır.
İLAÇ TEDAVİSİ (KEMOTERAPİ) NEDİR ve NASIL UYGULANIR?
Size uygulanan kemoterapinin şekli, özellikle kanserin türü,vücudun neresinden başladığı,kanser hücrelerinin tipi ve bu hücrelerin ne kadar yayıldığı gibi bir çok nedenlere bağlıdır. Kemoterapi, kanser hücrelerini yok etmek için anti-kanser (sitotoksik) ilaçların kullanılmasıdır. Kemoterapi, kimyasal madde(ilaç) ve tedavi kelimelerinin birleşiminden oluşmuştur.Bu tedavide mevcut bulunan yaklaşık kırk değişik ilaçtan seçilen bir veya birkaç ilaç uygulanır. Kemoterapi,kanser tedavisinde,tek başına veya cerrahi işlemle ve/veya radyoterapi ile birlikte uygulanabilir.
Kemoterapide kullanılan ilaçlar sizde deneme için yapılmamaktadır.Siz bir denek değilsiniz.Bu ilaçların değerlendirmeleri yapılmış ve yıllardır kullanılmaktadır.Eğer bir deney ilacı gerekir ise, doktorunuz ilacın fayda ve zararlarını sizinle tartışır ve bu konuda sizinle anlaşırsa uygulamaya geçer.Bu nedenlerle,değerlendirilmesi yapılmamış veya yapılarak değersiz oldukları ortaya konulmuş bazı maddeleri ve metotları tedavi edici olarak uygulayan ve bilimsel ciddiyet taşımayan bu kişilerin iddialarına ve uygulamalarına itibar etmeyiniz.
Kemoterapi, kanser tipine ve kullanılan ilaçlara göre çok çeşitli yollarla verilebilir.En yaygın yolları damara enjekte etmek ve ağız yoluyla vermektir.Daha ender olarak adaleye veya deri altına enjekte edilir.Özel durumlarda omuriliğe de enjekte edilebilir.Bazı hastalarda,bu yollardan bir kaçı birlikte kullanılabilir.Hangi yolla verilirse verilsin ilaçlar kana karışarak vücudun her tarafına tabii ki kanser hücrelerine de ulaşırlar.
İlaçların Damar Yoluyla Verilmesi
Bazen ilaçlar çok miktarda sıvı içinde sulandırılarak damla damla kolunuzdaki bir damara verilir. Damardan kemoterapi yapılan bazı kişiler,serumun gittiği damardan zaman zaman yanma ve ağrı hissi duyabilirler.Bu durumda doktor veya hemşireye haber vererek serumun yavaşlatılmasını isteyebilirsiniz.Damar içinde kemoterapi vermenin bir başka yolu da,plastik bir kateterin (plastik ince bir hortum) cerrahi bir işlemle göğsünüzdeki bir damara yerleştirilmesidir.Hickman kateteri en yaygın olarak kullanılanıdır.Koldaki damar için kullanılan kateterden farklı olarak,lokal veya genel anestezi ile yerleştirilir.Yerleştirildikten sonra damardan çıkmaması için göğsünüze sıkıca bantlanır ve damar içinde aylarca kalabilir,böylece damar için kemoterapi verilirken iğneye ihtiyacınız olmayacaktır.Test için gereken kan da bu kateter aracılığıyla alınabilir.Bu kataterin olası problemleri enfeksiyon ve pıhtılaşarak tıkanmasıdır.Kateter haftada bir kez heparinle (pıhtılaşmayı engelleyen bir ilaç)yıkanacaktır.Banyo yapıp duş almanızda sakınca yoktur,ama günlük yaşamınıza birkaç kısıtlama getirebilir.Hickman kateterinini gerektiği gibi bakımı konusunda endişeliriniz varsa,evinize dönmeden önce bu hususu doktorunuzla konuşun.
Damar içi kemoterapi ilaçları,genellikle yarım saatten birkaç saate veya bazen birkaç güne kadar değişen bir süre verilir.Eğer sadece birkaç saat sürerse hastanede kalmanıza gerek yoktur, birkaç gün sürerse bir süre hastanede kalabilirsiniz.İnfüzyon pompaları,kemoterapi vermenin oldukça yaygın bir şeklidir.Bir çok değişik tipten oluşan bu pompalar,belirli bir miktar ilacın belli bir sürede verilmesi için kullanılır.
İlaçların ağız yoluyla verilmesi
Tedavinizin tamamı veya bir kısmı tablet şeklinde ağızdan verilebilir.İlaçları nasıl ve ne zaman alacığınız bütün ayrıntılarıyla anlatılır.Verilen bu tabletleri herhangi bir sebeple alamıyorsanız derhal doktorunuza durumu bildirin.
İLAÇLAR NASIL TESİR EDER?
Kanser,vücut hücrelerinin bir hastalığıdır.Normalde,tüm hücreler sistemli ve denetimli bir şekilde bölünür ve kendi kendilerini yenilerler.Kanserde bu olay denetim dışı kalır,hücreler kontrolsüzce bölünerek tümör tabir edilen bir yumru oluşturur veya lösemilerde olduğu gibi çok fazla miktarda lokosit(akyuvar) hücresi ürer.
Bazen kanser hücreleri,tümörden ayrılarak,kan dolaşımı veya lenf damarları yoluyla vücudun başka bir yerine gidebilirler.Kanser hücreleri vücudun başka bölümlerine ulaştığında orada yerleşerek yeni tümörler oluşturabilirler.Bunlara metastaz denir.
Kemoterapi ilaçları kana karışarak tüm vücuttaki kanser hücrelerine ulaşırlar ve bu hücreleri kanser hücresinin kendi kendine bölünmesini ve yenilenmesini engelleyerek tesir ederler.Böylece ilaçlardan etkilenen kanser hücreleri zarar görür ve ölürler.
İlaçlar,kanser hücrelerini değişik yollarla etkilerler.Eğer birkaç ilaç birden kullanılıyorsa,bunların her biri kendi değişik etkilerinden dolayı seçilmiştir.Maalesef kemoterapi ilaçları vücuttakı normal hücreleri de etkileyebilir ve kimi zaman hoş olmayan yan etkilere yol açabilirler.Normal hücreler kanser hücrelerinden farklı olarak süratle kendi kendilerini yenilerler ve tedavi sırasında oluşan yan etkiler tedavi bitiminde ortadan kalkar,ayrıca normal hücrelerin ilaçtan etkilenmesi de geçicidir.
Kemoterapi ilaçları bazı kanser tiplerinde yüksek oranlarda,bazılarında düşük oranlarda etkilidir. Bu kanserin tipine bağlıdır.Bu nedenle kemoterapi kanseri küçültmek,yaşamı uzatmak ve belirtileri hafifletmek amaçlı uygulanmaktadır.
TEDAVİNİN PLANLANMASI
Doktorunuz tedavi planını yaparken kanser tipi,vücudun neresinde olduğu,ne kadar yayıldığı, yaşınız ve genel sağlığınız gibi faktörleri değerlendirir.Tedavinizin sıklığı ve süresi kanserin tipi, almakta olduğunuz ilaçlar,kanser hücrelerinin ilaçlara cevabı ve ilaçların yan etkileri gibi bir çok faktöre bağlıdır.
Kemoterapi genellikle bir çok kür olarak verilir.Her kür, verilen ilaç veya ilaçlara bağlı olarak birkaç saatten birkaç güne kadar sürebilir ve birkaç haftalık dinlenmelerle uygulanarak vücudunuz her hangi bir yan etkiye karşı korunmuş olur.Toplam kür sayısı kanserin ilaçlara vereceği cevaba bağlıdır.Tüm kemoterapi kürlerinin tamamlanması belki de aylarca sürebilir.Kemoterapi infüzyon pompası ile verildiğinde,birkaç günden birkaç haftaya kadar değişen bir zaman süresince uygulanabilir.Ağızdan verilen kemoterapi,dinlenme sürecinde önce günlük küçük dozlar şeklinde haftalarca veya aylarca sürebilir.
Kemoterapi verilmeden önce,röntgen çekilmesi, kan testleri yapılması veya doktorunuzu görmeniz gerekebilir.Tüm kemoterapi ilaçları özel usullerle hastanede hazırlanarak size verilir.
Doktorunuz tedavi planını size anlatacaktır eğer herhangi bir sorununuz varsa çekinmeden doktorunuza sorun.Sorularınızı unutmamak için not almanız ve bu tedavi planını anlatırken bir yakınınızla gelmeniz yararlı olur.
Doktorunuz,kan testleri,röntgen filmleri ve taramalarla düzenli olarak kemoterapinin kanseriniz üzerindeki etkilerini değerlendirilicektir.Bu testlerle kanserin tedavi karşısında ne kadar etkilendiği gözlemlenir.Bazen testlerin sonucuna göre tedavi planınızı kısmen veya tamamen değiştirebilir. Kimi zaman verilmete olan ilaçlar kanseri yeterince küçültmeyebilir.Bu durumda ilaçları değiştirmek daha etkili olabilir.Nadiren tedaviniz,kemoterapi ilaçlarının geçici olarak kemik iliği faaliyetlerini engellediğinden bir süre ertelenebilir.Böylece,bir sonraki kür verilmeden önce kemik iliği faaliyeti normala döner.
KEMOTERAPİNİN GENEL YAN ETKİLERİ VE BAZI UYARILAR
Kemoterapi gören herkes yan tesirlerden etkilenmez.Kanser tedavileri,değişik insanlarda değişik reaksiyonlar gösterir,bu reaksiyonlar tedaviden tedaviye değişir.Hemen hemen bütün yan etkileri geçici olduklarını ve tedavi biter bitmez ortadan kalkacaklarını bilmeniz sizin için rahatlatıcı olacaktır.
Ağız,sindirim sistemi,cilt,saçlar,kemik iliği(kemiğin içindeki yeni kan hücreleri üzeten süngerimsi madde) ve üreme hücreleri (kadın ve erkek yumurtalık hücreleri) gibi vücudunuzun belli başlı bölümleri kemoterapiden değişik düzeylerde etkilenebilir.
Bazı ilaçlar sizde huzursuzluk ve hassasiyet yaratabilir,bunu önemsemeyiziniz,geçicidir.İlaç tedavisi yapılırken hep sağduyulu olmalısınız.Yorgunluk hissederseniz istirahat edin.Tedavi esnasında üzerinde önemle durmanız gereken konulardan bir tanesi de özellikle ideal kilonuzun devam ettirilmedir.Bunun için arzu ettiğiniz şeyleri yiyebilirsiniz.Karaciğer ve diğer sakatat,peynir, deniz ürünleri,çok yapraklı taze yeşil sebzeler,yoğurt,hububat,fındık ve fasulye,bakla ve bezelye gibi yiyecekler en uygunudur.Günlük içeceğiniz su ve sulu şeyler en az iki litre olmalıdır.Eğer özel bir beslenme şekli gerekiyorsa bunu size doktorunuz önerecektir.
Yorgunluk ve halsizlik en sık görülen yan etkilerden bir tanesidir.Bu durum kesinlikle hastalığın ilerlemiş olduğunun işareti değildir,kemoterapi bittikten sonra azalarak kaybolacaktır.En güzel önlem dinlenmektir.Kemoterapi öncesi ve sonrası dinlenin ve erken yatıp geç kalkın.Yukarıda açıklanan gıdaları almaya ve belirtilen miktarda su ve sulu şeyler içmeye özen gösterin.Bunların yanında akşam saat altıdan sonra kafeinli içecekler ve yiyeceklerden sakının.
Kemoterapi yapılan kişiler soğuk algınlığı ve grip gibi hastalıklara karşı çok hassas olurlar.Bu tip hastalığı olan kişilerden uzak durun.Bu gibi hastalıklar durumunda doktorunuz önermedikçe başka ilaç almayın.
Kendi kemoterapinizin sebep olabileceği yan etkiler konusunda daha fazla bilgi edinmek isterseniz, kesin olarak hangi ilacı aldığınızı bilen doktorunuzla konuşun.Doktorunuz,durumunuza yardımcı olacak ilaçlar verebilir veya yan etkileri azaltmak için tedavinizin şeklinde bir takım değişiklikler yapabilir.
BAZI KEMOTERAPİ İLAÇLARININ ÖZEL YAN ETKİLERİ
Sindirim sisteminizde;
Bazı kemoterapi ilaçlarının sıklıkla görülen yan etkilerinden bir tanesi de mide bulantısı ve bunu izleyen kusmalardır. Buna rağmen bazı hastalar kemoterapilerinde mide bulantısı ve kusmadan şikayetçi olmazlar.Her ilaç da bulantıya sebep olmaz.Verilen ilaca bağlı olarak bulantı oluyorsa, kemoterapi enjeksiyonundan birkaç dakika veya birkaç saat sonra başlayabilir ve birkaç saat devam edebilir,nadiren ertesi gün de bulantı hissedebilirsiniz.Çok ender olarak bazı vakalarda bulantının birkaç gün devam ettiği görülmüştür.Doktorunuz bulantıyı önlemek ve iyileştirmek için bulantı önleyici bazı ilaçlar önerebilir.Tedavi ekibinin kemoterapi yapılırken bunun önlemlerini almasına rağmen bazı kişiler bulantı hissetmektedir.Bu normal olabileceği gibi fazla hassasiyetten de ileri gelebilir.Çünkü tedavi başlamadan veya tedaviye gelirken bile bulantı hissi olanlar bulunmaktadır.Eğer bu derece hassas iseniz evinizden çıkarken bir teskin edici ilaç almakta fayda vardır.Bütün önlemlere rağmen bulantı ve kusmanız oluyorsa tedaviden 1-2 saat önce ve tedaviden 3 saat sonrasına kadar bir şey yemeyiniz.Tedaviye başlamadan 30 dakika kadar önce içeceğiniz hafif tatlandırılmış soğuk limonata tat alma duyunuzun değişmemesini sağlar ve bulantıyı önlemeye yardımcı olur.
Bulantı hissi ve kemoterapiden kaynaklanan tat alma duyunuzdaki değişiklikler iştah kaybına yol açabilir.
Bazı kemoterapi ilaçları sindirim sistemini etkileyerek ishal ve kabızlığa neden olabilir.İshal kemoterapiyi takiben birkaç gün takip edebilir.Bağırsaklarınızdaki bu tip değişiklikleri doktorunuza bildirin,bazı ilaçlarla kabızlık veya ishal sorununuza yardımcı olacaktır.
Sindirim sisteminizle ilgili yardımcı uyarılar
Eğer mide bulantısı ve kusma şikayetleriniz varsa hemen doktorunuza bildirin. Doktorunuz bulantıyı önleyici ilaçlar önerecektir.
Normal zamanlarda midenizin tam bir tokluk hissi duyuncaya kadar çok sulu şeylerle doldurmayın.
Bulantıyı hissettiğiniz zaman yemek yemekten ve hazırlamaktan kaçının.Yemek kokularından,yemek yiyen kişilerden uzak durmanızda fayda vardır.
Bulantının azalması için soğuk veya oda ısısındaki yiyecekleri tercih edin.Patates veya elma püresi,kreker,az kızarmış ekmek ve peynir lokma lokma yenebilir.
Küçük yudumlarla yavaşça,elme veya çilek suyu,limonata,çorba,et suyu,çay ve su gibi sıvıları çokca için fakat yemekten önce midenizi sıvı ile doldurmayın.
Her gün az ve sık yiyin.Bir günlük yiyeceklerinizi az miktarda 5-6 defada alın ve yiyecekleri iyi çiğneyin.
Tedaviden hemen önce yemek yerine birkaç saat önce yiyin.
Tatlı,yağlı,aşırı tuzlu,baharatlı ve kızarmış yiyecekler bulantıyı arttırırlar.
ishal durumunda az posalı,bol proteinli ve kalorili yiyecekleri yemelisiniz.Aşırı sıcak ve soğuk yiyeceklerden sakınınız.Bazen süt ve sütlü yiyecekler dokunabileceği gibi hindistan cevizi faydalı olabilir.İshal ile kaybettiğiniz sıvıyı içerek tamamlayın.
Eğer kabızlık meydana gelirse,meyva,tahıl,sebze gibi lifli yiyeceklere ağırlık vererek sıvı için.Her gün aynı saatlerde düzenli yemek yemeye çalışın ve her yemekte meyve suyu için veya meyva yiyin.Tuvalete gitmeden önce sıcak bir şeyin içilmesi faydalı olabilir.Kuru erik kompostosu ve sıcak içecekler bağırsak faaliyetlerini canlandırı.
Saçlarınız ve cildinizde;
Saç dökülmesi kemoterapinin en sık yan etkilerinden birisi olmakla beraber,bazı kemoterapi ilaçları hiç saç dökmez veya fark edilmeyecek kadar az miktarda saç döker. Bazıları da geçici olarak,bölgesel veya tamamen saç dökülmesine yol açabilir.Saç dökülme miktarı,kullanılan ilaca, dozaja ve hastanın gösterdiği bireysel reaksiyona bağlıdır. Bir kısım ilaçlar da kemoterapi başladıktan bir veya iki hafta sonra saçları dökmek yerine, kafa derisine yakın bir yerden saç tellerini kırar.
Genelde saç dökülmesi birkaç hafta sonra görülür,çok ender olarak birkaç gün içinde de başlayabilir.Vücudunuzdaki tüyler de dökülebilir. Kemoterapi neticesinde saçlarınız dökülürse, tedaviniz tamamlanır tamamlanmaz tekrar çıkacaktır.
Eğer saçınızın dökülmesi az ise veya tedaviden sonra yeniden çıkmaya başladığı dönemde iseniz, şöyle hareket edin;3-5 günlük aralarla saçınızı kuru sabun veya hafif proteinli sabunla yıkayın ve duru suyla çalkalayarak hafifçe elinizle kurulayın.
Tedavi esnasında bazı ilaçlar,ender olarak deride yaygın toksik etkiler yapabildiği gibi,ilaçların serumla verildiği durumlarda serumun gittiği damarda ve üzerindeki deride de bazı yan etkiler yapabilir.Hatta benzer değişimler tırnaklar ve ağızda da daha ender olarak görülebilir.Her zaman olmayan,fakat ender de olsa bazen görülebilen ve tümü tedaviden sonra normale dönen bu değişimlerin önde gelenlerini şöyle sıralamak mümkündür.En sık görülen derideki yaygın veya yer yer ya da serum giden damarların etrafındaki kırmızılıklar ve ürtiker tarzındaki değişimlerdir. Eritem adı verilen bu tipteki kırmızılıklar genellikle ilaç uygulandıktan 30 dakika veya birkaç saat içerisinde başlar ve kısa sürede kaybolur.
Bazen su çiçeği şeklinde ve içi sıvı ile dolu kabarcıklar da oluşabilir.Bu belirtiler genellikle iki üç haftalık sürede tümüyle kaybolur.Eğer bu kabarcıklar iltihaplanırsa doktorunuz gerekli önlemleri alacaktır.
Bazı ilaçlar daha ender olarak avuç içi veya ayak tabanlarında hafif ağrılı kızarmalar yapabilir. Tedavi bittikten 5-7 gün sonra bunlar kaybolur.
Tırnak dipleri,ağız içi,serumun gittiği damar boyunda veya deride yer yer veya yaygın olarak kara lekeler oluşabilir.Genellekle kemoterapi yapılmasından 2-3 hafta sonra ortaya çıkan bu belirtiler tedavi bittikten sonra 10-12 hafta devam edebilir.
Bazı ilaçlar güneş ışınlarına karşı duyarlılık ile cildinizi güneş yanığı gibi kızartabilir veya cildiniz kuruyup rent değiştirebilir.Ayrıca tırnaklarınız daha geç uzayabilir ve tırnaklarda beyaz lekeler oluşabilir.
Saçlarınız ve cildinizle ilgili yardımcı uyarılar
Size verilen ilaçlar yan etki olarak saçlarınızı dökecekse,tedaviden önce saçlarınızı mümkün olduğunca kısa kestirin.Uzun saçların ağırlığı kafa derisini çeker ve dökülme oranını arttırabilir.
Saç spreyi,saç boyası,meç,röfle ve perma sıvıları gibi kimyasal maddeleri kullanmayın.
Saçlarınızı yumuşak bebek fırçaları ile tarayın.
Saç kurutma makinası,saç maşası ve bigudi kullanmayın.
Saçlarınız dökülürse,bunu kapatmak için peruk kullanabilirsiniz.
Cildiniz kuruyup kaşınırsa nemlendirici bir krem kullanmanız iyi gelecektir.
Tırnaklarınızdaki beyaz lekeleri kapatmak için takma tırnak veya oje kullanabilirsiniz.
Güneşte dışarı çıkarken yüksek faktörlü güneş kremi kullanın.
Bazı kematerapi ilaçlarının saç dökmesi buzlu şapka kullanılarak önlenilebilir.Buzlu şapka, kan akışını ve ilaçın kafa derisine ulaşmasını geçici olarak kısıtlar.Maalesef,bu şapka herkeste aynı etkiyi göstermez çünkü sadece belli bir kısım ilaçları bloke eder.En iyisi doktorunuza sormaktır.
Kemik iliğinizde;
Kemik iliği kemiğin içinde yer alan ve kan hücreleri ileten süngerimsi bir maddedir.Üç tip kan hücresi (alyuvar,akyuvar ve trombosit) üretir.
Eritrositler ( Alyuvarlar) (Vücutta oksijeni taşıyan hemoglobin içerirler)
Eğer kandaki alyuvar sayısı düşerse hemoglobin miktarı da azalacağından kendinizi yorgun ve bitkin hissedersiniz, çünkü vücudunuzda taşınan oksijen miktarı azalır ve nefer darlığından da şikayet edebilirsiniz.Tüm bunlar anemi, yani kansızlık (kanda alyuvar ve dolayısıyle hemoglobin eksikliği) belirtileridir.
Anemi, kan nakli ile başarı ile tedavi edilir.Kan naklinde verilen alyuvarlar çabucak akciğerlerden oksijen alıp vücuttaki diğer doku ve organlara dağıtırlar.Böylece yorgunluk ve bitkinlik hali ortadan kalkacak, nefes darlığı şikayetleri de sonlanacaktır.
Kemoterapiniz sırasında,düzenli kan testleri yapılarak kanınızdaki alyuvar sayısı izlenecek ve eğer gerekirse kan nakli yapılacaktır.Bazı kişiler hastalık kapabilecekleri endişesi ile kan naklinden korkarlar.Bu yersiz bir endişedir.Çünkü size verilen kan bu risklere karşı gerekli test ve incelemelerden geçirilmiştir.
Lökositler (Akyuvarlar) (Enfeksiyonlara karşı koymak için gereklidir)
Eğer kandaki akyuvarların sayısı düşerse enfeksiyonlara karşı duyarlığınızı arttırır çünkü mikroplara karşı koyacak yeterli akyuvar kanınızda azalmıştır.
Akyuvarlar,vücudun mikroplara karşı en etkin savunma araçlarıdır.Kemoterapiniz sırasında mikroplara karşı savunmayı güçlendirmek için antibiyotik takviyesi yapılır.Tedaviniz süresince düzenli olarak yapılan kan testleri ile akyuvar sayısının düştüğü tespit edilirse kanınıza direk olarak damardan antibiyotik verilir.Bazen antibiyotik tedavisi için hastanede kalmanız da gerekebilir.
Trombositler (Kanamaları önleyip pıhtılaşmaya yardım ederler)
Eğer kandaki trombosit sayısı düşerse,cildinizde çürükler oluşur ve belki de ufak bir yara ve kesikten dolayı fazla miktarda kanama olabilir.Kan testlerinde trombosit sayınızın düşük olduğu tespit edilirse trombosit nakli yapılması için bir süre hastanede kalabilirsiniz.Bu kan nakline benzer bir işlemdir,kandaki tüm alyuvar ve akyuvarlar özel bir işlemle ayrıştırılarak,sadece trombosit ihtiva eden berrak bir sıvı şeklinde kana verilir.Bu nakil edilen trombositler derhal faaliyete geçerek herhangi bir kaza karşısında ciltte oluşan çürüme ve kanamaları önler.
Kemik iliğinizle ilgili yardımcı uyarılar
Kematerapiniz sırasında veya bittikten sonra,ateşiniz normalin üzerine çıkarsa,cildinizde herhangi bir çürüme veya normal üstü bir kanama farkederseniz hiç vakit kaybetmeden doktorunuza müracaat edin.
Kalabalık yerlerden ve enfeksiyonlu hastalıkları olan insanlardan uzak durmaya çalışın.
Temizliğe maksimum özen gösterin.Özellikle yemeğinizi hazırlarken daime ellerinizi yıkayın.
Mümkün olduğunca sağlıklı beslenin.Bol bol taze meyve,sebze ve salata yiyin.Tüm yiyeceklerinizin iyice pişirilmesine özen gösterin ve dışarıda yemek yerken dikkatli olun.
Hayvanlardan enfeksiyon kapmamaya dikkat edin,özellikle dışkılarından uzak durun.
Bir yerinizi keserseniz kanamayı durdurmak için kesilen bölgeye normalden daha fazla bastırmanız gerekir.Kesik v.s. sebeplerle oluşan yaraya normal yaradan daha fazla tıbbi bakım gösterin.
Kendinizi yorgun hissettiğinizde hemen dinlenin.Tedavinizle aynı günde yorucu başka planlar yapmayın ve tedavinizin ardından iki gün yorulmamaya gayret edin.
Ağzınızda ;
Bazı kemoterapi ilaçları ağzınızı tahriş edebilir ve bazen küçük ağız yaraları oluşabilir.Eğer bu tip bir yan etki olacaksa genellikle tedaviden 5-10 gün sonra başlar ve 3-4 hafta sonra tamamen iyileşir.Ağız yaraları gereken ağız temizliğinin sağlamazsanız enfeksiyon kapabilir.Kemoterapide ağız yaraları sık olarak görülür,doktorunuz enfeksiyona karşı koruyucu bir tedavi önerebilir.
Bazı kemoterapi ilaçları tat alma duyunuzu değiştirebilir.Yiyeceklerin tadı size daha tuzlu,ekşi ve metalik gelebilir.Kemoterapi bitince tat alma duyunuz normale dönecektir.
Ağzınızla ilgili yardımcı uyarılar
Düzenli olarak,sabah akşam ve her yemekten sonra kesinlikle dişlerinizi fırçalayın.
Yumuşak ve küçük bir fırça kullanmanız tahriş olan ağzınıza zarar vermez.
Kullanıyorsanız takma dişlerinizi düzenli olarak sabah,akşam ve her yemekten sonra kesinlikle ağzınızdan çıkararak temizleyin.
Eğer dişmacunu ağzınızı sızlatıyor veya dişlerinizi fırçalarken mideniz bulanıyorsa,fırça ve macun yerine ağız gargaraları ve karbonatlı gargara (1 su bardağı ılık suda 1 çay kaşığı karbonatı karıştırarak elde edebilirsiniz) ile ağzınızı temizleyin.
Her gün dişlerinizi diş ipi ile temizleyin.
Dudaklarınızı vazelin veya dudak yağları ile nemlendirin.
Alkol,tütün,sarmısak,soğan,sirke,sıcak ve tuzlu yiyeceklerden sakının.Bunlar ağzınızı tahriş eder.
Kolay yutmanızı sağlamak için sulu yiyecekleri tercih edin.Günde en az iki litre sıvı için.
Ağız yaraları başlarsa doktorunuza haber verin.
Dişleriniz için mutlaka tedavi ve özellikle çekim gerekiyorsa bunu temoterapi başlamadan önce yapın.
KEMOTERAPİ GÜNLÜK YAŞANTINIZI NASIL ETKİLER?
Kemoterapi uygulaması hoş olmayan yan etkilere neden olabilir,fakat pek çok hasta normal günlük yaşamlarını devam ettirmektedir.Tedavi kürünüz esnasında kendinizi iyi hissetmezseniz de, birçok hasta kürler arasında çabucak iyileşerek normal yaşamlarını sürdürürler.Eğer kemoterapi tabletlerini evde alıyorsanız çok az bir rahatsızlık hissedebilmekle beraber,işinize gidebilir,her zamanki sosyal hayatınıza devam edebilirsiniz.
Bazı hastalar kemoterapileri sırasında kendilerini çok yorgun hissederler. Bu yorgunluk hissi oldukça normaldir ve muhtemelen buna ilaçlar sebep olmaktadır,ayrıca vücudumuzun hastalığa karşı mücadele vermesinden,yada sadece iyi uyuyamıyor olmamızdan kaynaklanabilir.Normalde ço enerjik olan insanlar için bu yorgunluk endişe verici olabilir.
Gereksiz aktiviteleri azaltmayı deneyin ve alışveriş,ev işleri v.b. konularda aile ve arkadaşlarınızdan yardım isteyin.Yorgunluğunuzla mücadele etmeyin,kendinize dinlenmek için zaman ayırın.Tedaviniz sırasında çalışmaktaysanız,tedavi süresinde mümkünse çalışma saatlerini azaltmanız sizin için iyi olacaktır. Uyumakta zorluk çekerseniz,doktorunuz bazı hafif uyku ilaçları önerebilir.
Damar yoluyla verilen bazı kemoterapiler,hastanede yatmanıza gerek kalmadan günlük olarak uygulanır.Hastaneye gidip gelmeniz ve ilacin verilmesi bir zaman alır ve bu yüzden günlük temponuzda bazı değişiklikler yapmanız gerekir.Eğer çalışıyorsanız,iş yerinizden bu konuda size yardımcı olmasını isteyebilirsiniz.
Damar içi kemoterapi sırasında önceden yaptığınız şeyleri yapamadığınızı fark edebilirsiniz ama sosyal yaşamdan da tamamen kopmanıza gerek yoktur.Kendinizi iyi hissediyorsanız,dışarı çıkabilir,arkadaşlarınızı ziyarete gidebilirsiniz.Eğer gece dışarı çıkacaksanız,gün boyunca dinlenerek gece için enerji toplayın.
Bazı hastaların ender olarak alkol almaları kemoterapilerini etkilemeyebilir ama yine de tedaviniz süresince alkol almamanızda yarar vardır.Alkol kan yapıcı sistem veya karaciğerin çalışmasını kötü yonlü etkileyebilir.
Eğer tatile gitmeyi planlıyorsanız,hatırlamanız gereken önemli hususlardan bir tanesi mümkün olduğu kadar mikroplu ortamlardan sakınmanızdır.Çünkü,bu tedavi esnasında hastalıklara karşı bağışıklığınız azdır.
KEMOTERAPİ KISIRLIĞA NEDEN OLUR MU?
Bütün kemoterapi ilaçları kısırlığa neden olmasa da maalesef bazıları olurlar.Kısırlık aldığınız ilaca bağlı olarak geçici veya kalıcı olabilir.Tedaviye başlamadan önce doktorunuzla kısırlık konusunda görüşün ve varsa eşinizle beraber bu görüşmeye gidin.
Kendisi veya eşi kemoterapi gören bir kadının tedavisi sırasında hamile kalması sakıncalıdır.Çünkü ilaçlar bebeği etkiler.Bu yüzden doktorunuz,tedavi boyunca güvenli bir doğum kontrol metodu kullanmanızı önerir.
Kadınlarda kısırlık sorunu
Bütün kemoterapi ilaçları kısırlığa neden olmasa da bazıları yumurtalıkları etkileyip faaliyetlerini tamamen veya bir süre için durdurabilirler.Yumurtalıkların faaliyetlerinin tamamen durması bir daha hamile kalamayacaksınız demektir.Bu durumda menopoz belirtileri de başlar.Adetleriniz düzensizleşip tamamen bitebilir ve belki sıcak basmaları,cilt ve vajina kurulukları görülebilir.
Kemoterapiye başlamadan önce doktorunuz kanser tipinizi olumsuz etkilemeyecek, menopoza bağlı şikayetlerini azaltacak hormon ilaçları önerir.Bu ilaclar yumurtalıkların yeniden faaliyete başlamalarını sağlamaz ve kısırlığı önlemez.Cilt ve vajina kurulukları için doktorunuz bazı kremler önerebilir.
Eğer kısırlık geçici ise tedavi tamamlandıktan sonra yumurtalıklar yeniden faaliyete geçer,adetler düzene girer.Fakat bu kadınların ancak 1/3'i tekrar doğurganlık kazanabilir.
Hamilelikte Kemoterapi
Hastalığınız teşhis edilip ve kemoterapiye başlamadan önce hamile iseniz, hamileliğin devam edip etmeyeceğini doktorunuzla görüşmeniz gerekir.Bazen,kemoterapi,kanserin tipine,büyüklüğüne ve alacağınız ilaçlara bağlı olarak doğum sonrasına ertelenebilir.Bu ender bir durumdur.Hamileliğinizi doktorunuzla açıkça konuşup,karar vermeden önce bütün risk ve alternatifleri ve tüm ayrıntıları ile öğrenmeniz şarttır.
Erkeklerde kısırlık sorunu
Bazı kemoterapi ilacları kısırlığa neden olmazken,bazıları sperm sayınızı azaltıp spermlerinizin dişi yumurtalarına ulaşma ve döllenme kabiliyetlerini düşürebilir.Bunun anlamı bir daha çocuğunuz olmayacağıdır.Cinsel yaşamınız tedaviye başlamadan önce olduğu gibi devam edecektir.Hiçbir kemoterapi ilaci cinsel gücünüzü etkilemez. Kemoterapi,kısırlığa neden olduysa,tedavileri biten bazı erkekler kısır kalırken birkaçının spermleri nörmale döner.Bazen bu durum birkaç sene alabilir.Doktorunuz tedavi bittikten sonra kısırlık durumunu kontrol etmek için sperm sayınızı ölçebilir.
Bazen tedaviye başlamadan önce spermler dondurularak eşler çocuk yapmaya hazır olana kadar depolanıp senelerce bekletilen metotlarda vardır.Bu işlem,henüz ülkemizde bulunmayan sperm bankaları tarafından yapılır.
KEMOTERAPİ ve CİNSEL YAŞAMINIZ
Kemoterapi gören birçok hastanın cinsel yaşamı tedaviden etkilenmez.Ama bazı hastalar tedavileri süresince cinsel yaşamlarında geçici olarak bir kısım değişiklikler farkedebilirler. Herhangi bir değişiklik olursa,bunlar genellikle basit ve kısa sürelidir.Cinsel yaşamınızda uzun süreli bir etki olmaz.Örneğin,kendinizi yorgun hissettiğiniz zamanlar olabilir veya belki de cinsel ilişki esnasında yeterli fiziksel güç gösteremeyebilirsiniz.Eğer yan etkilerden çok şikayetçi iseniz bir süre için,tamamen cinsellikten uzaklaşabilirsiniz.Cinsellikten uzaklaşmanızın başkaca nedenleri kanserden kurtulma şansınız,hastalığınızın aile bireyleri üzerindeki etkisi,mali durumunuz v.b. gibi endileyer olabilir.
Bunlar genellikle önemsiz,kısa süreli değişikliklerdir.Kemoterapi kürünüz sırasında sizi cinsellikten uzaklaştıracak hiçbir tıbbi sebep yoktur.Kemoterapi ilaçlarının sizin veya eşinizin cinsel yaşamınıza uzun süreli etkisi olmaz.Fakat bu dönemde eşleri etkin bir doğum kontrol metodu kullanması çok önemlidir.
Kemoterapinin etkisiyle erken menopoza giren kadınlarda menopoza bağlı olarak vajinal kuruluk,cinsel ilişkileri zorlaştırıyorsa doktorunuz bir krem önerebilir.
Birçok kanser tipinde hormon tedavisinin olumsuz etkisi yoktur.Doktorların endişe ettiği özellikle hormona bağlı kanser tipleridir.Örneğin meme kanserinde doktor hormon tedavisinin verilip verilmeyeceğini çok dikkat edecektir.
Kemoterapinin cinsel yaşamınızı etkilemesinden endişe duyuyorsanız bunları tedavi başlamadan önce doktorunuzla konuşun.Olası cinsel problemleri doktorunuza sorarken utanmayın.Tedavinizin tüm boyutlarını bilmeniz gereklidir ve eğer cinsellik yaşamınızın önemli bir bölümünü teşkil ediyorsa olası değişiklikler hakkında bilgi sahibi olmalısınız.
Duygu ve endişelerinizi varsa eşinizle paylaşmanız rahatlatıcı olabilir.Sizin hiçbir cinsel probleminiz olmasa da eşinizin birtakım endişeleri olabilir.Bu yüzden doktorunuzla görüşmeye giderken,eşinizin de sizinle gelmesi iyi olur.
Cinsel ve başka türlü sorunları yenmeye gayret ederken aynı zamanda kanseri kabullenmeye çalışmanız ve kemoterapiye uyum sağlamanız sizin için çetin bir savaşım olabilir. Kemoterapinin yorgunluk,mide bulantıları (ki bunlar cinsel yaşamınızı da etkileyebilir) gibi yan etkilerinin geçici olduğunu,tedaviniz bitince bu yan etkilerin ortadan kalkacağını bilmeniz size bu çetin savaşınızda destek olacaktır.
KEMOTERAPİ SONRASI KONTROL
Onkolojik tedavi yapıldıktan sonra kontroller yaşam boyu devam eder. Her hastalık grubunda farklı olmakla beraber giderek azalan sıklıkta hekim kontrolü ve bazı tetkikler gerekecektir. Bu kontrol ve tetkiklerin ne sıklıkla yapılacağını tedavinizi üstlenen hekim kararlaştıracaktır. Kontrol periodları arasında herhangi bir yerden kanama, yoğun genel halsizlik, ısrar eden bölgesel ağrılar, süreli bulantı kusma, devamlı baş ağrısı ...vb sizi endişelendiren durumlarda kontrol randevunuzu beklemeden doktorunuza müracaat etmek uygun olacaktır.
IŞIN TEDAVİSİ
RADYOTERAPİ NEDİR ?
Radyoterapi, radyoaktif ışınlarla tedavi demektir. Kanser olgularında ameliyat ve kemoterapi gibi bir tedavi yöntemidir ve tek başına yapılabileceği gibi, ameliyat öncesi, sonrası ya da kemoterapi beraberliğinde uygulanabilir.
Yaklaşık 100 yıl önce radyoaktif ışınların keşfinden bu yana radyasyon, tıpta teşhis (radyoloji) ve tedavi (radyoterapi) amacıyla, giderek yaygınlaşarak kullanılmaktadır. Radyoterapide daha güçlü ışınlar kullanılmasına rağmen hasta tedavi sırasında, röntgen çekiminde olduğu gibi, işlemi hissetmez. Radyasyonun tehlikeleri hakkındaki yaygın endişelere karşın, tıp bugün radyasyonun kullanılmasında yeterince bilinçli ve deneyimlidir. Radyasyon tedavisi, gereği gibi kullanıldığında riski çok az, yararları ise çok daha fazla olan bir tedavi modelidir.
Radyoaktif ışınlar, tedavi edilen bölgedeki kanser hücrelerini yok ederek etkilerini gösterirler. Bu arada tedavi alanı içindeki normal hücreler de bu ışınlardan kötü etkilenseler de, onların kendilerini onarma yetenekleri vardır. Dolayısıyla radyasyona bağlı normal doku hasarı çoğu kez geçicidir. Muhtemel yan etkilerden olabildiğince kaçınmak amacıyla radyoterapide verilmesi planlanan toplam doz, seanslara bölünerek verilir.Genellikle haftanın beş günü, günde bir seans şeklinde uygulanır ve hafta sonu hastanın dinlenmesi öngörülür. Böylece normal hücrelerin iyileşmesine de fırsat tanınmış olur.
Radyasyon tedavisi, Co-60 ya da Lineer Akseleratör gibi cihazlar aracılığıyla vücudun dışından (harici radyoterapi) veya vücut boşlukları ya da doku içine radyoaktif maddelerin yerleştirilmesi yoluyla içerden (dahili radyoterapi) gerçekleştirilir. Tedavilerin şekli hastanın yaşı, genel sağlık durumu, teşhis edilen kanserin türü, evresi, yerleşim yeri gibi birçok önemli faktöre bağlıdır. Bu tedavi kararları, birçok farklı tıp branşından uzman hekimlerin hastayı en başından beri birlikte görüp değerlendirmeleri sonucu alınır ve her hasta ayrı değerlendirilir. Bu nedenle aynı tip kanser hastası bile olsalar, her hastanın tedavisi kendi şartlarında planlanır.
Harici radyoterapi sizi radyoaktif yapmaz. Tedaviniz süresince ve sonrasında diğer insanlarla (çocuklar dahil) aynı ortamda birlikte olmanızda çevrenizdekiler açışından hiçbir sakınca yoktur. Evde kullandığınız hiçbir eşyanızı ayırmanıza kesinlikle gerek yoktur. Radyasyon, asla bulaşıcı bir özellik taşımaz.
RADYOTERAPİNİN HEDEFLERİ
Karşılaşılan hastalığın durumuna göre radyoterapiyi, amaçlanan hedefe göre genel olarak iki gruba ayırmak mümkündür:
Küratif (İyileştirici) Radyoterapi :
Hastalık hakkındaki mevcut bilgiler ışığında, hastalığın tamamen yok edilmesinin mümkün olduğu durumlarda uygulanır. Tek başına ya da ameliyat ve/veya kemoterapi ile birlikte verilebilir.
Şikayetlere yönelik (Palyatif) Radyoterapi :
Bu tip tedavide amaç sadece hastalığın belirtilerini hafifletmek ve yaşam kalitesini artırmaktır. Örneğin, ağrılı bir kemik bölgesine verilen radyoterapi ile ağrı azaltılır. Kanamalı tümörlere uygulanan radyoterapi ile kanama kontrol altına alınır. Bu tip radyoterapi ile verilen doz iyileştirici radyoterapiye oranla daha az, tedavi süresi de daha
RADYOTERAPİ UYGULAMA ŞEKİLLERİ
Uygulanış şekline göre radyoterapi genel olarak iki kısımda incelenebilir :
HARİCİ (EKSTERNAL) RADYOTERAPİ
Tedavinin içeriği ve planlama: Harici radyoterapi, radyoterapi uzmanının, hastanın ve hastalığın durumuna göre planladığı tedavinin Co-60 veya Lineer Akseleratör (Linac) cihazları ile hastaya dışarıdan ve belli bir mesafeden uygulanması esasına dayanır. Verilecek radyasyonun toplam dozu küçük ve eşit dozlara bölünerek, günlük seanslar halinde haftanın 5 günü uygulanır. Tedavi süresi 1 günden 8 haftaya kadar değişebilen uygulamalar mevcuttur. İlgili personel sizin için ilk gün bir randevu saati ayarlayacak ve tedaviniz her gün aynı saatte uygulanmaya çalışılacaktır. Bu, günlük yaşantınızın düzenini korumak açısından da faydalıdır. Radyoterapiye başladığınız zamanki genel durumunuz, araç kullanmaya, uzun yolculuk yapmaya, günlük işlerinizi ya da mesleğinizi yapmaya devam etmek için uygunsa, radyoterapi sırasında da bu durumlarda bir değişiklik olmayacaktır. Fakat özellikle uzun süreli tedavilerde, ilerleyen haftalarda bazı yan etkiler gelişebilmektedir. Bu gibi durumlarda sözkonusu işlevler için yakınlarınızdan yardım istemeniz gerekebilir.
Radyoterapi kliniğindeki ilk randevunuzda tedavinizin planlaması yapılacaktır. Planlama, tedavinin çok önemli bir bölümüdür.Radyoterapi planlaması, radyoterapi uzmanının hastalığınız hakkında yeterli bilgiyi almasını takiben, tedaviyi önce kafasında planlaması ile başlar. Hastalığınızın durumuna göre, tedavi verilecek alan, verilecek günlük ve toplam dozlar için karar alınır. Daha sonra simülatör denilen cihaz yardımıyla tedavi alanı görüntülenerek, alanın izdüşümü hastanın cildine özel bir boya işaretlenir. Bu işleme simülasyon denir. Simülatör cihazı, tedavi cihazı ile aynı ölçeklerde dizayn edilmiş bir cihazdır ve ondan farklı olarak röntgen filmi çekebilir. Böylece her hasta için mutlaka tedavi alanının röntgeni alınarak, doğru bölgenin tedaviye girdiğinden emin olunur. Bu işlem ortalama 15-45 dakika sürer. Doğru ölçü alınabilmesi, doğru pozisyonun ve doğru alanın tespit edilebilmesi için bu süre içinde hiç hareket etmeden uzanmak zorundasınız. Simülasyon işlemi sırasında bazen birtakım organların görünür hale gelmesini sağlamak amacıyla ağızdan veya damardan bazı ilaçlar uygulanabilir.
Simülasyon işlemi, tespit edilen doğru alanın cildinize özel bir boya ile işaretlenmesi ile sonlanır. Bu işaretleri nasıl muhafaza edeceğiniz size anlatılacaktır. İşaretler terleme ya da giysilerinize bulaşma yoluyla silinmeye başlayabilir. Bu yüzden tedavi süresince eski çamaşırlar giymeniz uygun olacaktır. İşaretlerin silinmeye başladığını hissettiğiniz zaman bunu ilgili personele derhal haber veriniz. Bu işaretleri asla kendi kendinize çizmeye çalışmayınız. Ayrıca tedavi alanına tedavi süresince su, krem, ilaç vs hiçbir maddenin teması önerilmez ve bu çizgilerin çizildiği andan tedavi sonuna kadar genel vücut banyosu yasaklanabilir. Bu duruma hazırlıklı olmak ve ilk başvuruya banyo yapmış olarak gelmek uygun olacaktır. Bu arada tedavi alanının dışındaki bölgeler için bu tür kısıtlamalara kesinlikle gerek yoktur. Bazı merkezlerde cildinize boya yerine birkaç yere nokta şeklinde dövme (tatü) yapılabilir. Bu yalnızca sizin isteğinizle olabilir. Çünkü bu işlem biraz rahatsızlık verici olabilir ve noktalar kalıcıdır.
Uygulanan ışının o bölgedeki doz dağılımını görmek için özel yöntemlerle vücudunuzun bazı bölgelerinin ölçüsünün alınması gerekebilir. Tedavi baş-boyun bölgesine uygulanacaksa, özel bir madde kullanılarak baş ve/veya boyun bölgesinin kalıbının çıkartıldığı bir maske (orfit) her hasta için ayrı olmak üzere oluşturulur. Bu maske, her tedavi öncesi hastanın baş ve/veya boyun bölgesine yerleştirilerek pleksiglas bir levhaya sabitlenir. Böylece hem hastanın hareketsiz kalması sağlanarak tedaviye girecek alanın doğruluğundan emin olunacak ve hem de hastanın yüzüne çizgiler çizilmesine gerek kalmayacaktır. Maske ilk seferde size tuhaf gelebilir, kullanımı zor olabilir, özellikle nefes alma zorluğu yaratabilir. Fakat her seferinde sadece birkaç dakika takacağınız için kısa sürede alışmanız zor olmayacaktır. Benzer tedavi kalıpları vücudun başka bölgeleri için de (örn.pelvis) kullanılabilir ve temel amaç tedavi bölgesinin tedavi boyunca hareketsiz kalmasını sağlayabilmektir. Çizim işlemi bittikten sonra radyasyon fiziği uzmanının yapacağı hesaplama ile tedavide her gün ne kadar süre kalacağınız tespit edilir.
Planlama günü, radyoterapi kliniğindeki ilk gününüzdür. Muhtemeldir ki, daha önce hiç tanışık olmadığınız birtakım işlemlerle, hiç bilmediğiniz ve hatta belki korktuğunuz bazı cihazlarla karşılaşacaksınız. Zihninizin bu konularla meşgul olması çok doğaldır. Bu yüzden ilgili personele aklınıza takılan her şeyi sormaktan asla çekinmeyiniz. İnsanlar çoğunlukla personelin yoğun çalışma temposunu görerek, soru sormaktan çekinirler. Ama bu, zihninizi işgal eden bilinmezlerden kurtulmanıza engel olmamalıdır. Zira açıklanmayan her husus gözünüzde büyüyecektir. Ayrıca tedaviniz hakkında soracağınız her soru, tedaviyi hem sizin için, hem de ilgili personel için biraz daha kolaylaştıracaktır.
Tedavinin uygulanması : Tedavinin ilk günü tedirgin olmanız oldukça normaldir. Ama ilk tedaviye girip, işlemi gördükten sonra korkularınızın boş olduğunu görecek, her geçen gün biraz daha rahat olacaksınız. Güvenlik nedeniyle radyoterapi bölümleri çoğunlukla bodrum katlara inşa edilir. Büyük ebatlı cihazlar ilk görüşte özellikle çocuk hastalar için endişe verici olabilir. Her türlü endişe ve korkularınızı ilgili personele aktarmaktan asla çekinmeyiniz. Siz ne denli rahat olursanız, tedaviniz o denli başarılı olacaktır.
Radyasyon tedavisi sadece birkaç saniyeden birkaç dakikaya kadar değişen sürelerde gerçekleşir. Bu tedavi kesinlikle ve tamamen ağrısız bir tedavidir. Her tedavi öncesi radyoterapi teknisyeni, sizi tedavi masasında doğru pozisyonda yatırarak tedaviye hazırlar. Bu hazırlık sırasında mümkün olduğunca rahat olmanız, teknisyenin işini kolaylaştıracaktır. Doğru pozisyon sağlandıktan sonra ilgili personel sizi tedavi süresince odada yanlız bırakmak üzere ayrılacaktır. Ancak onlar sizi bir kapalı devre televizyon sistemi ile ya da bir pencereden tedavi süresince dikkatle izleyeceklerdir. Bir pozisyon kayması gördüklerinde uygulamayı derhal sonlandırıp pozisyonunuzu düzeltmek için odaya girebilirler. Ya da beklenmedik bir sağlık sorunu karşısında olaya anında müdahele edeceklerdir. Ayrıca her tedavi odasında, sizin sesinizi dışarı duyurabilmenizi ya da oda dışındaki personelin sizi ikaz edebilmesini sağlayacak diafon sistemi mevcuttur. Radyoterapi cihazı ile sadece bir açıdan tedavi mümkün olabileceği gibi, çoğu zaman değişik açılardan tedaviye ihtiyaç duyulur. Siz pozisyonunuzu hiç değiştirmeden, 360 derece rotasyon özelliği olan cihaz, önceden belirlenen açıda döndürülür. Bu sırada çıkabilecek gürültü ya da cihazın görüntüsü tedirgin edici olabilir. Teknisyen size ilk tedaviden önce, tedavi sırasında neler olacağını anlatacaktır.
Radyoterapi tedavisi çoğunlukla ilk gün planlandığı şekilde sonlanmaz. Belli dönemlerde tedavi alanının küçültümesi, bazı kritik organların korunması, yeni alanlar eklenmesi gibi sebeplerle, önceden belirlenmiş günlerde yeni planlamalar gerekecektir. Doktorunuz sizi bu konuda ilk günden bilgilendirecektir. Tedavi alanının özelliğine göre bazen filtre, bolus, kurşun blok koruması gibi tedaviye yardımcı araçlar kullanılabilir. Doktorunuz bu konuda da size gerekli açıklamayı yapacaktır.
DAHİLİ (İNTERNAL) RADYOTERAPİ
Dahili Radyoterapi, radyasyonun vücuda dışarıdan değil, değişik tekniklerle içeriden verilmesi esasına dayanır. Dahili tedavinin temel amacı, etraftaki normal dokuları radyasyondan koruyarak tümörlü bölgeye yüksek dozlarda radyoterapi verebilmektir.
2 şekilde uygulanır :
a)Vücut boşluklarına uygulanan dahili radyoterapi (İntrakaviter Tedavi) :
Radyoaktif kaynakların özel aplikatörler yardımıyla, doğal bir vücut boşluğuna, ışınlanacak doku ile temas edecek şekilde yerleştirilmesi ile gerçekleştirilir.. En yaygın kullanım alanı bayanlarda rahim ve rahim ağzı kanserleridir. Çoğunlukla önce harici radyoterapi uygulanır, takiben hastalık bölgesinde dozu artırabilmek için dahili radyoterapiye geçilir. Bu amaçla en sık kullanılan radyoaktif madde Sezyum-137 elementidir. Sezyum kaynağı, konulduğu yerde muhafaza edilebilmesi için bir uygulayıcı cihazın içine konulur. Cihaz tüplerle aplikatörlere bağlıdır. Aplikatörler radyoaktif değildirler.Bunlar genellikle ağrılı olmayan bir işlemle örneğin sadece vajinaya (ovoid) ya da vajina ile birlikte rahim içine (tandem) yerleştirilir. Bazı hastalar için uygulamadan önce bir sakinleştirici enjeksiyonu gerekebilir. Çok nadiren vücudun alt yarısının uyuşturulduğu spinal anesteziye gerek duyulur. Aplikatörler yerleştirildikten sonra, doğru pozisyonda olup olmadıklarının kontrolü için röntgen filmi alınır, gerekirse düzeltme yapılır. Tedavi başlamadan önce, bu bölgeye yakın kritik organlardan mesane (idrar torbası) ve rektuma (kalın barsak ucu) problar yerleştirilerek bu organların alacağı dozlar bir monitör yardımıyla görüntülenir. Bu organların belirli bir dozdan fazla almalarına izin verilmez. Aplikatörler yerleştirildikten sonra personel oda dışına çıkar, radyoaktif kaynaklar dışarıdan otomatik olarak yerleştirilir. Tedavi bitiminde de otomatik olarak geri çekilir. Afterloading ya da Otomatik Yükleme denilen bu teknikle personelin doz alması önlenmiş olur. Tedavi çoğu merkezde ortalama birkaç saat sürer ve hasta bu süre boyunca mümkün olduğunca hareket etmemeye çalışmalıdır. Çünkü aplikatörler yerinden oynayabilir ve bu doz dağılımını bozar. Tedavi için önceden belirlenen süre tamamlandığında hasta evine dönebilir. Bu işlem genellikle birer hafta ara ile birkaç kez tekrarlanacaktır. İşlem sonunda radyoaktif kaynak kapatılıp, aplikatörler çıkartıldığında, tüm radyoaktif belirtiler ortadan kalkar. Hasta asla radyasyon bulaştırıcı değildir. İnsan ilişkilerini bu korku nedeniyle sınırlamasına kesinlikle gerek yoktur.
Bu işlemden sonra vajinayı temiz tutmak amacıyla birkaç gün vajinal koruma önerilir. Bunun için kullanılacak özel maddeler konusunda hemşire gerekli bilgileri verecektir. Sezyum yerleştirilmesi sonrası, ileride açıklanacak olan mide ve karın bölgesi radyoterapisi yan etkilerine benzer etkiler izlenebilir. Bu durumda mutlaka doktorunuza haber vermelisiniz. Sezyum uygulaması sonrası düşük de olsa bir lokal enfeksiyon riski vardır. Tedavi sonrası yüksek ateş, kanama gibi belirtiler olursa, derhal doktorunuza haber vermeniz gerekir.
b) Doku içine uygulanan dahili radyoterapi (İnterstisyel Tedavi) :
Radyoaktif kaynakların tümörü sınırlayacak şekilde doku içine yerleştirilmesi esasına dayanır. En sık olarak meme, dudak, ağız boşluğu yerleşimli tümörlerde bu yöntem kullanılır. Bu tedavi, harici radyoterapinin tamamlayıcısı olabileceği gibi, esas tedavi olarak da kullanılabilir. Özellikle daha önce harici radyoterapi uygulanmış hastalarda izlenen yerel nüks durumlarında, çevre normal dokulara asgari hasarla tümörlü dokuya yeterli doz verilebilmesi avantajı ile ayrıcalıklı bir yöntemdir. Bu amaçla en sık İridyum-192 ve Sezyum-137 elementleri kullanılır. Bu maddeler çok ince iğneler, kablolar ya da tüpler şeklindedir ve bu radyoaktif kaynaklar spinal anestezi ya da genel anestezi altında tümörlü doku çevresine belirli bir sistem dahilinde yerleştirilir. Doğru pozisyonda olup olmadıkları, mutlaka röntgen filmi alınarak kontrol edilir. Bu tel ya da tüpler, önceden saat ve dakika bazında hassasiyetle hesaplanan sürede (ortalama 3-4 gün) doku içinde kalacaktır. Bu süre içerisinde hasta, ilgili serviste, ayrı bir odada, aşağıda anlatılacak özel güvenlik önlemleri altında kalacak ve süre sonunda radyoaktif kaynakların yine spinal ya da genel anestezi ile çıkartılmasının ardından taburcu edilecektir.
Özellikle ağız boşluğuna radyoaktif madde yerleştirilmesi işlemi rahatsızlık verici olabilir. Konuşmayı ve yemek yemeyi zorlaştırabilir. Kaynaklar yerleştirilmiş durumda iken yumuşak ve sıvı gıdalara izin verilecek, kimi zaman serum takılması gerekebilecektir. Ağız bakımı konusunda hemşireniz size yardımcı olacaktır. Gerek ağız boşluğu, gerekse memeye yapılan uygulama sonrası, kaynak çıkartıldıktan birkaç hafta sonrasına kadar devam edebilecek ağrı yakınmanız olabilir. Bu durumu doktorunuzu haber vermeniz gerekir.
Doku içi tedavide özel güvenlik önlemleri: Vücudunuza yerleştirilen radyoaktif maddeler yerinde iken, hastane personelini ve refakatçilerinizin gereksiz radyasyona maruz kalmamaları için birtakım güvenlik önlemleri alınır. Uygulamadan bir gün önce ilgili serviste tek başına kalacağınız bir özel odaya alınırsınız. İlgililer, size dikkat etmeniz gereken hususları ve yapılacak işlemin ayrıntılarını anlatacaktır. Bu dönem soru sormanız için en uygun zamandır. Aklınıza takılan her konuyu çekinmeden sormanız, önemli konuları unutmamak için önceden bir liste tutmanız faydalı olacaktır. Kaynaklar vücudunuzda bulunduğu sürece alınacak basit ve fakat çok önemli önlemler şunlardır :
Mutlaka yalnız kalacağınız bir odaya alınacaksınız.
Yayılan radyasyonu emmesi için yatağınızın iki kenarına kalın kurşun levhalar yerleştirilecektir.
Gereksiz radyasyona maruz kalmamak için doktor, hemşire ve diğer personel odanıza sadece gerekli olduğu durumlarda uğrayacak ve çok kısa süre kalacaklardır.
Çok özel durumlar dışında yanınızda refakatçi kalmasına izin verilmeyecek, verilse de sizinle aynı odada kalmayacaktır.
Çok özel durumlar dışında ziyaretçi kabul edilmeyecek, edilse de ziyaret çok kısa süreli olacaktır.Çocukların ve hamile bayanların ziyaretine kesinlikle izin verilmeyecektir.
Bazen odadaki radyasyon seviyesini tespit etmek için özel bir ölçüm yapmak gerekebilir. Bu gibi durumlarda Geiger sayacı denilen bir cihaz kullanılır.
Bu basit güvenlik önlemleri ile kendinizi soyutlanmış hissedebilirsiniz. Bu ortamda hastalığınız ve tedavi konusunda endişeleriniz artabilir. İnsanlar bu gibi durumlarda endişelerini değişik yollarla yenebilirler. Bazıları tedavinin gidişi hakkında herşeyden haberdar olarak rahat ederken, bazıları mümkün olduğunca az şey bilmeyi tercih ederler. Aklınıza takılan her konuda bilgi sahibi olmak sizi rahatlatacaksa, ilgili personel size yardımcı olacaktır. Soru sormaktan asla çekinmeyiniz. İçinde bulunduğunuz endişe ve korku haliniz, bunları yakınlarınız ve ilgili personel ile paylaşmanızla hafifleyecek, kendinizi daha iyi hissedeceksiniz. Birkaç günlük bir süre boyunca bir odada yalnız kalacaksınız. Odanızda kitap, dergi okumanızın, TV izlemenizin, müzik dinlemeneizin hiçbir sakıncası yoktur. Ayrıca unutmayınız ki, sözkonusu güvenlik tedbirleri, sadece vücudunuzda radyoaktif kaynakların bulunduğu süre zarfında geçerli olacaktır. Kaynaklar çıkartıldıktan sonra insan ilişkilerinizde hiçbir kısıtlamaya gerek kalmayacaktır. Bazı hastalar kaynaklar çıkartıldıktan sonra da radyasyonlu kalacaklarını, ailelerine ve arkadaşlarına zararlı olacaklarını düşünür ve endişe ederler. Oysa vücuda yerleştirilen kaynaklar çıkartıldıktan sonra radyasyonun tüm belirtileri kesinlikle ortadan kalkar ve asla bulaştırıcılık sözkonusu değildir. Bu endişeden kurtulmanın da en iyi yolu, ilgili personele sorarak bu konuda yeterli izahatı almanızdır. Hastaneden çıktıktan sonra normal yaşantınıza devam etmenizde de hiçbir tehlike ve sakınca yoktur
RADYOTERAPİNİN OLASI YAN ETKİLERİ
Radyoterapinin amacı kanserli hücreleri yok etmektir, ama bu arada tedavi alanı içinde kalan sağlıklı hücreler de etkilenecektir. Bu şekilde ortaya çıkabilecek yan etkiler çoğu zaman hafif olmakla beraber, bazı hastalarda önemli sakıncalar yaratabilir. Tedaviye başlamadan önce doktorunuz, tedavi süresince ve sonrasında olabilecek yan etkileri size anlatacaktır. Bu konuda sizin sorularınızla da genişletilecek açıklamalar sizi bilgilendirecek ve daha sonra doğabilecek sorunlara hazırlıklı olmanız sağlanacaktır.
Radyoterapinin olası yan etkileri birçok faktöre aynı anda bağlıdır:
Tedavi alanının genişliği ve lokalizasyonu : Alan genişledikçe komplikasyon riski artar. Ayrıca tedavi alanının içinde yer alan kritik organ sayısı ve hacmi arttıkça, risk artar. Her organın radyasyona direnci değişiktir. Özellikle radyasyona toleransı az olan böbrek, karaciğer gibi dokuların alan içinde bulunduğu durumlarda azami dikkat gerekir.
Uygulanacak toplam ve günlük doz miktarı: Gerek toplam ve gerek günlük doz miktarı ne kadar yüksekse, yan etki riski de o kadar yüksek olacaktır.
Hastanın yaşı ve genel durumu: Yaşlı ve direnci düşük hastalarda, genel durumu bozuk hastalarda radyoterapiye bağlı yan etkiler daha çabuk gelişir ve daha problemli seyreder.
Tedavinin kalitesi: Doğru cihaz seçimi, doğru planlama ve tedavi süresince dikkatli bir takiple yan etki olasılığını asgariye indirmek mümkünüdür.
Radyoterapi, olası yan etkilerinden olabildiğince kaçınabilmek amacıyla, seanslara bölünerek verilir. Özel durumlar dışında haftanın 5 günü uygulanır, haftasonu 2 gün ise sağlıklı hücrelerin kendini toparlamasına izin vermek amacıyla dinlenilir. Ayrıca yan etkileri asgariye indirebilmek için, tedavi alanı içinde kalan ve ışınlanmasına gerek olmayan sağlıklı dokuları radyasyondan korumak amacıyla özel yapılmış kurşun koruma blokları kullanılır. Yan etkiler genellikle ilk günlerde değil, ilerleyen günlerde, doz arttıkça başlar. Vücudunuzdaki en ufak bir değişikliği, hissettiğiniz en ufak bir yakınmayı mutlaka doktorunuza bildiriniz. Birçok hasta tedavi ilerledikçe gelişen yan etkileri, esas hastalığının artmaya başladığı, hatta hastalığın başka yerlere atladığı şeklinde yorumlamaktadır. Bu, onun tedaviye olan inancını ve psikolojik durumunu bozmaktadır. Oysa en baştan itibaren bu yan etkiler hakkında bilinçlenerek ve ortaya çıkacak her yeni durumdan doktoru haberdar ederek, bu olumsuzluktan kurtulmak mümkündür. Yan etkilerin çok büyük bir bölümü tamamen geçicidir. Tedavi sonrası bazıları günler, bazıları haftalar içinde kaybolacaktır. Ayrıca her yan etki için, yakınmaları hafifletecek tıbbi çareler mevcuttur. Bazen birtakım ilaçlar kullanarak, bazen tedaviye bir süre ara vererek bu yan etkileri hafifletmek mümkündür. Yan etkiler, asla tedavinin kötü gittiği ya da bir işe yaramadığı şeklinde yorumlanmamalıdır.
Radyoterapinin yan etkileri, tedavi süresince görülen "erken komplikasyonlar" ve tedaviden bir süre sonra beliren "geç komplikasyonlar" olarak sınıflandırılır. Ayrıca olası yan etkiler, tedavinin uygulandığı bölgeye göre değişir :
KANDA GÖRÜLEN YAN ETKİLER:
Radyoterapi bazen kan yapıcı sistemin ürettiği hücreleri etkileyebilir. Erişkin bir insanda kan hücrelerinin yapımı özellikle kemik iliği dokusunda gerçekleşir. Dolayısıyla radyoterapi alanı dahilindeki kemik dokusu hacmi arttıkça (omurga, kalça kemiği gibi) kanla ilgili yan etki riski de artar. Ayrıca kemoterapi ile birlikte giden ya da kemoterapiden hemen sonra başlayan radyoterapide kan ile ilgili yan etkiler daha sık görülmektedir. Kandaki olası yan etkileri zamanında saptayabilmek ve gerekli önlemleri zamanında alabilmek için radyoterapiye giren her hastaya haftanın belli bir günü, düzenli olarak kan sayımı yapılır.
Radyoterapi, kandaki 3 grup hücreyi etkileyebilir :
Eritrositler (Alyuvarlar) :
Bu hücreler tedavi nedeniyle azalabilir. Bu durumda kendinizi yorgun, halsiz, iştahsız hissedersiniz. Eğer eritrosit sayısı çok düşerse (radyoterapide bu çok nadir görülen bir durumdur) tedaviye ara vermek gerekebilir. Bu gibi durumlarda kan nakli ya da kan yapımını hızlandırıcı ilaçları kullanmak gerekebilir.
Lökositler (Akyuvarlar) :
Radyoterapi ile azalma riski en fazla olan hücre grubudur. Bu hücrelerin düşüklüğünü hissedemezsiniz. Bunu ancak rutin ve düzenli yapılan kan sayımları ortaya koyabilir. Bu hücrelerin belli bir seviyenin altına düşmesi, sizi enfeksiyonlara karşı daha duyarlı kılar, direncinizi düşürür. Bu nedenle yüksek ateş, yeni başlayan öksürük gibi durumlardan doktorunuzu derhal haberdar ediniz. Lökosit sayısı çok düşükse tedaviye ara vermek, birtakım ilaçlar kullanmak gerekebilir. Hatta enfeksiyon riskine karşı evde ya da hastanede, izole bir odada bir süre istirahat etmeniz, antibiyotik kullanmanız gerekebilir.
Trombositler :
Bu hücreler kanın pıhtılaşma fonksiyonundan sorumlu hücrelerdir ve radyoterapiye bağlı olarak pek nadiren azalabilirler. Çeşitli yerlerden küçük kanamalar, cildinizde noktacıklar ya da çürüme tarzında görünümler bu hücrelerin düştüğünün göstergesi olabilir. Bu durum için de gerekli önlemleri doktorunuz alacaktır.
CİLTTE GÖRÜLEN YAN ETKİLER:
Radyasyon tedavisinin uygulandığı her bölgede cilde ait birtakım yan etkiler gelişebilir. Bu yan etki riski, uygulanması planlanan toplam doz yükseldikçe artar. Yani daha çok 5-6 hafta süren uzun süreli tedavilerde ve tedavinin ileri dönemlerinde görülür. Koltuk altı, boyun gibi cilt dokusunun ince olduğu bölgelerde, anüs bölgesi, ağız içi gibi mukoza dokularında bu tip yan etki riski daha fazladır. Cilde ait yan etkiler, üzerine basmakla solan hafif kızarıklıklarla başlar (güneş yanığı gibi) ve sulu, açık yaralara kadar gidebilir. Doktorunuz ve tedavi teknisyeniniz cilt değişikliklerini sürekli kontrol edecek ve cilt reaksiyonlarına ait ilk belirtileri gördüklerinde gerekli önlemleri alarak, sizi de bilgilendireceklerdir. Bu gibi durumlarda tedavinize bir süre ara verilmesi gerekebilir. Birtakım ilaçlar kullanmanız önerilebilir. Ama doktorunuz önermeden krem, pansuman türü uygulamalardan mutlaka kaçınınız. Cildiniz için alacağınız önlemler size mutlaka anlatılacaktır. (Bir sonraki konuda söz edilecek) Cilt reaksiyonlarının büyük bölümü tedavi bitiminden 2-4 hafta sonra kaybolur. Bazen tedavi sonrası uzun dönemde radyoterapi alanına dahil olan cildinizde noktasal tarzda koyu lekeler (telenjiektazi) kalıcı olabilir ve zararsızdır. O bölge cildiniz, diğer bölgelere göre daha koyu renkli ve daha sert olarak değişikliğe uğrayabilir ve bu durum çoğu kez zamanla normale yaklaşır.
BÖLGESEL YAN ETKİLER :
Baş ve Boyun Bölgesi Radyoterapisindeki Olası Yan Etkiler :
Dişlerle ilgili yan etkiler : Ağız boşluğuna radyoterapi uygulanması, dişlerinizin çürüme eğilimini artırabilir. Bu durumda düzenli bir diş hekimi kontrolüne ihtiyacınız olacaktır. Florid tedavisi, dişlerinizin radyoterapinin yan etkilerinden korunmasında faydalı olabilir. Doktorunuz tedaviye başlamadan önce özel bir diş kontrolü isteyebilir. Ayrıca tedavi sırasında ya da tedavi sonrası erken dönemde herhangi bir sebeple diş hekimine gittiğinizde, ağız bölgesinden radyoterapi aldığınızı ya da almakta olduğunuzu mutlaka söyleyiniz.
Ağız boşluğu ve boyuna ait yan etkiler : Ağız içi hücreler radyasyona duyarlı olduğundan, tedavi süresince ağız içinde yaralar olabilir. Bu nedenle tedavi süresince ağız bakımınız son derece önemlidir. Bu konuda ilgili personel size yardımcı olacaktır. Bazen tedavi boyunca düzenli antiseptik gargara ve gerekirse başka ilaçlar kullanmanız gerekebilir.
Bu bölgede tükürük üreten çok sayıda salgı bezi vardır ve bunlar radyoterapiden etkilenerek tükürük üretimini oldukça azaltabilir, hatta tamamen sonlandırabilirler. Bu durum sıkıntılı bir tablo yaratabilir. Yutma güçlüğü, ağız kuruluğu, çiğneme zorluğu sıkça görülür. Ayrıca tükürük salgısının azaldığı bu ortam fırsatçı enfeksiyonlar için çok uygun bir ortamdır. Bir fırsatçı mantar enfeksiyonu tablosu olan Pamukçuk Hastalığı bu hastalarda sık görülür. Doktorunuz bu durumda gerekli ilaç ve önlemleri size bildirecektir.
Bu tedavi dilinizi de etkileyeceği için bu bölgede bulunan tat almadan sorumlu hücrelerin fonksiyonu azalabilir. Bu durum, tat alma duyunuzu aksatabilir. Bazı hastalar, hiçbir gıdanın tadını alamadıklarını, her gıdanın tadının aynı olduğunu söylerler. Bazıları ağızlarında sürekli metalik bir tat hissederler.
Boyun tedavisine bağlı cilt yaraları, yutma güçlüğü gelişebilir.Hastalar tedavinin ilerleyen dönemlerinde, yutma sırasında boğazlarında bir yumru hissettiklerini ifade ederler.
Alkol ve sigara ağzınızın içini tahriş edebileceğinden, tedaviniz süresince bunları hiç kullanmamanız en doğrusu olacaktır.
Bu yan etkilerin büyük çoğunluğu geçicidir. Ama bazı yan etkilerin düzelmesi gecikebilir. Örneğin ağız kuruluğu aylarca sürebilir. Nadiren kuruluk kalıcı da olabilir. Önceleri bu durum size zor gelecektir, ama size yardımcı olabilecek çareler vardır. Doktorunuz ağzınızı nemlendirecek yapay tükrük spreyleri, antiseptik ilaçlar önerebilir. Tat alma bozukluğunun düzelmesi bazen tedavi sonrası 1 yıla kadar gecikebilir. Ama çoğu kez yan etkiler tedavi sonrası yavaş yavaş ortadan kalkacak ve herşey normale dönecektir.
İştah azalması ve ona bağlı etkiler : Ağzınızda olan bu yan etkiler iştah azalmasına ve dolayısıyla kilo kaybına yol açabilir. İştahınız azalsa bile, doktorunuzun önereceği tarz besinleri almaya azami gayret sarfetmelisiniz. Hızlı kilo kaybı vücudunuzun direncini düşürür, bu da tedavinizi etkileyebilir. Yağlı, baharatlı, kızartma türü yiyeceklerden, çok sıcak ve çok soğuk ya da asitli içeceklerden tedavi süresince uzak durmanız faydalı olacaktır. Sağlıklı bir beslenmeye devam etmek, tedaviniz için çok önemlidir. Gerekirse, ağız içi sorunlarınız geçene kadar yüksek kalorili solüsyonlarla takviye yapılabilir. Yemek yeme zorluğunuzu doktorunuza mutlaka bildirmeniz gerekir. Boğazınız çok tahriş olmuş, yeme-içmeniz sancılı bir hal almışsa, tedaviye bir süre ara vermek de gerekebilir. Bu tür yan etkiler tedavi tamamlandıktan sonra birkaç hafta kadar daha devam edebilir.
Ses değişiklikleri : Ses tellerinizin bulunduğu bölgeye (boyun) radyoterapi uygulanıyorsa, sesinizin boğuklaşıp kısıldığını, bazen tamamen kesildiğini fark edebilirsiniz. Bu durumu hastalığın ilerlediği yönünde yorumlayan hastalar çoktur. Oysa bu bir yan etkidir ve bu değişiklikler geçicidir. Tedavi bitiminden en geç birkaç hafta sonra sesiniz eski haline dönecektir.
Saç ve kıl dökülmesi : Sadece radyoterapi uygulanan bölgede olmak üzere, saç ve vücut kılları dökülebilir. Genellikle tedavinin ikinci haftasından sonra başlar. Bu durum geçicidir, tedavi bitiminden 2-3 ay sonra normal haline döner. Kimi zaman yeni çıkan saçların daha değişik renk ve tipte olduğu, hatta biraz daha gür çıktığı izlenir.
Göğüs Kafesi Bölgesi Radyoterapisindeki Olası Yan Etkiler :
Yutma zorluğu : Radyoterapi esnasında ve sonrasında bir süre için göğüs kafesinizde bir daralma hissi olabilir. Bu nedenle katı yiyeceklerin alınması zorlaşabilir. Daha ileri aşamada sıvı gıdaların alınması bile zor olabilir. Bunlar tedavinin getirdiği durumlardır, hastalığın kendisi ile ilgili değildir. Böyle bir durumdan doktorunuzu olabildiğince erken haberdar etmeniz gerekir. Çünkü bazı özel ağrı kesici ve gargara türü ilaçlarla, yemek sırasında hissedilen bu ağrıyı hafifletmek mümkündür. Takviye edici, yüksek kalorili hazır solüsyonlar kullanmanız gerekebilir. Ayrıca zamanla, deneyerek kolay yutulan yiyecekleri bulacak ve daha rahat edeceksiniz. Bu tip ağrılar ve yutma zorlukları tedaviden sonra giderek azalır ve genellikle 5-8 haftada tamamen geçer.
Bulantı-kusma : Bazı hastalar tedavi süresince, hatta ilk günlerden başlayarak bulantı ve bazen kusmadan yakınırlar. Tedavi alanı mideye ne kadar yakınsa, bu yakınma o kadar yaygındır. Bazen bulantı hissi nedeniyle yemek yeme problemi olan hastalarda hızlı kilo kaybı başlar. Bu durum da sizin kendinizi halsiz, yorgun hissetmenize ve vücut direncinizin düşmesine yol açr. Bunu önlemek için doktorunuz mide bulantısı ve kusmayı önleyici ilaçlar verecektir. Günümüzde bu konuda çok etkili yeni ilaçlar mevcuttur. Radyoterapi biter bitmez bulantı ve kusma yakınmalarınız da kalmayacaktır.
Nefes darlığı, öksürük : Göğüs bölgesine radyoterapi uygulanması sonucu kuru öksürük, nefes darlığı gelişebilir. Bu konudaki sıkıntılarınızı hafifletecek bazı ilaçlar vardır, doktorunuz bunları size önerecektir. Ancak tedavi bitiminden birkaç ay sonra gelişebilecek öksürük, nefes darlığı yakınması, mutlaka üzerinde durulması gereken bir husustur. Akciğer radyoterapisi sonrası bir geç komplkiasyon olarak özel bir enfeksiyon gelişebilir (Radyasyon Pnömonisi) Bunun asıl hastalıkla ilgisi yoktur, ama sıkıntılı bir durumdur. Bu enfeksiyonun akciğerde bıraktığı hasar kalıcı olabilir. Doktorunuz bu konuda gerekli tedavi ve önlemleri size bildirecektir.
Mide ve Karın Bölgesi Radyoterapisindeki Olası Yan Etkiler :
İshal : Bu bölge ışınlamalarında ishal, çok defa beraberinde mide krampları ve şişkinlik yakınması ile birlikte yaygın bir şekilde görülür. İshal yakınmanızı başlangıç aşamasında doktorunuza bildirmeniz gerekir. Tedavi öncesi size bu konu hassasiyetle anlatılacak ve ishal olduğunuzda mutlaka haber vermeniz istenecektir. Zira ishal devam ederken tedaviye devam edilmesi, ishali artırır, önlenmesini geciktirir ve bu durum özellikle düşkün hastalarda sıvı kaybına yol açarak ciddi sorunlar yaratabilir. İshal durumunda çoğu kez ishal sona erene kadar tedaviye ara verilir ve bu arada ishal kesici ilaç başlanır. Az lifli gıdalar almak, bol miktarda su içmek faydalı olacaktır. İshal, tedaviden sonra tamamen geçecektir, kimi zaman birkaç hafta devam edebilir. Daha fazla süre devam ederse doktorunuza bildiriniz.
Bulantı-kusma : Bu bölge ışnlamalrında bulantı hissi ve kusma daha sıktır. Ama bu durumu önleyebilecek güçlü ilaçlar mevcuttur. Bazı hastalarda gün boyu bulantı olabilirken bazılarında sadece tedaviden hemen sonra olur. Bu durumda her tedaviden 30 dakika önce alınacak bir bulantı kesici ilaç çok etkili olacaktır. Tedavi bitiminde genellikle bulantı da kesilir.
İştah azalması ve kilo kaybı : Bulantı sonrası iştahsızlık da, ishal de kilo kaybına yol açabilir. Bazen yemek yeme düşüncesi ve hatta yemek hazırlama fikri bile midenizi bulandırabilir. Aslında hiç de yoğun olmayan yemek kokularını çok rahatsız edici olarak algılayabilirsiniz. Bu tür durumlarda yemeğinizi bir başkasının hazırlaması en iyisidir. Düzenli, rutin öğünler yerine az ve sık öğünler yapmak daha doğru olacaktır. İştahsızlığınız ileri derecede ise takviye edici, yüksek kalorili solüsyonlar kullanmanız gerekebilir. Hatta hızlı kilo kaybı durumunda hastanede yatırılıp, besleyici serumlar, özel yollarla beslenme (burun ya da ağızdan mideye ulaşan tüpler) tedavileri ile yeniden yemek yiyebilecek duruma gelene kadar hastanede kalabilirsiniz. Bu durumlar radyoterapi pratiğinde çok nadiren karşılaşılan durumlardır.
İdrar yaparken ağrı : Aşağı karın bölgesi ışınlamalarında idrar kesesinin radyasyona maruz kalması sonucu gelişen ve sistit adı verilen iltihabi durum, sık sık idarara çıkma, idrar yaparken yanma tarzında ağrı yakınmalarına yol açabilir. Bol su içmek bu belirtileri hafifletir, ama bu gibi zamanlarda çay, kahve, alkol türü içeceklerden olabildiğince kaçınmakta fayda vardır. Doktorunuzun önerisi ile antiseptik ve antibiyotik türü ilaçlar kullanmanız gerekebilir. Bu yakınmalar tedaviden sonra kısa sürede kaybolacaktır.
RADYOTERAPİ İÇİN GENEL UYARILAR
Tedavi boyunca karşılaşabileceğiniz bazı özel durumlar ve bu konuda yapmanız gerekenleri şu şekilde sıralayabiliriz :
Yorgunluk, halsizlik hissi : Tedaviniz süresince kendinizi yorgun, halsiz hissedebilirsiniz. Bu durum ilerleyen haftalarda, verilen doz arttıkça daha belirgindir. Bu yorgunluk, tedavinizden kaynaklanan, beklenen bir durumdur ve kesinlikle hastalığınızın kötüye gittiği şeklinde yorumlanmamalıdır. Tedavi bittikten sonra da azalarak kaybolacaktır. Bu gibi durumlarda kendinizi fazla yormamanızda, dinlenmek için daha fazla zaman ayırmanızda fayda vardır. Akşam saatlerinde, kafeinli içecekler, geç saatte yemek yeme gibi uyku kaçırıcı alışkanlıklardan uzaklaşmalısınız. Yorgunluk hissi, tedaviye bağlı olarak alyuvarlarınızın azalması sonucu da oluşabilir. Bu durumda doktorunuz demir hapları ya da kan nakli önerebilir. Yorgunluk hissi tedaviden sonra kaybolacaktır, birkaç ay sonra yeniden belirirse, bunun hastalıkla bağlantılı olma olasılığı vardır, doktorunuza haber veriniz.
Beslenme ve sıvı alımı : Tedavi süresi ve şekli ne olursa olsun, radyoterapiniz boyunca sağlıklı beslenmeye ve bol su içmeye mutlaka özen göstermelisiniz. Bazı hastalarda tedaviye bağlı iştahsızlık belirir, yemek alışkanlığı değişir, ama herşeye rağmen beslenme konusunda hassas ve gayretli olunmalıdır. Bol su içilmesi de özellikle baş-boyun bölgesi ve göğüs kafesi ışınlamalarına bağlı yan etkiler açısından faydalı olacağı gibi, vücudun temel ihtiyacı olarak gereklidir. Gün boyu üç öğün yemek yerine, az ve sık yemek daha uygundur. Radyoterapi sırasında biraz kilo vermeniz doğaldır, ama yemek konusunda belirgin sorunlarınız varsa, mutlaka doktorunuzdan yardım isteyiniz.
Cilt bakımı : Bazı hastalarda tedaviye bağlı cilt reaksiyonları gelişir. Bu, hastanın ve tedavinin özelliklerine göre değişen sıklıktadır. Her tedavi planlamasında hastaya cilt bakımı konusunda önerilerde bulunulur. Bu öneriler, tedavi kurumuna göre değişir. Bazı merkezlerde tedavi boyunca tedavi alanı cildine su teması yasaklanır ve dolayısıyla hastadan banyo yapmaması istenir. Bazı merkezlerde ise tedavi bölgesini ılık su ile yıkayıp, ardından yumuşak bir havlu ve yavaş hareketlerle, tam bir kurulama koşuluyla banyoya izin verilir.
Tedavi bölgesinde ilerleyen haftalarda hafif kaşıntı hissi belirebilir. Bu bölgeyi asla ovalamayınız, asla kaşımayınız, çünkü tedaviye bağlı olarak bu bölgedeki deri giderek incelir, hassaslaşır ve kolay tahriş olabilir. Parfümli sabunlar, parfümlü pudralar, deodorantlar, losyonlar, kremler cildinizi tahriş edici maddelerdir ve tedavi süresince kullanmanız sakıncalıdır. Kimi durumlarda doktorunuz size parfümsüz, bebek pudrası (talk) önerebilir. Tedavi süresince (banyoya izin veriliyorsa) ve tedavi sonrası erken dönemde çok sıcak su ile banyo ve tedavi bölgesine sabun bezi gibi tahriş edebilecek maddelerin teması sakıncalıdır. En iyisi bu süre zarfında ılık su ve parfümsüz sabun kullanmaktır.Tedavi bölgesinin ıslak olması, cilt reaksiyonu riskini artırır. Terleme durumunda temiz ve yumuşak bir havlu ile ve hafif hareketlerle bu bölgeyi derhal kurulamalıdır.
Tedavi bölgesine yapılan işaretlerin çıkmaması gerekir. Eğer işaretler azalır ya da tamamen yok olursa, kendi kendinize bu işaretleri yeniden yapmayı asla denemeyiniz.
Zaten işaretleriniz hergün teknisyeniniz tarafından kontrol edilmektedir ve eğer silinmeye yüz tutarsa sadece doktorunuz tarafından yinelenecektir.
Baş ve boyun bölgesinden radyoterapi alan erkeklerin tedavi süresince traş köpüğü, traş kremi ve jilet kullanarak traş olmalarına izin verilmez. Mümkünse tedavi boyunca traş olmamak en iyisidir. Eğer gerekliyse, traş makinesi ile traşa izin verilebilir.
Cilde ait bu kısıtlamalar sadece tedavi bölgesi cildini ilgilendirir. Cildinizin diğer bölümlerine dair herhangi bir önlem almanıza gerek yoktur. Ayrıca söz konusu kısıtlamalar sürekli değil, sadece tedavi süresince ve tedavi sonrası erken dönem için gereklidir. vGüneşten korunma : Tedavi gören bölge cildi incelir ve hassaslaşır. Bu nedenle yazın etkili güneşe, kışın sağuk rüzgara maruz kalmamalıdır. Bu durumlar, cildi tahriş edeceği gibi, reaksiyon riskini de artırır. Tedavi bitimini takiben en az 1 yıl süreyle, tedavi gören bölgenin kuvvetli güneş ışığından korunması gerekir. Bu süreden sonra bile bazen cilt hassasiyeti devam edebilir ve özel bakım gerektirebilir. Bu durumda yüksek koruma faktörlü güneş kremleri kullanarak güneşe çıkılabilir.
Giyim : Tedavi edilen bölge cildine temas eden kumaşın dikkatli seçilmesi önemlidir. Doğal liflerden yapılan giysiler daha uygundur, cildi tahriş etmez. Yünlü, naylon giysiler tahriş edici olabilir. Omuz askıları, sütyen askıları tedavi edilen cildi sıkıyorsa sakıncalıdır. Meme bölgesinden tedavi alan hanımların tedavi süresince sütyen kullanmamaları isabetli olacaktır. Boyun bölgesine radyoterapi uygulanıyorsa, dar yakalı giysilerden ve kravattan kaçınmalıdır. Ama tedavi edilen bölgeyi özellikle kuvvetli güneş ve soğuk rüzgardan korumak da gereklidir. Bu amaçla boyun için ipek veya pamuklu fular, saçlı deri için aynı kumaşlardan eşarp uygun seçimlerdir.
RADYOTERAPİ VE CİNSELLİK
KADINLAR İÇİN :
Pelvis (kalça) bölgesine uygulanan radyoterapi, yumurtalık faaliyetlerini etkiler. Yumurtalıkların faaliyeti çok küçük dozlardan bile etkilenir ve birkaç tedavi ile tamamen durabilir. Hasta genç ve ileride doğum yapmayı düşünen biri ise, küçük bir cerrahi girişimle yumurtalıkların tedavi alanı dışına çekilip, tedavi sonrası tekrar eski yerlerine getirilmesi mümkündür. Ama Meme Kanseri gibi hormon bağımlı tümörlerde yumurtalık faaliyetlerini sonlandırmak için özellikle bu bölgeye tedavi verildiği de olur ve bu, kendi başına bir tedavi yöntemidir.
Yumurtalıklara radyoterapi uygulanması, menopoza neden olur. Bu yavaş yavaş ve birkaç ay içinde belirir. Menopoz, sıcak basmaları, ani bastıran terlemeler, cilt kurulukları, vajinal kuruluk gibi belirtilerle ortaya çıkar. Bu belirtileri hafifletmek için doktorunuz size yardımcı olacaktır. Bu gibi durumlarda bir jinekolog desteği de faydalı olacaktır, ama jinekoloğun asıl hastalığınızdan ve menopoz sebebinden mutlaka haberi olmalıdır. Çünkü klasik menopoz belirtilerine yönelik hormonal tedavi, asıl hastalığınız için çok tehlikeli olabilir.
Vajinal bölgeyi içeren radyoterapi uygulamaları sonrası vajinal kuruluk ve nadiren daralma olabilir. Tedavi sonrası vajinayı esnetecek genişletici, yağlayıcı kremler kullanmanız gerekebilir. Bunların ne şekilde kullanılacağı size doktorunuz ve hemşireniz tarafından anlatılacaktır. Başlangıçta cinsel ilişki rahatsızlık verici olabilir. Bu durumda da vajinayı yağlandıran maddeler kullanılabilir. Düzenli cinsel ilişki, vajinanın açılmasına, genişlemesine yardımcı olacaktır. Ama birçok kadın radyoterapinin yan etkileri altında iken düzenli cinsel yaşama dönmeye kendilerini hazır hissedememektedirler. Bu çok doğal bir tepkidir ve tedavinin yan etkileri geçtikçe, hem cinsel ilgi geri gelecek, hem de ilişki sırasındaki rahatsızlık hissi kaybolacaktır.
Bu yan etkiler özellikle menopoza hazır olmayan genç hanımlar için üzücü ve sıkıntı verici olabilir. Korku ve endişelerinizi varsa eşinizle ve doktorunuzla çekinmeden konuştuğunuz oranda bu sorunların azalacaktır.
ERKEKLER İÇİN:
Erkeklerde testisler bölgesinin ışınlanması da benzer şekilde, düşük dozlarda bile üreme faaliyetlerini etkiler. Genç hastalar için gerektiğinde, testisleri bir elbise gibi saran, özel kurşun koruma kalıpları hazırlanır.
Hastalık hakkındaki endişelere radyoterapi endişeleri ve yan etkilerinin de eklenmesi, yaşadıklarınızın sizi cinsellik düşünemeyecek kadar üzüp, yorması gibi faktörler geçici iktidarsızlık sorunu yaratabilir. Cinsel ilginiz (libido) azalabilir. Bu etkiler tedavinizin bitimini izleyen birkaç hafta içinde de izlenebilir ve sıkıntı verici bir durumdur. Sorunlarınızı varsa eşinizle ve hiç çekinmeden doktorunuzla konuşmanız, her şeyin yoluna girmesi sürecini hızlandıracaktır.
DOĞURGANLIK :
Radyoterapi uygulamalarının çoğunluğu cinsel isteklerinizi ya da çocuk yapma fonksiyonlarınızı etkilemez. Radyoterapi görmüş anne-babalardan birçok sağlıklı bebek dünyaya gelmiştir ve geçmişte radyoterapi almış olmanın anormal bebek dünyaya getirmeye yol açmadığı kesinlikle ortadadır. Ancak bayanlar için yumurtalıklara, erkekler için testislere isabet eden radyoterapinin geçici ya da kalıcı kısırlık riski vardır. Doktorunuz bu durumu tedavinizden önce sizinle görüşecek ve bu konuda onayınızı almadan tedaviye başlayamayacaktır. Bu durum özellikle çocuk sahibi olmayı isteyen genç insanlar için çok üzücü olabilir. Bu görüşmede varsa eşinizin de bulunması yararlı olacaktır.
Erkekler için testislerin ışınlanması gerekli olan durumlarda, tedaviye başlamadan önce özel bir yöntemle spermlerin dondurularak eşler çocuk yapmaya hazır olana kadar depolanıp yıllarca bekletilebildiği metodlar vardır. Bu işlem henüz ülkemizde bulunmayan sperm bankaları yoluyla gerçekleştirilir. Testislerin özellikle ışınlanması gerekmiyor da sadece tedavi alanı içinde kaldığı için doz alıyorsa, özel kurşun koruma kalıpları ile testisleri radyasyondan korumak mümkündür.
Bayanlar için ise ileride çocuk sahibi olma planı varsa, radyoterapi öncesi küçük bir cerrahi işlemle yumurtalıkların tedavi alanı dışına alınması, tedavi sonrası da eski yerine getirilmesi mümkündür. Yumurtalıkların da tedavi görmesi gerekli olgularda tedavi sebebiyle kısırlık olasılığı yüksek olsa da, her zaman kesin değildir ve bu nedenle tedavi süresince uygun bir doğum kontrol yönteminin kullanılmasında fayda vardır. Çünkü radyoterapi süresince ya da kısa bir süre sonrasına kadar geçen dönemde hamilelik durumunda bebeğin zarar görmesi ihtimali vardır.
Kısırlık ihtimali ya da benzeri herhangi bir radyoterapi yan etkisini kabullenmeniz kolay olmayabilir. Bu konuda konuşmayı istemeniz de zaman alabilir. Ama kendinizi hazır hissettiğinizde, tüm hislerinizi varsa eşinizle, yakın bir arkadaşınızla ve her zaman için doktorunuzla paylaşmanız, kendinizi çok daha iyi hissetmenizi sağlayacaktır. Bazı insanlar bu tür konuşmalar için, daha önce tanımadıkları insanları tercih ederler. Sizinle benzer tedavi gören bir başka hasta ile duygularınızı paylaşmanız da rahatlatıcı olabilir.
RADYOTERAPİ SONRASI KONTROL
Tümöral hastalıkların tedavi sonrası kontrolleri ömür boyudur. Tedaviden hemen sonra 2-3 ayda bir olan kontrol aralıkları giderek uzayacak ve sonuçta yılda bir kez de olsa kontroller sürekli olacaktır. Kontroller sırasında öncelikle mutlaka dikkatli bir muayeneniz yapılacak, belli dönemlerde de belli tetkikler istenecektir. Kontroller sırasında, radyoterapiye bağlı olası geç yan etkileri değerlendirme fırsatı doğacaktır. Sizi kontrole çağıran cerrah, medikal onkolog gibi uzmanlık alanlarından hekimlerle radyoterapistiniz sürekli bağlantı halinde olmalıdır. Onların bulgu ve değerlendirmelerinden haberdar olmalı, kendi değerlendirmelerini de onlara iletmelidir.
Kontroller, sizin için asla bir stres sebebi olmamalıdır. Her kontrolde yeni bir şey çıkma korkusunu üzerinizden atmanızda, gerekirse bu konuda doktorunuzdan destek istemenizde fayda vardır. Kontroller, herhangi bir endişe ya da sorununuzu konuşabilmek için çok iyi bir fırsattır.Ayrıca her insanın özellikle belli bir yaştan sonra yaptırması gereken, ama birçok insanın fırsat bulamadığı check-up taramasını ömür boyu yaptırmış olmanızı da sağlayacaktır. Kontrollere gelirken o güne kadar aklınıza takılan herşeyi konuşabilmeniz için not almanız faydalı olabilir.
Kontrolleriniz için size belli günlere randevular verilecektir. Ama arada bir gün herhangi bir şikayetiniz, aklınıza takılan herhangi bir belirti olursa randevu tarihinizi beklemeden derhal doktorunuzla bağlantı kurmaktan çekinmeyiniz.
RADYOTERAPİ VE ÇOCUKLAR
Radyoterapi çocuk hastalar ve aileleri için korkutucu olabilir. Ama yapılacak işlemlerin ne olduğu anlatılıp, uygulamalı olarak da görüldüğünde bu korkular çok hafifleyecektir. Ayrıca radyoterapi kliniklerindeki tüm personel çocuklarla sıcak ilişkiye çok açıktır ve bu konuda her zaman yardımcı ve destek durumundadırlar.
Genellikle 3 yaş ve altı çocuklar için planlama ve tedaviler öncesi hafif bir anestezi işlemi gerekecektir. Çocuğun tedaviden önce en az 3-4 saat birşey yememesi gerektiği için genellikle sabah saatleri tercih edilir. Çocuk hasta randevuları, yetişkin randevularından ayrı ve öncelikli verilir. Anestezi, radyoterapi kliniğinde ilgili anestezi uzmanı tarafından verilir. Çocuk uyuyana kadar ailesinin yanında kalmasına izin verilir. Çocuk, tedavi süresince bir pencere ya da kapalı devre TV.den anestezistin yakın kontrolü altında kalır. Hasta yakınları tedavi odasına giremese bile, işlemi TV ya da pencereden izleyebilir. Tedavi sonrası çocuğun uyandırılması işlemi de anestezi uzmanı tarafından yapılacaktır. Çocuğun uyanma süreci ortalama 20 dakika kadardır ve bu süre içinde hemşireler çocukla ilgilenecektir. Uyandırma işlemi sonunda çocuk evine ya da hastanede kalıyorsa servise götürülecektir.
Daha büyük çocukların radyoterapi cihazlarının boyutlarından ve çıkardığı seslerden korkmaları doğaldır ve buna alışmaları süre alabilir. Bu süreç, personelin yakın ilgisi ile olabildiğince kısalacaktır.
Çocuk tedavileri yetişkinlere oranla çok daha düşük dozlarla yapılır. Ama olası yan etkileri ortaya çıkarabilmenin yetişkinlere oranla çok daha zor olduğu açıktır. Bu konuda ilgili personelin azami dikkatinin yanı sıra, ailenin katkıları da çok önemlidir.

İLGİLİ YAZILAR

  Hemen Ara