HYPEREMEZİS GRAVİDARUM
Nedir?
Her 2000 gebe kadından yaklaşık 7'sinde bulantı ve kusmalar tıbbi bakım ve tedavi gerektirecek düzeyde şiddetli seyretmektedir.Hiperemezis ya da gebelikte aşırı kusma, ilk gebeliklerde, çoğul gebeliklerde önceki gebeliklerinde de aynı durumdan şikayetçi olanlarda daha yaygındır. Psikolojik stres bir etmen olabilir ama beyindeki kusma merkezinin duyarlılığı da bunun kadar önemlidir. Bu da kişiden kişiye değişir.
İşaretler ve Belirtiler.
Erken gebelik döneminde başlayan bulantı ve kusmalar olağandışı sık ve şiddetlidir ve daha uzun bir süre -bazen dokuz ay boyunca- sürebilir.
Eğer önlenmezse, sık sık kusma kötü beslenmeye yol açabilir ve hem annenin hem de bebeğin sağlığına zarar verebilir Sabah bulantı kusmaları, şiddetli karın ağrılarıyla birlikte görülürse safra kesesi ya da pankreas işe karışmış olabilir ve derhal tıbbi bakım gerektirir.
Tedavi.
Daha hafif olan olgular beslenme önlemleri, dinlenme, antasitler ve kusma karşıtı
ilaçlarla kontrol altına alınabilir. Eğer kusma devam eder ve uygun ağırlık kazanımı
gerçekleşmezse hastaneye yatmak gerekli olabilir. Gastrit, bağırsak tıkanması veya ülser gibi
nedenleri hesaptan çıkarmak için başka testlerin uygulanması gerekebilir. Uyaranı azaltmak için
hastanın odası karartılabilir ve ziyaretçileri kısıtlanabilir, ve gerilimi azaltmak için psikoterapi
uygulanabilir. Gerekirse kusma ilacıyla birlikte damardan beslenme yapılabilir. Su dengesi yerine geldiğinde
(genelde 24 ila 48 saat), berrak sıvı diyetine başlanabilir. Kişi bunu içebilirse, yavaş yavaş günde 6 öğüne çıkabilir. Eğer hala yiyecekleri içinde tutamıyorsa damardan beslenme sürdürülebilir ama yine de ağızdan bazı besinlerin alınması teşvik edilmelidir. Bazen, sorun bebeğin gereğince beslenmesini tehdit edecek kadar uzun sürerse, damar yoluyla verilen sıvılara özel besinler eklenerek, mide bağırsak yolunun tamamen dinlenmesini sağlamak düşünülebilir. Buna damar içi yoğun beslenme (intravenöz hiperatimentasyon) denir. Çok nadir olarak, eğer annenin hayatı tehlikedeyse, gebeliği sona erdirme gereği söz konusu olabilir.
GEBELİKTE AKUT APANDİSİT
Gebeliği en sık komplike eden cerrahi hastalıktır. Genellikle 2. trimesterde görülür. Gebelik apandisit riskini artırmaz, ancak gebelikte apandisit prognozu kötüleşir. Gebelik enfeksiyonun sınırlandırılmasını zorlaştırır. Erken doğum eylemi gelişebilir. Gebelik tanıyı geciktirebilir ve komplikasyon oranını artırır. Gebelikte apandisit organının yırtılması oranı artmıştır. En sık karşılaşılan belirti sağ alt kadran ağrısıdır. İştahsızlık, bulantı, kusma görülebilir. Fiziki muayene bulguları güvenilir olmayabilir. Akut apandisit tedavisi; gebeliğin hangi döneminde olursa olsun acil olarak apandiksin çıkarılmasıdır. Antibiyotik ve doğum engelleyici ilaçlar kullanılabilir
GEBELİKTE AKUT SİSTİT-AKUT PYELONEFRİT
Gebelerde herhangi bir belirti vermeyen ancak idrar tahlilinde ortaya çıkan iltihap oranı %4-7 dir. Erken dönemde tedavi görmemiş bu tür gebelerde, son trimesterde akut pyelonefrit (böbrek iltihabı) ve akut sistit (idrar torbası iltihabı) gelişme olasılığı daha fazladır. Akut pyelonefrit; renal abse, prematüre doğum, prenatal ölüm ve akut böbrek yetmezliğine neden olur. Akut sistit ve pyelonefritin tedavisi bu riskleri önler. Asemptomatik bakteriürili hastaların %60-80' inde etken E.Coli'dir. E Coli, dışkıyla yakın ilişkisi olan bir mikroptur. Özellikle dışkılama sonrasında yapılan taharetlenmenin ön taraftan arka tarafa doğru yapılması, dışkıdan idrar yollarına bu mikrobun bulaşmasını engeller.
Akut pyelonefritli hastalar mutlaka hastaneye yatırılarak sıvı tedavisi uygulanmalıdır. Antibakteriyel tedavi antibiyograma göre düzenlenir.
GEBELİK VE ASTIM
Astım kesin tedavisi olmayan degişik faktörlerin etkileri sonucu hava yollarının asırı duyarlılıgı nedeniyle ortaya çıkan öksürük, nefes darlıgı, hırıltılı solunum gibi şikayetlere yol açan bir hastalıktır.
Dogurganlık çagındaki kadınların yaklaşık %7 sinde astım görülür. Astım ilk kez hamilelikte ortaya çıkabileceği gibi, gebelik önceden var olan astımı daha da kötüleşebilir. Astımın hamilelik esnasında seyrini önceden tahmin edebilmek olanaksızdır.Ancak genel yaklaşımla 1/3'i iyileşir, 1/3' ikötüleşirken 1/3'inde bir değişiklik olmaz.
Gebelikte oksijen tüketimi %25 kadar artar,bunda annenin vücut yüzeyinin giderek artması ve bebeğin enerji gereksinimindeki artış etkilidir
ANNEYE ETKİLERİ
Astımınız varsa, hamilelik sırasında solunum enfeksiyonlarına daha eğilimli olabilirsiniz. Hamileliğin duygusal stresi nöbetlerinizi şiddetlendirebilir. Ancak, astımlı kadınların çoğu bebeklerini güvenli bir şekilde taşıyabilmektedirler.
Astımı olan birçok kadın ilaca ihtiyaç duyar. Astım ilaçlarının çoğu hamilelikte kullanım için güvenlidir. Ama, çok miktarda iyodür içeren ilaçlardan kaçının; uzun süre alındığında bu ilaçlar bebeğinizin tiroid bezinde sorunlara yol açabilir
İyi tedavi edilmemiş astım gebelik esnasında anne ve bebek için ciddi sorunlar yaratabilir. Kontrol altına alınmamış astımlı gebelerde hiperemezis gravidarum, vajinal kanama, preeklamsi, gebeliğe bağlı hipertansiyon, zor doğum gibi komplikasyonlar daha sık görülür
BEBEK İÇİN RİSKLERİ
Yeni doğan ölüm riski artar, intrauterin büyüme geriliği olur. Erken doğum, düşük doğum ağırlığı ve neonatal hipoksi gibi komplikasyonlar daha sıktır
Plasentadan ayrılan bebeğe ait göbek kordonundaki ven kanı, anne rahimi ven kanına eşit oksijen düzeyine sahiptir. Bebek nisbeten düşük oksijen miktarlarını normalde tolere eder. Bu toleresyan fetal hemoglobinin oksijen taşıma kapasitesine ve yüksek bebek kalp atımına bağlıdır
Gebelikte iyi tedavi edilemeyen astımlı gebelerde, şikayetleri olmasa dahi kandaki oksijen değerlerinin düşük olması bebeğin kronik hipoksiye yani uzun süre az oksijene maruz kalmasına yol açar. Gebelikte astım ilaçlarının göğüs hastalıkları ve kadın-doğum uzmalarının kontrolü altında korkmadan kullanılabileceği, tedavi edilmeyen ve kontrol altında olmayan astımın bebeğe ilaçlardan çok daha fazla zarar verebileceği unutulmamalıdır.
Gebelik Sırasında Bulguların Artmasına Neden Olan Faktörler;
İntra uterin (Rahim içi) gelişme geriliği (İUGG) terimi genel olarak doğum
anında
çocuk ağırlığının gebelik haftasına göre en düşük %10'un içinde olmasıdır. Bu
miadında doğumlarda
bebek ağırlığının 2500 gramın altında olması anlamına gelir. Gebeliklerin
%3-7'sinde görülür.
İUGG'de bebek, anne rahminde gerekli gelişimini ve kilo alımını yapamamıştır.
Bebek hayatı ve gelişimi ciddi tehlike altına girer.
Oluş nedenleri nelerdir?
İntrauterin gelişme geriliği gebelikte olabilecek bazı nedenlerden
kaynaklanmaktadır. Bunlar anneye veya bebeğe bağlı olabilir.
Anneye bağlı nedenler çoğunlukla vakaların %80'inden sorumludur. Bu durumda
bebekte asimetrik bir gelişme geriliği görülür.
1. Annede damarsal hastalıklar en sık karşılaşılan durumdur. Annedeki
hipertansiyon, preeklampsi ve diyabet(şeker hastalığı) bebeğin gelişimini bozma
potansiyeline sahiptir.
2. Plasentaya ait hastalıklar İUGG sebebi olabilir. Plasenta previa (plesentanın
yerleşim anormallikleri) ve plasentadaki yoğun yaralar bebeğin beslenmesini
bozarak gelişme geriliğine neden olabilmektedir.
3. Annenin sigara içimi, annede beslenme yetersizliği, çoğul gebelik ve
kansızlık da İUGG nedeni o bebeğe ait nedenler vakaların %20'sinde görülür.
Genellikle simetrik gelişme geriliğine neden olur. Tüm vücut ölçümlerinde eşit
oranda gerilik söz konusudur.
1. Bebeğe ait kalp anomalileri, kromozom anomalileri (down sendromu, trizomi ),
santral sinir sistemi anomalileri
2. Bebeğin rahim içerisinde geçirdiği enfeksiyonlar İUGG nedeni olabilir.
İUGG tanısında en büyük yardımcı ultrasondur. Özellikle İUGG gelişimi açısından
risk saptanmış gebeler, gebeliğin erken dönemlerinden itibaren bebek gelişimi
açısından seri ultrasonografik takiplere alınmalıdır.
Bebeğin anne karnındaki gelişimi ve iyilik hali düzenli ve sıkı bir takibe
alınır. Ultrasonografi ile bebeğin gelişim parametreleri ölçülür, kilo alımı
takibe alınır. Ayrıca bebeğin içinde bulunduğu amniyotik sıvının azalması da
ciddi risk altında olduğunun başka bir göstergesidir. Aynı şekilde renkli
Doppler ölçümleri düzenli olarak yapılır. Anne karnındaki bebeğin kalp atımları
NST (fetal monitör) ile takibe alınır. Tüm bu testlerin kombine edildiği
Biyofizik Profil skorlaması seri olarak yapılır. Gelişme geriliğinin şiddeti bu
testlerin yapılma sıklığını belirler.
Bu sıkı takip sonunda bebeğin doğduğunda yaşayabilecek aşamaya gelmesi veya
bebeğin anne karnında kalmasının riskli olduğunun saptanması durumunda doğuma
karar verilir.
İUGG'li bebeklerin doğumu da risklidir. Zaten sınırda olan bebek kan dolaşımı
doğum sancıları sırasındaki rahim kasılmaları ile iyice bozulabilir ve bebek
kalp atışları yavaşlayabilir (bradikardi). Bu nedenle bebek kalp atışları sıkı
takibe alınarak doğum izlenir. İUGG'li bebeklerde bu nedenle çoğunlukla sezaryen
tercih edilmektedir.
ÇOĞUL GEBELİKLER
Çoğul gebelikler insanlık tarihi boyunca ilgi uyandırmış ve bir çok efsaneye
konu olmuştur. Çoğu aile için sürpriz olan bu durum günümüzde yardımcı üreme
tekniklerinin giderek yaygınlaşması ile daha sık görülmeye başlamıştır. Çoğul
gebelikler taşıdıkları özel riskler nedeni ile gebelik boyunca daha özenli ve
yakın takip gerektirirler.
ÇOĞUL GEBELİKLERDE ANNEYE AİT RİSKLİ DURUMLAR:
Çoğul gebeliğe sahip bir anne adayında; tekiz gebeliğe sahip olunduğundan daha
belirgin bir değişim olur. Anne adayı gebeliği boyunca daha fazla kilo alır
(ortalama 18 - 20 kg).
Gebeliğin ilk aylarında gözlenen gebelik bulantı, kusmaları çoğul gebeliğe sahip
anne adayında çok yoğun yaşanabilir (hiperemezis gravidarum),
Gebelik boyunca anemiye (kansızlık) daha sık rastlanır.
Gebeliğin ilk aylarında kanama ve düşük tehlikesi daha fazladır.
Erken doğum olasılığı tekiz gebeliklere göre yaklaşık 10 kat artmıştır. Yapılan
araştırmalarda tek yumurta ikizlerinde ortalama doğum haftası 36. hafta, çift
yumurta ikizlerindeyse 37. hafta olarak bildirilmiştir.
Annede ikiz gebelik varlığında yüksek tansiyon, preeklampsi (gebelik
zehirlenmesi) olasılığı tekiz gebeliklere göre 3 kat artmıştır.
Ayrıca;
Gestasyonel diabet ,
Plasenta anomalileri (P.Previa , Ab. Plasenta , Vasa Previa)
Müdahaleli doğum ve doğum sonu kanama riskleri daha fazladır.
Kısaca çoğul gebelikte genel olarak gebeliğe ait komplikasyonların görülme
sıklığı artar.
ÇOĞUL GEBELİKLERDE BEBEĞE AİT SORUNLAR:
Rahim içi ortam birden fazla bebek tarafından paylaşıldığında beraberinde bazı
sorunları da getirebilir.
İkiz eşlerinde tek bebeklere göre düşük riski, iki kat artmıştır.
Çoğul gebeliklerde, bebeklerde konjenital (doğumsal) anomali riski 2 kat
artmıştır. Bu nedenle özellikle 3-4 ve 5. aylarda bebekler yeterli düzeyde
ultrasonografi ile incelenmelidir.
Gebelik boyunca anne karnında (özellikle tek yumurta ikizlerinde) fetal kayıp
oranı artmıştır.
Erken doğum riski yaklaşık 10 kat artmıştır. Çoğul gebeliklerin ortalama %40'
ında 36. haftadan önce doğum olur. Doğum sonrası dönemde uzun süreli prematüre
(erken doğum) bakımı ihtiyacı artabilir.
Bu bebeklerde rahim içi gelişme geriliği riski de, tekizlere göre 10 misli
artmıştır. Yaklaşık görülme sıklığı tüm ikizler içinde %20-25'dir.
İkizler arası plasentadaki damarlardaki birtakım düzensiz dağılımlar sonucu
ikizlerden biri fazla beslenip, diğeri zayıf kalabilir (İkizden ikize
Transfüzyon Sendromu). Bu durum her iki fetusu da ciddi olarak etkiler.
Bu gibi riskler nedeniyle aile ve doktor için kimi zaman hoş olan bu sürpriz
durum, gebeliğin ilk haftalarından itibaren yakın ve sıkı takibe alınmalıdır.
TAKİP VE YÖNETİM
Aileye gebeliğin başında olası risklerin anlatılması ve bu risklere karşı
alınacak önlemler gebeliğin sorunsuz geçme olasılığını arttıracaktır.
Periyodik takiplerin sıklaştırılması
Rutin kan ve idrar tetkiklerinin belli aralıklarla tekrarlanması
Demir, folik asit ve kalsiyum desteği
Erken doğum açısından yakın takip
Bebeklerin gebelik haftasına ve birbirlerine uyumlu büyümelerinin takibi
Fetal iyilik testleri (bebeğin sağlık durumu hakkında bilgi veren testler)'nin
periyodik uygulanması
Takip sürecinde riskli durumların varlığında zamanında müdahale riskleri en az
düzeye indirecektir.
Takip sürecinin sonunda, doğum şekline karar verilme aşamasına gelinir.Bebek ve
anneye ait riskler göz önüne alındığında genellikle sezaryen, tercih edilen
doğum yöntemidir.
GEBELİK VE DERİN VEN TROMBOZU
Kadınlar hamilelik, doğum ve özellikle doğum sonrası dönemlerinde kan pıhtıları
oluşturmaya daha yatkındırlar. Bu kanın özelliğinin değişmesinden ve pıhtılaşma
yeteneğinin, doğum sırasında fazla kanamayı önlemek için,artmasından
kaynaklanmaktadır. Bazen çok fazla genişlemiş olan rahim vücudun alt bölümündeki
kanın kalbe dönmesini güçleştirir. Her 100 hamileliğin 1 yada 2 sinde yüzeyel
toplardamar pıhtıları görülür. Derin ven trombozu ise bacakta daha derindeki
toplardamarda oluşan pıhtıdır.Derin ven trombozu eğer tedavi edilmezse pıhtı
akciğerlere gidebilir ki buda hayati tehlike oluşturur. Pıhtı oluşturma
açısından daha fazla risk taşıyan kadınlar; önceden pıhtı sorunu olanlar,30 yaş
üstünde olanlar,üç veya daha çok doğum yapmış olanlar, uzun süre yatağa bağlı
kalanlar, aşırı şişman olanlar ve bacaklarında varisli damarları olanlar.
Yüzeysel toplardamar pıhtılarında (yüzeysel tromboflebit) uyluk yada baldırda
yüzeye yakın damar boyunca kızarıklık ve hassasiyet vardır. Derin trombozda ise
bacak ağır ve ağrılıdır, uyluk veya baldırda hassasiyet, şişme, ve ayağı
oynatınca (ayak parmaklarını yukarı kaldırınca) baldırda şiddetli ağrı olabilir.
Ultrason veya anjiografi gibi yöntemler pıhtının tespitinde kullanılabilir. Eğer
kan pıhtısı akciğerlere yürümüşse, göğüs ağrısı, köpüklü ve kanlı balgam, hızlı
kalp atışları, dudaklarda ve parmak uçlarında morarma ve ateş görülebilir.Bu
belirtiler acil tıbbi gözetim gerektirir.
Bu durumun en iyi tedavisi oluşmadan önlemektir. Eğer kan pıhtılarına
yatkınlığınız varsa varis çorabı giyin. Yürümeden ve bacaklarınızı azatmadan1
saatten fazla oturmaktan kaçının.Sık sık bacak alıştırmaları yapın.Bir kere
pıhtı oluşunca tedavi pıhtının tipine ve yerine göre değişir. Yüzeysel
olanlarda;dinlenme,bacağı yüksek tutma,merhemler,sıcak buhar ve varis çorapları
işe yarayabilir. Perin pıhtılarda ise akciğerlere gitmesini önlemek amacı ile
derhal pıhtı çözen ilaçlarla (genelde heparin) tedaviye başlanır.
Kimlerde görülür?
Kalça eklemi, diz eklemi ve bacakları içeren ortopedi ameliyatlarını takiben
Uzun süre yatmayı gerektiren hastalıklarda
Seyahatlerde bacakların uzun süre hareketsiz kaldığında
Bazı kan hastalıklarında
Bazı habis hasalıklarla birlikte
Doğum kontrol haplarının DVT sebep olduğu gözlenmiştir.
Belirtileri nelerdir?
Bacakta şişme, renk değişikliği (diğer bacakla fark)
Yürürken baldırda ağrı, şişkinlik hissi.
Baldırda gerginlik ve sertlik (diğer bacakla fark)
Baldırda sıkıştırma ile acı (diğer bacakla fark)
Bazen ısı farkı
Yüzeysel Venlerde dolgunluk (tek taraflı)
Nasıl teşhis edilir?
Bacakta şişme, renk değişikliği (diğer bacakla fark)
%50 hastada muayene ile doğru tanıya varılır.
Günümüzde doppler-ultrason en uygun tetkik aracıdır
Venografi günümüzde nadiren başvurulan tanı yöntemidir.
Isotop venografi
Nasıl tedavi edilir?
KOPAN PIHTILARIN KALB DAMARLARINI TIKAYARAK ANİ ÖLÜME SEBEP OLMA OLASILIĞI
VARDIR. Bu nedenle teşhis edildiğinde acilen, hastane şartlarında Heparin
dediğimiz kan sulandırıcı ilaç damar yoluyla verilerek tedaviye başlanır. Bu
tedavi 7 gün kadar sürdürülür. Bu süre içinde yatak istirahati şarttır. Hastanın
ayakları göğüs hizasından 15-20 cm yukarıda tutularak, kanın geri dönüşü
kolaylaştırılır. Daha sonra haplarla (Coumadine) en az 6 ay süre ile kan
sulandırılmasına devam edilir. Bu süre içinde orta sıkılıkta veya ölçüye göre
hazırlanan varis çorabı kullanılır. İlk 72 saat içinde tedaviye başlanan
hastalarda %70-80 oranında tam iyileşme sağlanır. Tromboflebit, takısı nedeniyle
iltihabi bir süreci tanımlamakla beraber, bu non-bakteriel bir yangıdır, ve
klinik olmaktan çok, patolojik anatomik bir tanımlamadır.
Geç kalınırsa ?
İlk 7 gün içinde aynı prensiplerle tedavi denenir. Tam başarı oranı %20-50
arasıdır.
7. günden daha geç teşhis edildiğinde, ağızdan kan sulandırıcı ilaçlar, varis
çorabı istirahat uygun olacaktır. Bu şartlarda hastalığın bazı sekellerle
iyileşmesi olasıdır.
Damar içindeki pıhtı ameliyatla alınmaz mı?
Atardamarlardaki (arterler) pıhtıların aksine, tromboflebitte, pıhtını cerrahi
yöntemlerle çıkartılması, yukarıda tarif edilen tedaviden daha iyi sonuçlar
vermemiştir. Ender durumlar dışında (venöz gangren), DVT tedavisi kesinlikle
ilaçlarla yapılmaktadır.
Pıhtının kalbe gitmesi nasıl önlenir?
Erken teşhis ve tedavi en etkin yöntemdir. Özel durumlarda bir kateter ile
karındaki ana toplardamar (Vena Cava ) içine filtreler yerleştirilir.
Damar içindeki pıhtıyı eriten ilaçlar var mı?
Streptokinase, urokinase ve PTA yeni oluşmuş pıhtıları eritmede kullanılan
ilaçlardır. Şiddetli yan etkileri ve çok yüksek maliyetleri ve diğer tıbbi
tedavilere belirgin üstünlükleri olmadığından DTV tedavisinde tercih edilmezler.
Tedavi etkili olmazsa? Herhangi bir sebepten tedavi başarılı olmazsa hastamızda
çeşitli derecelerde, Kronik Venöz Yetersizlik olarak adlandırdığımız toplardamar
hastalığı ortaya çıkar.
DİŞ SORUNLARI
Gebelik sırasında bütün ilginizi büyüyen karnınıza yoğunlaştırmanız nedeniyle,
diş sorunlarınızın gözden kaçması mümkündür. Gebelik hormonları nedeniyle
dişetleri, aynı burnunuzun iç yüzeyi gibi şişer, iltihaplanır ve kolayca kanar
hale gelir.
Ağzınız yardım için basbas bağırana kadar beklememek en iyisidir. Eğer bir
çürükten kuşkulanıyorsanız, hemen diş hekiminizden bir randevu alın. Bazen diş
bakımınızı yaptırmamak, bebeğinizi, diş bakımı yaptırmaktan çok daha fazla riske
sokabilir. (örneğin herhangi bir tıbbi bakıma alınmamış, çok kötü çürük dişler
bütün vücuda yayılabilecek enfeksiyon kaynağı olarak hem sizi hem de bebeğinizi
büyük bir tehlikenin içine atar.
Bununla birlikte gebelik sırasında diş hekiminize başvurduğunuzda size özel bir
dikkat gösterilmelidir. Genel anestezik madde kullanıldığında bebeğin oksijen
desteğini azaltmadığından emin olmak gerekir. Anestezik madde kullanılmaması da
bebeğe zarar verebilir. Bir çok olguda lokal anestezikler yeterli olacaktır.
Eğer genel anestezi yapılması gereği kesinse, bunu deneyimli bir anestezi uzmanı
yapmalıdır. Anestezi konusunu hem diş hekiminiz hem de doğum hekiminizle
konuşun. Ayrıca hep birlikte dişinize yapılacak müdahale öncesinde veya
sonrasında antibiyotik kullanımına gerek olup olmadığını kontrol edin.
Dişinize yapılan müdahale sonrası, bir süre katı gıdaları çiğneyemeyebilirsiniz
ve bu nedenle birtakım diyet değişiklikleri yapmanız gerekebilir. Yalnızca sıvı
besinler alabileceğinizden besin gereksinmenizi süt kokteylerinden sık sık
içerek sağlayabilirsiniz. Bu süt karışımlarını midenizde bir sorununuz yoksa,
portakal suyu, ev yapımı kremayla yapılmış sebze çorbaları, yoğurt ile
destekleyebilirsiniz. Yumuşak gıdalara geçince püre haline getirilmiş et ve
sebze, ezilmiş yumurta, haşlanmış patates ve yoğurt yiyebilirsiniz.
Kuşkusuz bütün diş sorunları için en iyi tedavi korunmadır. Gebelik boyunca ve
daha da iyisi bütün hayatınız boyunca diş sağlığınızı koruyucu bir program
izlemeniz sizi bir çok diş sorunundan korur.
Gebeliğiniz boyunca en az bir kez, daha da iyisi her üç aylık dönemde bir kez
dişlerinizi kontrol ettirin. Yalnızca dişeti sorunları değil, çürük oluşumuna
olan plakların temizlenmesi de önemlidir. Kesinlikle gerekmedikçe diş
sorunlarınız için röntgen çektirmekten kaçının. Anestezi gerektiren rutin tedavi
işlemleri sırasında kullanılan lokal anestezikler bile kana karışıp bebeğe
ulaşabileceğinden, gebelik sonrasına ertelenmelidir. Eğer dişeti sorunlarınız
varsa diş hekimine dişetlerinizi kontrol ettirin.
Özellikle öğün aralarında olmak üzere beyaz kristal şekeri ya hiç ya da çok az
kullanın (öğün aralarında kurutulmuş meyvelerden de sakınınız) ve yüksek
miktarda C vitamini içeren besinler tüketin. Şeker hem diş çürüklerini hem de
dişeti hastalıklarını artırır. Buna karşılık C vitamini dişetinizi
kuvvetlendirir ve kanama olasılığını azaltır.
Günlük kalsiyum ihtiyacınızı aldığınızdan emin olun. Kalsiyum yalnızca gebelikte
değil, bütün hayatınız boyunca diş ve kemiklerinizi kuvvetlendirip sağlıklı
olmasını sağlar.
Diş hekiminizin önerisine uygun olarak, düzenli bir şekilde dişlerinizi
fırçalayın. Eğer diş hekiminiz koruyucu önlemlere önem vermiyorsa, muhtemelen
yanlış diş hekimine gidiyorsunuz.
Ağzınızdaki bakteri miktarını daha da azaltmak için, dişlerinizi
fırçaladığınızda dilinizin üstünü de fırçalayın. Bir aynı zamanda nefesinizin
hoş kokmasını da sağlar.
Eğer yemekten sonra lavaboya veya diş fırçanıza uzaksanız, şekersiz sakız
çiğneyebilir veya bir avuç yer fıstığı yiyerek (bunların hepsinin antibakteriyel
temizleme kapasiteleri vardır) dişlerinizi fırçalayıncaya kadar ağzınızın içini
koruyabilirsiniz.
DÜŞÜK NEDİR?
Kendiliğinden kürtaj da denilen düşük, cenin ya da bebeğin, daha rahim dışında
yaşama şansı yokken aniden rahimden atılmasıdır. Gebeliğin ilk üç aylık
döneminde görülen düşüklerden, erken düşük diye söz edilir. Bu çok sık rastlanan
bir olaydır (Hekimlerin çoğu her kadının üretken dönemi boyunca hiç olmazsa bir
kez erken düşük yaptığını düşünmektedir) ve gebeliklerin hemen hemen %40'ında
görülmektedir. Erken düşüklerin çoğu gebeliğin başlangıç döneminde, daha kadında
gebelik kuşkusunun bile olmadığı bir dönemde meydana geldiklerinden beklenmedik
derecede şiddetli ve kramplı bir adet sanılıp çoğu zaman fark edilmemektedirler.
Erken düşükler genellikle ceninin kromozom yapısındaki bir anormalliğe veya
başka genetik anormalliklere, annenin bünyesinin yeterli miktarda gebelik
hormonunu üretmemesine veya annenin bebeğe karşı bir bağışıklık tepkisi
göstermesine bağlanır.
Bir çok gebe kadın için düşük korkusu ilk üç ayda sürekli bir zihinsel
meşguliyet haline gelir. Bazıları dördüncü aya gelmeden ve artık gebeliğin güven
içinde süreceğinden kimseye vermez. Bunların çoğunda da % 90 olasılıkla gebelik
güvenle sürer.
Erken düşüğün ardında yatan nedenler hakkında öğrenilecek çok şey var. Düşüğe
yol açmadığı halde düşük nedeni sayılan bir çok etmen vardır. Bunlar aşağıda
verilmiştir.
Spiral kullanırken yaşanmış güçlükler olması. Rahim iç yüzeyinde spiralin
oluşturduğu enfeksiyon ve yara izi, döllenmiş yumurtanın rahme yuvalanmasını
önler ama bir kez iyi bir yuvalanma olmuşsa , düşüğe yol açmaz . Önceden spiral
kullanmış olmanızda gebeliği etkilemez.
Geçmişinizde çok kürtaj olması. Spiralin rahim iç yüzeyinde oluşturduğu
enfeksiyonlar gibi, çok kürtajın yol açtığı yara izleri ve yuvarlanma oluştukta
sonra düşüğe yol açmaz.
Bir tartışma, işteki stres ya da aile sorunları nedeniyle duyguların altüst
olması.
Annenin düşmesi ya da yararlanmaya yol açan küçük kazalar. Ama ciddi kazalar
düşüğe yol açabilir. Bu yüzden emniyet kemeri takmak, sarsak sandalye oturmamak
ya da merdivene çıkmamak gibi güvenlik önlemlerine daima dikkat edilmelidir.
Ev işleri; çocukları, alışveriş torbası ya da başka ortalama ağırlıkta şeyler
kaldırmak perde asmak; hafif mobilyaların yerini değiştirmek; ortalama ve
güvenli alıştırmalar.
Kadının geçmişinde düşük ya da yüksek düşük riski olan bir gebelik durumu söz
konusu değilse, cinsel ilişki.
Bununla birlikte, kendiliğinden düşük riskini arttığında inanılan birçok etmen
vardır. Bunların bazıları yinelemez ve sonraki gebelikleri etkilemez. Örneğin,
kızamıkçık virüsüne, başka bir teratojenik etmene, röntgen ışınlarına maruz
kalmak, bebeğe zararlı ilaç almak ,yüksek ateş; döllenme sırasında spiral
kullanıyor olmak.
Bir kez saptanan ve sonraki gebeliklerde kontrol edilebilen veya ortadan
kaldırılabilen başka etmenler de vardır: kötü beslenme, sigara içme; hormonal
yetersizlik ve annenin belirli tıbbi sorunları.
Bazı risk etmenleri vardır ki kolayca üstesinden gelinmez. Örneğin bazen cerrahi
olarak üstesinden gelinmez. Örneğin bazen cerrahi olarak düzeltilebilse de rahim
biçim bozukluğu ve annenin belirli bir kronik hastalığı olması.
Yineleyen düşüklerin nedeni nadiren de olsa, annenin bağışıklık hücrelerinin
kendisinin, ceninin ya da babanın saldırdığı otoimnun bir tepki olabilir. Bu
durumda immünoterpi (bağışıklık sistemin baskılayan tedavi ) gerekli olabilir.
Ne zaman kaygılanmalısınız ? Her kramp, ağrı yada küçük bir lekenin mutlaka bir
düşük habercisi olmadığını bilmeniz önemlidir. Hemen her gebelikte bu
belirtilerden biri ya da ikisi en azından bir kez olur.
Hafif kramplar, ağrılar ya da karnın her iki yanında duyarlılık. Bunlar
olasılıkla rahmi destekleyen kasların gerilmesinden kaynaklanmaktadır. Bu kramp
şiddetlenmediği, sürekli olmadığı ya da kanamayla birlikte olmadığı sürece kaygı
duymaya gerek yoktur.
Döllenmeden yaklaşık on gün sonra, âdetinizin beklendiği zamanda, henüz
hücrelerden oluşan küçük bir top halindeki bebeğiniz gelişmesini sürdürmekte ve
rahim duvarı içine yuvalanmaya çalışmaktadır.
Bu dönemde hafif bir kanama yaygındır ve gebeliğinizde bir sorun olduğunu
göstermez, yeter ki karnın alt bölümünde bir ağrıyla birlikte olmasın.
Hekiminizi Hemen Arayacağınız Durumlar:
Karnınızın orta alt kısmında, kramp ve ağrı ile birlikte olan
kanamalarda(Gebeliğin erken dönemlerinde karnın yalnızca bir tarafındaki ağrı
dış gebelikten kaynaklanabilir. Bu durumda hekiminizi acilen aramalısınız.).
Kanama olmasa da ağrının bir günden uzun sürmesi ya da şiddetlenmesi
durumlarında.
Kanama adet kanaması kadar şiddetli olursa ya da açık renkli akıntı 3 günden çok
sürerse.
Acil Servise Başvurmanız Gereken Durumlar:
Daha önce düşük yaptıysanız ve şu anda da kanama, kramp, ya da her ikisi de
varsa.
Kanama bir saat içinde çok sayıda ped kullanmanızı gerektirecek kadar yoğun ya
da ağrı dayanabileceğinizden çok daha şiddetliyse.
Çamaşırlarınızda gri beyaz ya da pembemsi parçalar fark ederseniz (ki bu düşüğün
henüz başladığının belirtisi olabilir) hemen yakınınızdaki bir acil servise
başvurmalısınız. Doktor sizden o parçayı korunaklı bir kap içerisinde
saklamanızı isteyebilir. Böylece sizi değerlendirecek kişi düşük tehdidi mi ya
da tamamlanmış ya da tamamlanmamış bir düşük mü olduğunu anlayabilir
(tamamlanmamış bir düşükte genişletme ve kürtaj gereklidir).
Tedavi.
Muayene sırasında, hekim rahim ağzının genişlemiş olduğunu görürse, o zaman
kadının düşük yaptığı veya düşüğün yakın olduğu kabul edilir. Böyle bir durumda
kaybı önlemek için yapılabilecek hiçbir şey yoktur. Çoğu olguda cenin ya da
bebek düşük süreci başlamadan önce ölmüştür. Bu ölüm düşüğü başlatmıştır.
Öte yandan, ultrason veya Doppler'le bebeğin canlı olduğu saptanır ve genişleme
görülmezse, düşük tehdidinin gerçekleşmeme olasılığı yüksektir. Bazı hekimler
(tedavi olsun olmasın) sağlıklı bir gebeliğin süreceği ama sağlıksız bir
gebeliğin düşükle sonuçlanmaya baştan mahkum olduğu tezini ileri sürerek, hiçbir
özel tedavi yöntemi önermemektedir. Bazıları ise, -özellikle daha önce kadının
geçmişinde düşük varsa ya da yuvalanma iyi değilse- yatakta istirahat önermekte
ve cinsel birleşme dahil aktivitelerde, kısıtlamalar getirmektedir. Eskiden
erken kanamalarda rutin olarak verilen kadınlık hormonlarının etkililiklerinden
kuşku duyulduğundan ve gebelik devam ederse bebeğe zarar verebilecekleri
endişesiyle, şimdi nadiren kullanılmaktadır. Çok az rastlanan bazı olgularda,
geçmişlerinde düşükleri olan ve çok az hormon salgılayan bazı hastalar
progesteron uygulanmasından yarar görebilirler.
Bazen düşük meydana gelir ama olay tamamlanamaz. Yalnızca plasenta parçaları,
kese ve cenin atılır. Eğer bir düşük yaptıysanız veya yaptığınızı sanıyorsanız
kanama ve ağrı devam ediyorsa hemen hekiminize haber verin. Kanamayı durdurmak
için rahim ağzını genişletme ve kürtaj gerekli olabilir. Bu basit fakat önemli
bir işlemdir. Öyle ki rahim ağzı genişletilir ve kalan plasenta veya bebek
artıkları kazınarak veya kesiyle çıkarılır. Hekiminiz büyük olasılıkla çıkan
maddeleri düşük nedenlerini saptamada ipucu olarak değerlendirmek isteyecektir.
EPİLEPSİ (SARA HASTALIĞI)
Epilepsili kadın gebe kaldığında yaklaşık yarısında nöbet sıklığı değişmemesine
rağmen 1/3-1/4 oranında nöbetlerinde artış gözlenmekte geri kalanda ise bir
azalma gözlenmemektedir.Gebe kadınlarda vucudun antiepileptik ilaçlara etkisi
değişebilmekte; bu da riski arttırmaktadır.Aynı zamanda epilepsili gebe
kadınlarda vajinal kanama ve sabah bulantıları sıktır.
Nöbetler uykusuzluk metabolizma, hormonal değişiklikler ve psikolojik etkilere
bağlı olarak artabilir.
BEBEĞE ETKİLERİ:
Epilepsili kadınların %90'ından fazlası sağlıklı bebeklere sahip
olmaktadır.Normalde anomali riski %1-2 iken epilepsili gebelerde %4-8 dir. Ölü
doğum riski normalden yüksektir. Erken doğum, doğumun gecikmesi ve bebeğe
oksijen gereksiniminin sağlanamadığı dönemler nedeniyle gelişme geriliği
olmaktadır.Alınan ilaçlara bağlı olarak defektler gelişebilir.Bu genelde birden
fazla ilaç yüksek dozda kullanımında görülür.Epilepsili bir kadının çocuğunda
1/40 oranında epilepsi görülme riski vardır.Ancak defektler genelde kalıtsal
görülen patolojilerdir.Bunun yanında yarık damak, dudak, kalp anomalileri, spina
bifida (sinirsel gelişim anomalisi), yüz ve parmak anomalileri görülebilir.
Cerrahi girişimle düzeltilebilir. Ayrıca normal populasyona göre bu bebeklerde
gelişme geriliği ve zeka geriliğinin daha fazla olduğu düşünülmektedir.
NE YAPMALISINIZ?:
Doktorunuzun size söylediği sürece antiepileptikleri düzenli olarak kullanmaya
devam etmelisiniz.Eğer 2 yıldan uzun süredir nöbet geçirmemişseniz ilacınızı
dozu yavaş yavaş azaltarak kesmeye gidebilir.Gebeliğiniz süresince antiepileptik
ilaç dozunuz serum ilaç düzeyi ölçülerek doktorunuz tarafından ayarlanacaktır.Bu
özellikle ilk üç ayda ihtiyaç duyulmaktadır.Ayrıca gebe kalmadan önce ve
kaldıktan sonra her gün bir tane alınan ve folik asit içeren vitaminlerin
alınmasının bebeklerdeki sinir sistemi bozukluklarını azalttığı
gözlenmiştir.Bunla beraber düzenli beslenme, yeterli uyuma, düzenli egzersiz,
alkol, sigara, kafeinden uzak durma önerilir.
Kullanılan antiepileptiklerin hemen hemen hepsinin doğumsal anomalilere neden
olduğu görülmüştür.Ancak bu ilaçları alan gebelerin bebeğinde bu anomaliler
görülmez.
GEBEYKEN NÖBET GEÇİRİRSEM BEBEĞİME ZARARLI MI:
Gebeyken geçirilen ciddi derecedeki nöbetler bebeğe zarar verebilir, az
ihtimalle düşüğe sebep olabilir. Nöbetin doğum anında ortaya çıkması pek
görülmez ancak annenin solunum düzensizliği sonucu bebekte oksijen ve kan
alımınının azalmasına neden olur ve bebeği stresse sokabilir.
GEBELİKTE YAPILACAKLAR:
Düzenli aralıklarla muayene yapılmalı, ilaç dozları izlenmelidir. US ile izlenim,
AFP ölçümü, kan testleri ve amniosentez yapılmalıdır.
SEZARYEN YAPILMALI MI?:
Epilepsili kadınlar normal doğum yapabilirler.Alınan bazı antiepileptiklere
bağlı olarak yenidoğan döneminde kanama görülme riskine karşı hamileliğin son
ayında ve bebeklere ilk 24 saatte K vitamini verilmesi önerilmektedir. Doğum
sonrası ilaç dozunun yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.
ERKEN DOĞUM TEHDİDİ VE ERKEN DOĞUM
Doğum eyleminin 36. gebelik haftası tamamlanmadan önce başlamasına erken doğum
tehdidi (EDT), eylemin bebeğin doğumuyla sonuçlanmasına preterm (zamanından önce)
doğum ya da erken doğum adı verilir. Zamanından önce doğan bebek prematüre (olgunlaşmamış)
olarak adlandırılır.
Tüm gebeliklerin yaklaşık %8'i erken doğum ile sonuçlanır.
Prematüre bebekte organ sistemleri ve özellikle de akciğerler tam olarak
olgunlaşmamıştır ve bu nedenle erken doğum, bebeğe yoğun bakım uygulanmasını
gerektiren ve/veya bebeğin doğumdan sonra erken dönemde ölümüne yolaçan nedenler
arasında en ön sırada yer alır.
Erken doğum eylemi tanısı erken konursa durdurulabilir. Bu yüzden her anne
adayının erken doğum tehdidi hakkında bilgi sahibi olması ve belirtilere karşı
duyarlı olması önemlidir.
Doğum eylemi neden erken başlar?
Doğum eylemi çoğu durumda kendi kendine başlar. Anne ve/veya bebek hayatının
tehlikede olduğu durumlarda ise doktor tarafından erken doğum kararı verilir ve
induksiyon (suni sancı) ya da sezaryen yolu ile doğum gerçekleştirilir.
Doğum eylemini erken başlatan çok sayıda etken vardır. Bunlar arasında en etkili
olanlar çoğul gebelik ve polihidramniyostur (bebeğin sıvısının normalden fazla
olması) Bu iki durum uterusun kapasitesinden daha fazla gerilmesine ve bu büyük
yükten "kurtulmak için" miyad dolmadan kasılmasına yolaçabilir. İkiz gebelikte
doğumun tekil gebeliklerden daha erken başlaması kuraldır ve bazı durumlarda
eylem 36. haftadan önce başlayabilir.
Suların miyad dolmadan gelmesi, yani erken membran rüptürü (EMR) de doğum
eylemini başlatan diğer bir etkendir. Suların gelmesiyle açığa çıkan bazı
maddeler ve olaya eklenen enfeksiyon erken doğum eylemini tetikler.
Genital sistem enfeksiyonları (özellikle B grubu streptokoklarla meydana gelen
enfeksiyonlar, bakteryel vajinozis ve trikomonaslara bağlı vajinit, klamidyalar,
anaerob bakteriler, ureoplasma ve mikoplazmalarla oluşan enfeksiyonlar ) ve
üriner sistem (idrar yolları) enfeksiyonları erken doğum eylemini başlatabilir.
Placenta previa (plasentanın doğum kanalını kapatması), ablatio placenta (plasentanın
erken ayrılması) gibi durumlarda da doğum eylemi daha erken başlayabilir.
Anne adayının beslenmesinin yetersiz olması, sosyoekonomik seviyesinin düşük
olması, yaşanılan coğrafi bölgenin özellikleri, anne adayında ciddi anemi (kansızlık),
sigara kullanımı gibi etkenler de doğum eylemini başlatmada etkili
olabilmektedir.
Doktor kararıyla gerçekleştirilen erken doğum:
Tüm erken doğumların yaklaşık %30'luk kısmı doktor kararıyla gebeliğin
sonuçlandırılması şeklinde gerçekleşir. Anne hayatının tehlikede olduğu her
durumda bebeğin olgunlaşma derecesine bakılmaksızın doğum indüksiyon (suni sancı)
ile ya da sezaryen uygulanarak gerçekleştirilir. Gebeliğin devamının sakıncalı
olduğu ağır preeklampsi, eklampsi, HELLP sendromu gibi durumlar, anne adayının
ağır kalp hastalığının olması, ya da kanamalı placenta previa ve ablatio
placenta bu duruma örnek olarak verilebilir.
Fetusun uterus içinde yaşamaya devam etmesinin sakıncalı olduğu durumlarda da
doğum gerçekleştirilir. Bunun en iyi örneği fetal distres gelişmesidir. Ağır
fetal distres gelişmesi durumunda bebek ölmeden ya da oksijensizlik gelişmeden
önce gerekirse sezaryen ile doğum acil olarak gerçekleştirilir ve bebeğe gerekli
tedavi yapılır.
Doğum eylemini başlatmak amacıyla uygulanan indüksiyon anne adayına uterus
kasılmalarını sağlamak amacıyla damar yoluyla serum içinde oksitosin hormonu
verilmesinden ibarettir. İndüksiyon öncesi serviks olgunlaşmasına bakılır ve
olgun olmayan serviksin olgunlaşmasını sağlamak amacıyla bölgeye jel ya da toz
şeklinde prostaglandin uygulanır. Serviks olgunlaştıktan sonra indüksiyona
geçilirse indüksiyonun başarıya ulaşma şansı (doğum eylemini başlatma şansı) çok
yüksektir. Doğum eylemi indüksiyon ile başlatıldığında sonuç alınamazsa sezaryen
ile doğum yolu seçilir. Çok acil durumlarda (aniden gelişen fetal distres gibi)
indüksiyon denenmeksizin direkt olarak sezaryen ile doğum gerçekleştirilir.
Hangi anne adayları risk altındadır?
Görünürde obstetrik (gebelikle ilgili) ya da tıbbi hiçbir problemi olmayan,
düzenli antenatal kontrollere devam eden bir anne adayının erken doğum yapma
riski düşüktür.
Daha önce erken doğum yapmış olan ya da erken doğum tehdidi nedeniyle tedavi
görmüş olan anne adayları mevcut gebelikte risk altındadır. Bir kez erken doğum
yapmış olan anne adayında bu durumun sonraki gebeliklerde tekrarlama riski
%25-50 arasındadır.
Tekrarlayan düşükleri ve özellikle de ikinci trimester düşükleri olan anne
adaylarında erken doğum riski artmıştır.
Uterusta şekil bozuklukları olan anne adaylarında (çift uterus, uterus bicornis,
uterus içinde septum gibi) risk artmıştır.
Servikste doğuştan varolan bozukluklar, ya da servikse uygulanan cerrahi bir
müdahale sonucu (konizasyon gibi) ortaya çıkan serviks yetersizliği olan anne
adaylarında risk artmıştır.
Mevcut gebeliği çoğul olan anne adaylarında, suyun fazla olması tanısı konmuş
olan anne adaylarında risk artmıştır.
Mevcut gebelik esnasında karın ameliyatı (apandisit, ya da over kisti ameliyatı
gibi) geçirmiş olan, uterus myomları olan (özellikle çok sayıda myomu olan,
gebelik esnasında myomları büyüme gösteren ya da baştan beri büyük myomları
olan) anne adaylarında erken doğum riski artmıştır.
Bu temel risk faktörleri dışında birinci trimester sonrası ortaya çıkan kanaması
olan, ağır işlerde çalışan (ağır kaldırılması gereken işler, çok uzun yürüyüş
gerektiren işler), sigara içen (özellikle günde 10 adet ya da daha fazla içen)
anne adaylarında risk artmıştır.
Kısa sürede aşırı kilo kaybı, ateşli hastalık geçirilmesi, ileri derecede
fiziksel ya da ruhsal stres (yorgunluk), gebe kalındığında 18 yaş altında ya da
40 yaş üstünde olmak, gebe kalınan dönemde vücut ağırlığının 50 kilogramdan
düşük, boyun 150 cm'den kısa olması, anemi (hematokrit 34), gebelik esnasında
idrar yolu enfeksiyonu geçirmek, bir yaşından ufak bebeği olmak, çok düşük
sosyoekonomik bir çevrede yaşamak, evde iki ya da daha fazla sayıda ufak çocuğu
bulunmak ve eşinden ayrı olmak da kesin olmamakla beraber erken doğum riskini
artırabilen diğer etkenlerdir.
Erken doğum eylemi nasıl belirti verir?
Doğum eyleminin zamanından önce başlaması başta uterus kasılmaları olmak üzere
anne adayı tarafından farkedilebilen çok çeşitli belirtiler verir. Bu
belirtilerin her anne adayı tarafından bilinmesi gereklidir.
Erken doğumun gerçekleşmesi için temel şart uterus kasılmalarının olmasıdır.
Kasılma olmadan serviks açılmaz. Kasılmalar bazı gebelerde kendini ağrıyla belli
ederken bazı gebelerde hiç bir ağrıya yol açmayabilir.
Kasılmaların anne adayı tarafından saptanması:
Kasılmalarınızın olup olmadığını anlamak için avucunuzun içini karnınıza hafifçe
dokundurunuz. Avucunuzun altında uterusun "toplanıyor" hissi yaratması kasılma
belirtisidir. Bu esnada ağrı duyulması şart değildir. Bu kasılmaların sıklığını
ve süresini ölçünüz. Saatte dört kez ya da daha sık ortaya çıkan kasılmalarda
mutlaka doktorunuza haber veriniz.
Diğer belirtiler:
Erken doğum tehdididinin diğer önemli belirtileri arasında pelviste dolgunluk
hissi, adet sancısına benzer kramp tarzı ağrılar, pozisyon değiştirmekle
geçmeyen belağrıları, vajinal akıntının artması ya da niteliklerinin değişmesi
(daha kıvamlı, daha sulu ya da kanlı akıntı ortaya çıkması), ishalle beraber
olan ya da tek başına ortaya çıkan barsak krampları yer alır. Bu durumda yine
kasılmalarınızı elle kontrol ediniz. Bu belirtiler kasılma olmadan tek başlarına
bir anlam taşımazlar. Ancak bu belirtilerden biri varsa ve kasılmalarınızın olup
olmadığından emin değilseniz yine doktorunuza başvurmalısınız.
Erken doğum tehdidi tanısı nasıl konur?
Gerçek Erken Doğum Tehdidi (EDT) tanısını koymak her zaman kolay değildir.
Gerçekte EDT olmayan bir anne adayına EDT tanısı koymak anne adayının yan
etkileri ciddi olabilen ilaçlarla tedavi görmesine ve uzun süreler hastanede
yatmak zorunda kalmasına yol açar. Aksine EDT olan adayına tanının konamaması
ise prematüre bir bebeğin doğumuyla sonuçlanır. Prematüre bebek ise yoğun bakım
gerektirecek durumlarla ve hatta ölüm riskiyle karşı karşıyadır. Bu nedenle çok
hassas davranılmakta ve muhtemelen gerektiğinden daha fazla sayıda olguda EDT
tanısı konmaktadır. EDT şüphesinde anne adayının risk faktörlerinin ve klinik
bulgularının dikkatlice değerlendirilmesi gereksiz yere EDT tanısı konan
olguların sayısını azaltabilir.
İlk incelemeler:
Kasılmalarla başvuran bir anne adayında vajinal kanama yoksa ilk yapılacak
inceleme genel anamnez ve gebelik muayenesi sonrası steril vajinal muayenedir.
Vajinal muayene yapılmadan hemen önce servikse spekulum yerleştirilerek
vajinanın derinliklerinden sıvı örneği alınır. Bu alınan sıvıda pH ölçümü
yapılarak erken membran rüptürü (EMR) araştırması yapılır. Bu inceleme önemlidir
zira erken doğumların bir kısmı gebe tarafından farkedilen ya da farkedilmeyen
EMR sonrası başlayabilir. Tüm gebelere yapılan rutin incelemeler (tam kan ve tam
idrar tetkiki, idrar kültürü) dışında gerekirse gonore, B grubu streptokok ve
klamidya için vajinal kültür alınır.
Tuşede serviks açılması belli bir seviyenin üzerindeyse (yaklaşık dört cm.) EDT
tanısı kesindir. Bu açıklıkta ilaç tedavisiyle doğum eylemini durdurma şansı
olmadığından doğum eylemi kendi seyrine bırakılır. Doğumun prematüre bebeğe
yoğun bakım olanaklarının olduğu bir hastanede gerçekleşmesi gerekir.
Tuşede serviks açılması varsa ve açıklık dört cm. altındaysa, servikste silinme
(incelme) varsa kasılmalar takip edilir. Bu amaçla ya elle kasılma takibi
yapılır ya da kardiyotokografi cihazından faydalanılır. Yapılan 20 dakikalık
incelemede dört ya da daha fazla sayıda kasılma saptanması durumunda EDT tanısı
kesindir. Anne adayı hastaneye yatırılır ve tokoliz (doğum eylemini durdurma)
tedavisine başlanır.
Kasılmalarla başvuran ve takipte etkin kasılmaları olan ancak serviks bulguları
çok hafif ilerleme gösteren olgular tanıda problem yaratır. Bu durumda tanıyı
kesinleştirmek için hastanede takip yapılır. Anne adayı sol yanına yatırılarak
damar yolu açılır ve sıvı verilir. İki saattlik aralarla yapılan tuşelerden
herhangi birinde serviksteki değişiklik ilerliyorsa EDT tanısı kesindir ve
tokoliz tedavisi başlanır. Servikste değişiklik saptanmadığı sürece tuşelere iki
sattlik aralıklarla devam edilir. Değişme oluştuğu anda tokoliz başlanır. Bu
takip kasılmalar durana kadar devam eder. Değişme olmazsa kasılmalar kendi
kendine durana kadar takip devam eder.
Erken doğum tehdidi nasıl tedavi edilir? (Tokoliz (doğum eylemini
durdurma) tedavisi)
Şartlar uygun olduğunda erken doğum eylemini durdurmak ve bebeğin büyümesi için
zaman kazanmak mümkündür. Ancak kullanılan ilaçlar (ritodrin ve magnezyum sülfat
gibi) yan etkileri ciddi olabilen ilaçlar olduğundan erken doğum tanısının doğru
konması ve tedaviyi alması sakıncalı ya da gereksiz olabilecek anne adaylarının
belirlenmesi önem kazanır.
Bu amaçla erken doğum tehdidi konan anne adayının rutin antenatal tetkikleri
yapılır, ultrason ile gebelik haftası belirlenir ve anomali araştırması yapılır.
28 haftanın üzerindeki gebeliklerde kardiyotokografi cihazı ile fetusun iyilik
hali ve kasılmaların seyri değerlendirilir. Tokoliz tedavisinin başarısız olma
olasılığı göz önünde bulundurularak tedavi mutlaka prematüre doğan bir bebek
için yoğun bakım şartlarının bulunduğu bir hastanede yapılır.
Kanaması olan ve kanamasının nedeni tam belirlenemeyen, ablatio placenta şüphesi
olan, koryoamnionit bulguları olan, bebeği ölü olan, bebeğinde gelişme geriliği
olan, bebeğinde yaşamla bağdaşmayan anomalisi olan (anensefali gibi), fetal
distres bulguları olan anne adaylarında erken doğum bulguları olsa da tedavi
başlanmaz.
36. gebelik haftasını tamamlamış olan anne adaylarında ve serviks açıklığı dört
santimetre ve üzerinde olan anne adaylarında da doğum kendi seyrine bırakılır.
Tokoliz uygulanması
Tokolizde uterusun kasılmalarını durdurmaya yönelik farklı ilaçlar kullanılır.
En sık intravenöz yolla (damardan) ritodrin ve magnezyum sülfat kullanılır.
Ritodrin kasılmaları etkin bir şekilde durdurabilmesi yanında kalp ve
metabolizma üzerine önemli etkileri olabilen bir ilaçtır. Anne adayında
hipertansiyon, kalp hastalığı ve ciddi hipertiroidi durumunda kullanılmaz. Kan
şekerini yükseltici etkisi nedeniyle diabetlilerde çok dikkatli kullanılır.
İkinci seçenek olarak kullanılan magnezyum sülfat preeklampsi tedavisinde de
kullanılan ve kendine özgü ciddi yan etkileri olabilen bir ilaçtır. Özellikle
çoğul gebeliklerde, anemisi olan gebelerde, tokoliz uygulamasının sakıncalı
olduğu durumlarda yapılan uygulamalarda, kalp hastalığı olan anne adaylarında,
tanısı konamamış koryoamniyonit ya da ablatio placenta varlığında, yaşı ileri
olan (35 yaş üzeri) anne adaylarında, intravenöz tedavinin 24 saatten daha uzun
sürmesi durumunda ilaca bağlı ciddi yan etkilerin ortaya çıkma olsılığı artar.
Tedavi esnasında anne adayının tansiyon, nabız, ateş gibi yaşamsal bulguları
kontrol altında tutulur.
Kasılmalar tümüyle durduktan sonra tedaviye 12 saat daha devam edilir ve
kasılmaların bittiğinden emin olunduğunda intravenöz uygulamaya son verilerek
aynı ilacın ağızdan alınan tablet şekliyle tedaviye geçilir. Muhtemel bir tedavi
başarısızlığı ve erken doğum olasılığı gözönünde bulundurularak fetusun
akciğerlerinin olgunlaşmasını hızlandırmak amacıyla anne adayına steroid
içerikli ilaç enjeksiyonu yapılır.
Tokoliz tedavisine son verilmesi
Tokoliz tedavisi şartlar elverdiği sürece 36. gebelik haftasına kadar devam
ettirilir ve bu süre içerisinde anne adayı hastanede sıkı takip altında tutulur.
Tokoliz tedavisine rağmen kasılmaların durmaması ve serviks değişikliklerinin
ilerlemesi durumunda tedavi başarısız kabul edilerek kesilir.
36. gebelik haftası bittiğinde artık bebek olgunlaşmış kabul edildiğinden tedavi
kesilir ve anne adayı evine gönderilir. Doğum eylemi başlamadığı sürece haftalık
rutin antenatal kontrollerine gelmesi önerilir.
Haftalık yapılan amniyosentezlerle elde edilen amnios sıvısında akciğer
olgunlaşma testleri uygulanır. Test sonucu akciğerlerin olgunlaştığı saptanırsa
tedavi kesilerek anne adayı evine gönderilir. Olgunlaşma yoksa tokoliz tedavisi
ve haftalık amniyosentezlere devam edilir.
Amniyosentez ile akciğer olgunlaşmasını değerlendirme olanağı yoksa, ya da
amniyosentezde akciğerler olgunlaşmamış bulunursa tedavi 36. gebelik haftasına
kadar devam eder.
Tedavi genellikle baştan sona kadar hastanede uygulanır. Ancak bilinçli
hastaların tedavilerine evde sürdürmelerine izin verilebilir. Evde tedavisi
uygun görülen anne adaylarının kullandıkları ilaçların yan etkilerine karşı
hassas olmaları gerekir. Bu anne adaylarına elle kasılma takibi öğretilir ve EDT
belirtileri ortaya çıktığında hemen başvurmaları öğütlenir.
EDT tedavisinde ilaç kullanımı yanında istirahat edilmesi de çok önemlidir.
Yeterli beslenme ve özellikle yaz aylarında yeterli sıvı alınması çok büyük önem
taşır.
Erken doğum Tehdidi ve Erken Doğumun Önlenmesi mümkün müdür?
Düzenli olarak antenatal kontrollere gidilmesi ve bertaraf edilebilen risk
faktörlerinin saptanarak giderilmesi (anemi, idrar yolu enfeksiyonları, serviks
ve vajinadaki enfeksiyonlar gibi) EDT riskini azaltabilir. EDT açısından yüksek
risk altında olan anne adaylarının daha sık antenatal kontrollere gitmesi
gerekir.
GÜN AŞIMI (SÜRMATURASYON)
42 Haftadan uzun süren gebeliklere GÜN AŞIMI adı verilir. Sürmatürite, postterm,
postmatürite olarak da adlandırılabilir. Ortalama gebelik süresi insanoğlunda
son menstrüel periodun ilk gününden itibaren 280 gündür. Ovulasyon (yumurtlama)
tarihinden itibaren de 266 günlük bir süreyi kapsar. Tahmini doğum tarihi
Neagele formülü ile hesaplanır. Bu basit formülde son adet tarihinin ilk gününe
7 gün eklenerek ve 3 ay geri giderek tahmini doğum tarihine ulaşılır. Ancak bu
tarih kesin değildir ve 15 gün önce ve sonrası da normal olarak kabul
edilmektedir. Her kadında ovulasyon (yumurtlama) tabii ki tam olarak
bilinemediğinden doğum tarihinin belirlenmesinde son menstrüel periyot baz
alınır. Eğer ovulasyon tarihi net biliniyorsa gebelik süresi ile ilgili daha
kesin bilgilere ulaşılabilir.
BEBEĞE AİT RİSKLER:
Gün aşımında, bebeği bekleyen en önemli risk, plasentada dolaşım bozulmasına
bağlı olarak oksijen ve besin maddelerinin yeterince taşınamaması sonucu fetal
distres gelişimidir. Oksijenlenmenin azalması sonucu fetusun ilk tepkilerinden
biri, hareketini kısıtlaması ve oksijen kullanımını azaltmaktır. Bu nedenle
özellikle gün aşımı olan gebeliklerde, bebek hareketleri bir sağlık göstergesi
olarak dikkatlice izlenmelidir. Bir noktaya kadar tolere edilebilen oksijen
kısıtlılığı, belli bir sınırın aşılması ile fetusta refleks olarak mekonyum
denen ilk dışkının rahim içerisine yapılmasına neden olur. Bebek doğmadan
amniyon sıvısı içine yaptığı bu ilk dışkı; doğum sırasında ve hatta anne
karnında bebeğin akciğerlerinin mekonyumla dolmasına neden olur. Mekonyum
aspirasyonu denen bu durum, bebekte ciddi zararlara yol açabilir.
DİSMATÜRİTE SENDROMU:
Normalde fetus 40. haftadan sonra çok az bir gelişme gösterir. Son haftalarda
akciğer olgunlaşmasını da tamamlamış olan fetusta, cilt altı yağ depolanmaları
dışında, herhangi bir gelişme beklenmez. Gün aşımı başladığında Dismatürite
sendromu adı verilen tablo gelişmeye başlayabilir. Dismatürite sendromu gün
aşımı olan bebeklerin yaklaşık üçte birinde görülmektedir. Genellikle cilt altı
yağ depolarının kaybı sonucu buruşuk, kuru ve çatlak bir deri, uzun tırnaklar,
uzun saçlar, hipotoni denen kas güçsüzlüğü, mekonyumla boyanmış sarı - yeşil
veya kahverengi cilt, göbek kordonu ve zarlar ile karakterizedir.
İRİ BEBEK:
Bir grup sürmatüre bebekte beklenin üzerinde kilo artışı sonucu "iri bebek"
(4000gr. Doğum tartısı üzeri) durumu söz konusu olabilir. Normal doğum eylemi
sırasında sıkıntı yaratabilecek bu durumda doğum eyleminin uzaması, zor ve
müdahaleli doğum (vakum, forseps) riskinin artması, doğum eylemi sırasında
bebeğin omzunun takılması, epizyotominin (normal doğum eylemi sırasında vulvaya
yapılan cerrahi kesinin) istenmeyen şekilde ilerlemesi ve çeşitli yırtıkların
oluşumu, doğum sonrası uterin kasılmaların etkili olmaması nedeniyle aşırı
kanama gibi sorunlara yol açabilir.
OLİGOHİDRAMNİYOS
Gün aşımı durumunda oligohidramniyos (bebeğin içinde bulunduğu sıvının
miktarında azalma) oluşabilir. Bu nedenle gün aşımı olan bebeklerde amniyon
sıvısı miktarının ultrason ile ölçümü önemlidir. Oligohidramniyos varlığı,
bebeğin dolaşım bozukluğunun da göstergesi olduğundan özellikle önemlidir. Anne
karnında ve doğum sırasında bebeğin daha çabuk strese girmesine neden olabilir.
Oligohidramniyos saptandığından itibaren gebelik sonlandırılmalıdır.
TEDAVİ:
Doğumu planlamaktır. Sezaryen gerektiren bir durum varsa beklenmeden gebelik
sezaryenle sonlandırılır.
İDRAR KAÇIRMA
Gebelik sırasında ve özellikle son üç ayda bazı kadınlar idrar kaçırmaya
başlarlar, genellikle de yalnızca güldükleri veya öksürdükleri ya da
aksırdıkları zaman. Buna basınca bağlı kaçırma denir ve bu büyümekte olan rahmin
mesaneye baskısının artmasına bağlıdır. Doğum ve doğum sonrası nekahat için
kasları sıkılaştırmaya yarayan Kegel alıştırmaları kaçırmayı denetlemenize
yardımcı olabilir. Ne var ki bu sızıntı küçük olasılıkla amniyon sıvısı
olabileceği için hekiminize bildirin.
GEBELİKTE İDRAR YOLU ENFEKSİYONLARI
Gebelik dönemi idrar yolu enfeksiyonlarına eğilimin arttığı bir dönemdir. Bu
enfeksiyonlar basit bir sistit (mesane enfeksiyonu) olabileceği gibi, ciddi bir
piyelonefrit (böbrek enfeksiyonu) gelişimi de söz konusu olabilir. Özellikle
piyelonefrit durumunda bebek de erken doğum gibi ciddi tehlikelerle karşı
karşıya kalabilir. Gebelikte idrar yolu enfeksiyonu riskini azaltmak için en
erken dönemde idrar kültürü yapılması oldukça etkilidir. İdrar kültüründe üreme
olduğunda üreyen bakteriye uygun antibiyotik tedavisi verildiğinde gebeliğin
kalan döneminde sistit ve piyelonefrit ortaya çıkma olasılığı önemli ölçüde
azalır.
Normalde idrar steril (bakteri ve diğer enfeksiyon etkenlerini içermeyen) bir
maddedir. Bunu sağlayan en önemli mekanizma idrar yolunun böbreklerden aşağı
doğru inen idrar akımıyla sürekli olarak "yıkanması" ve temizlenmesidir. Ayrıca
mesaneden idrarın dışarı boşalmasını sağlayan
uretra adlı kanal yapısı da içeriden dışarıya akıma izin verecek, ancak
dışarıdan içeri bakteri geçişine izin vermeyecek yapıdadır. Bakteriler bu engeli
aşsalar da mesaneden böbreklere geçişi engelleyen benzer bir kapak mekanizması
daha vardır.
Gebelik döneminde yukarıda anlatılan koruyucu mekanizmalar olumsuz
etkilendiklerinden idrar yolu enfeksiyonlarının meydana gelmesi kolaylaşır. En
önemli etken gebelikte fazla miktarlarda salgılanan progesteron hormonunun düz
kasları gevşetici etkisidir. İdrar yollarında idrar akımını sağlayan düz kaslar
gevşediğinde idrar akımı yavaşlar ve bakteri geçişini engelleyen kapak
mekanizmalarının da işlevleri azalır. Ayrıca gebeliğin ilerlemesiyle büyüyen
rahmin idrar yollarına baskı yapması da idrar akımının yavaşlamasına katkıda
bulunur. Sonuç olarak vajinada normalde bir problem yaratmadan yaşayan
enfeksiyon etkenleri önce uretra yoluyla mesaneye buradan da şartlar
elverdiğinde böbreklere doğru çıkarak çeşitli şiddette enfeksiyonların
oluşmasına neden olurlar.
Neler olur?
Mesaneye ulaşan bakteriler burada hiç belirti vermeden yaşamlarını
sürdürebilirler. Buna asemptomatik bakteriüri (idrarda belirti vermeyen bakteri
varlığı) adı verilir. Bu durum bir enfeksiyon olmamakla birlikte şartlar
elverdiğinde hemen enfeksiyona dönüşebileceği için mutlaka saptanmalı ve tedavi
edilmelidir. Mesanedeki bakteriler her zaman sessiz kalmazlar. Bazı durumlarda
bu bakteriler sistit (mesane iltihabı) ya da ileri durumlarda piyelonefrit (böbrek
iltihabı) tablolarının ortaya çıkmasına neden olabilirler. Asemptomatik
bakteriüri tedavi edilmediğinde sıklıkla sistit ya da piyelonefrit oluşturan bir
durumdur. Anne adaylarının yaklaşık %10'unda idrar kültüründe asemptomatik
bakteriüri vardır. Tanı için anne adaylarından tercihan gebeliğin ilk
haftalarında ya da ilk kontrole geldikleri herhangi bir zamanda idrar kültürü
istenir. İdrar kültüründe bakterilerde anlamlı üremenin (>100.000 bakteri
kolonisi) olması ve anne adayında hiçbir belirti olmaması durumunda asemptomatik
bakteriüri tanısı konur. İdrar kültüründe üreme olduğunda üreyen bakteri
cinsinin hangi antibiotiklere hassas olduğunu belirten bir inceleme yapılır.
Antibiyogram adı verilen bu inceleme sonucuna göre anne adayı en uygun olan
antibiotikle tedavi edilir. Tedavinin üzerinden 15 gün geçtikten sonra yapılan
kontrol idrar kültüründe kültürün steril gelmesi (üreme olmaması) durumunda
tedavi başarılı olmuştur. Bu durumda anne adayına idrar yoluyla ilgili
şikayetleri olmadığı sürece yeni bir idrar kültürü yapılmasına gerek yoktur.
Sistit yani mesane enfeksiyonu ise ağrılı idrar yapma, sık idrara çıkma, kanlı
idrar yapma ve bazen de idrar kaçırma gibi belirtilerle kendini gösterir. Tam
idrar tetkikinde idrar sedimentinde akyuvarlar, bakteriler ve bazen de
alyuvarlar görülür. İdrar kültürü alındıktan hemen sonra antibiyotik tedavisine
başlanır. İki ya da üç gün sonra alınan idrar kültürü ve antibiyogram sonucunda
gerekirse antibiyotik uygun olan bir başkasıyla değiştirilir. Sistit geçiren
anne adayı idrar akımını artırmak ve idrar yollarının "yıkanmasını" sağlamak
için bol sıvı almalıdır. Sistitin erken doğum tehdidi yaptığı konusunda bazı
veriler vardır, ancak şu an için kesinleşmiş değildir. Piyelonefrit ise böğürde
ağrı, ateş ve kendini kötü hissetme gibi belirtilerle ortaya çıkan, tek böbrekte
(ya da her iki böbrekte) enfeksiyonun meydana geldiği ciddi bir hastalık
tablosudur ve hastanede yatırılarak tedavi edilir. Yapılan idrar tetkiki ve
idrar kültüründe enfeksiyon etkeni saptanır. Muayenede genellikle tek taraflı ve
sıklıkla sağda böbreğin bulunduğu bölgeye elle hafifçe vurulmasında hassasiyet
gözlenir. Piyelonefrit geçiren anne adayında bulantı ve kusma olabilir, ateş
genellikle 38 derece üzerindedir ve bazı durumlarda 40 dereceye kadar çıkabilir.
Nabız ateşle doğru orantılı olarak hızlanmıştır, hipotansiyona (tansiyon düşmesi)
eğilim vardır. Hipotansiyon fetal distres yaratabilir. Her yüksek ateşli
hastalıkta olduğu gibi piyelonefritte de tedaviyle ateş düşürülmezse erken doğum
eylemi başlayabilir. Bu yüzden hızla uygun antibiotik tedavisine geçildikten
sonra erken doğum ve fetal distres belirtileri aranır. Tedavi süresince anne
adayı tansiyon, ateş, bebeğin durumu ve doğum eylemi bulguları yönünden sıkı bir
izlemeye alınır.
Tedavi edilmeyen piyelonefrit böbrekte abse, sepsis (bakterilerin kana karışarak
diğer organlara yayılması) ve septik şok gibi hayati tehlike yaratan durumların
oluşumuna neden olabilir.
Piyelonefrit genellikle önlenebilir bir durumdur. Gebeliğin erken dönemlerinde
hiç bir şikayet olmasa bile idrar kültürü yapılmalıdır. İdrar kültüründe üreme
çıkması durumunda uygun bir antibiyotikle tedavi edilmeli ve tedavi sonrasında
tekrar idrar kültürü yapılarak bakteriürinin kaybolduğu gözlenmelidir.
İLERİ ANNE YAŞI
Bebek sahibi olmak için en uygun yaşlar 20 ile 30 arasıdır. Fakat kadınların
çalışma hayatı içerisinde daha fazla yer almaya başlaması ile birlikte,
gebelikler giderek daha ileri yaşlara ertelenmektedir. Günümüzde bir çok kadın
ilk doğumunu 30' lu yaşlarda yapmaktadır.
Anne yaşının ilerlemiş olması, bazı riskleri de beraberinde getirir. Anne
adaylarının 35 yaş ve üzeri olması durumuna 'İleri Anne Yaşı' diyoruz. Bu tip
gebelikler daha yakından ve özel bir takip gerektirir.
35 yaş üzeri anne adaylarında;
1- Kromozom anomalili (genetik yapısı bozuk) bebek doğurma riski artar. Bu risk
en bilinen şekli ile Down Sendromu (Mongol bebek)' nda belirgindir. 30 yaş
altında kromozom anomalili bebek doğurma riski 1000 doğumda 2.6 iken, 35 yaş
üzerinde bu risk 1000 doğumda 5.2 oranına yükselmektedir. Bu belirgin risk
artışı nedeniyle 35 yaş üzerindeki gebeliklerde genetik inceleme yapılması
önerilir.
2- İleri yaştaki anne adaylarında abortus (düşük) yapma riski de artmıştır. Bu
yaş grubundaki gebelerde düşük riski 4 kat fazladır. Aslında bu durum, yaşla
birlikte kromozomal anomali riski artması ile doğrusal ilişkilidir. Düşüklerin
büyük bir kısmının nedeninin kromozomal anomali olduğu bilinmektedir.
3- İleri anne yaşında, dış gebelik ortaya çıkma riski, genç yaş gebeliklere göre
biraz daha fazladır.
4- Anne yaşının ilerlemesi ile birlikte ikiz, üçüz gibi çoğul gebelik oranı
yükselir. Çoğul gebeliklerin izlemi de özellik arz eder.
5- İleri yaşlarda karşımıza çıkan hipertansiyon ve diyabet (şeker hastalığı)
gibi durumlar, gebelikle birlikte görüldüklerinde, bebek ve anne açısından
tehlikeli olabilmektedir. 35 yaş üzerinde gebeliklerde hipertansiyon erken yaş
gebeliklere göre 2-4 kat daha sık görülür ve yaklaşık olarak görülme sıklığı
%10' dur. Preeklampsi (gebelikte hipertansiyon) gelişmesi açısından risk taşıyan
bu durumun, gebelik bitiminden sonra kaybolup kaybolmadığı da mutlaka
izlenmelidir. Gestasyonel Diyabet (gebeliğe bağlı şeker hastalığı), ileri yaş
gebeliklerde daha sık görülen bir diğer hastalıktır.
6- İlerleyen yaşla birlikte bebeğin plasentası (eş) ile ilgili problemler de
daha sık görülür. (Ablasyo plasenta , Plasenta Previa )
7- Erken doğum riski artar.
8- Damar dolaşımının ilerleyen yaşlarda bozulmasına bağlı olarak, düşük doğum
ağırlıklı bebek doğurma riski, plasental yetmezlik riski yükselir. Intrauterin
(rahim içi) gelişme geriliği açısından daha yakın takip ve fetal distres
(bebeğin hayatını tehtiti eden sorunlar) bulgularının erken dönemde tespiti önem
arz eder.
9- Doğum sonrası kanama ve uzamış doğum eylemi nedeni ile sezaryen operasyonu
ihtimali artar.
KABIZLIK
Gebelikte kabızlığa çok sık rastlanır ve birçok nedeni vardır. Birisi gebelikte
hormon düzeylerindeki artışa bağlı olarak bağırsak kas dokusundaki gevşemedir.
Bir başkası büyümekte olan rahmin bağırsaklara baskı yaparak normal çalışmasını
engellemesidir.
Ancak bütün bunlara karşın gebelikteki kabızlık asla çaresiz değildir. Aşağıdaki
önlemleri uygularsanız hem bu düzensizliği hem de sonucu olan basurları
engellemiş olursunuz.
Lifli Gıdalar Alarak Savaşın. Kabızlık yapıcı saflaştırılmış yiyeceklerden
kaçının ve lif bakımından zengin taze meyve ve sebzeler (çiğ ya da hafif pişmiş
ve mümkünse kabuklu), kepekli gıdalar, ekmekler ve baklagiller (kuru fasulye ya
da bezelye); kuru meyveler (kuru üzüm, kayısı, incir vb. ) yemeye çalışın. Eğer
normalde çok az lifli besin alıyorsanız, öğünlerinize lifli besinleri azar azar
ekleyin, yoksa mideniz rahatsız olur. (Bir süre rahatsızlık hissedebilirsiniz.
Bunun sebebi de lifli besinlerin geçici yan etkilerinden birinin gaz ve
şişkinlik olmasıdır). Bütün günkü öğünlerimizi 6 eşit parçaya bölerseniz 6 eşit
parçaya bölerseniz çok daha iyi olur. 3 büyük öğünde kendinizi çok rahatsız
hissedebilirisiniz.
Bütün bunlara karşın yanıt alamıyorsanız yemeklerinize buğday kepeği ekleyin.
Önce üzerine serpmekle başlayın, 2 yemek kaşığına kadar arttırabilirisiniz. Daha
fazla almayın çünkü bu mide-bağırsak sisteminizin çok hızlı çalışmasına,
dolayısıyla gerekli besinlerin emilmeden atılmasına yol açar.
Düşmanınızı suda boğun. Kabızlık bol sıvı alımına dayanamaz. Özellikle su meyve
sebze suları dışkıyı yumuşatır ve besinlerin sindirim sisteminde rahatça
ilerlemelerini sağlar. Bazıları limon sıkılmış (ama şekersiz) sıcak su içmenin
faydalı olduğunu söylemektedirler. Kabızlık şiddetliyse kuru erik suyu oldukça
yararlıdır.
Egzersiz kampanyası başlatın. Günlük hayatın rutinliğine en az ½ - 1 saatlik
yürüyüşler ekleyin.
Yine de yetersiz olursa hekiminize danışın; daha farklı şeyler önerebilir.
Kabızlığınız yoksa: Gebe kadınlar gebelikteki kabızlığın normal olduğu konusunda
anneleri, arkadaşları, kitaplar, hekimler tarafından öyle hazırlanırlar ki
kabızlığı olmayanlar kendilerinde sorun olduğunu düşünürler.
Gebelikte mide bağırsak sistemi gebelik öncesine göre daha iyi çalışmaz. Fakat
diyetteki besinler sayesinde (Dengeli Beslenme Diyet'inde önerildiği gibi meyve,
sebze, kepekli gıdalar, meyve suları) daha düzenli olabilir. Mide-bağırsak
sisteminiz kabızlığa alışkınsa diyet değişikliğine bağlı olarak başlangıçta
tuvalete çıkmalarınız azalır ve geçici olarak gaz ve şişkinlik olabilir ama daha
sonra "düzenli" bir hale gelirsiniz ve bu devam eder.
Eğer çok sık çıkıyorsanız (günde iki kereden daha sık), ya da dışkınız sulu,
kanlı yada sümüksü bir maddeyle kaplıysa mutlaka bu konuyu hekiminizle bu konuyu
görüşün. Gebelikteki ishal acil müdahale gerektirir.
GEBELİK ve KALP HASTALIKLARI
Günümüzde kalp ve damar hastalıkları gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde tüm
ölümlerin yarısından çoğuna neden olmakta ve insanların sakat ve çalışamaz
durumda olmalarına yol açmaktadır. Günümüzde önemini hala muhafaza eden
konulardan biri kalp problemleri bulunan gebelikler olup anne ve çocuk
ölümlerini azaltmak amacıyla geliştirilmiş modern tedavi yöntemleriyle
hastaların devamlı kontrol altında tutulmaları gerekir. Günümüzde kalp hastalığı
olan kadınların bir çoğu gebelik sırasında dikkatli takip ve gerekli önlemler
alındığında sağlıklı çocuk sahibi olabilmektedir. Buna rağmen kadının ve bebeğin
hayatını riske atacak ağır kalp hastalığı olan kadınların önce bu sorunlarının
tedavi edilmesi gerekir. Kişinin günlük aktivitelerini kısıtlayacak ağır kalp
hastalıklarında gebelik önerilmez.
KALP HASTALIKLARININ FONKSİYONEL SINIFLANDIRILMASI
Klas 1:Kalp hastalığı fiziksel aktiviteyi kısıtlamaz.
Klas 2:Olağan günlük hareketlerde fiziksel aktiviteyi hafif kısıtlar,dispnea,
angina, yorgunluk oluşur.
Klas 3:Kalp hastalığı günlük bedeni aktiviteyi önemli oranda kısıtlar,hafif
eforla bile şikayetler oluşur.
Klas 4:dinlenmede dahi şikayetler kaybolmaz.
Klas 1 ve klas 2 kalp hastalığı olanların gebe kalmasına müsaade edilebilir.
Klas 3 kalp hastaları gerektiğinde erken dönemde hastaneye yatırılarak yakın
takibe alınmalıdır. klas4 hastaların gebe kalmalarına müsaade edilmemelidir.
Gebeliğin ilk üç ayında kalbin yükü artmaya başlar, doğum sırasında da dolaşım
sisteminde ani değişiklikler olur. Kalbin iç tabakasını döşeyen tabakanın
iltihaplanması özellikle kalp kapakçıklarında harabiyet veya önceden geçirilmiş
ameliyat olan kadınlarda gebelik ve özellikle doğum sırasında sık görülür. Bu
gebeler doğum öncesi ve sonrasında antibiyotikler ile tedavi edilerek önlem
alınmalıdır.
ANNEYLE İLGİLİ RİSKLER
Gebelikte ortaya çıkan anemi kalbin yükünü arttırır.Gebelik öncesi demir hapı ve
vitamin alınması anemiyi azaltır.Genişlemiş veya fonksiyonu bozuk kalp
odacıkları veya anomalisi olan kadının gebeliğinde bu rahatsızlığı daha da
ağırlaşacaktır.Bu da anne için gebelik öncesi hastalığının derecesine göre büyük
risk oluşturabilir. Bu nedenle, daha önceden bir kalp rahatsızlığınız varsa, bu
fazla yük kalp yetmezliğine neden olabilir. Özellikle kapakları içeren bir kalp
sorununuz varsa, hamile kalmadan önce hamileliğin risklerini mutlaka
doktorunuzla görüşün.
Genel olarak, diğer açılardan sağlıklıysanız ve kalp yetmezliği belirtisi yoksa,
muhtemelen başarılı bir hamilelik geçirecek ve sağlıklı bir bebeğe sahip
olacaksınız.
Aşırı kilo alma, aşırı su tutulması ve anemi, kalp rahatsızlığı olan bir kadın
için özellikle tehlikeli olabilir ve bu sorunlardan kaçınmak için mümkün olan
her şey yapılmalıdır. Bazı durumlarda hamileliğin bir bölümünde yatak istirahati
önerilebilir.
Kalpteki basit ritm bozuklukları, gebelik sırasında sık görülür ve pek önemli
değildir.Kalp hastalığı olan gebeler daha sık izlenmeli, kullandığı ilaçlar
tekrar ayarlanmalıdır. Bu hastalarda kansızlık kalp hastalıklarını
ağırlaştıracağından gerekli ilaçlar kullanılarak önlenmelidir. Doğum sırasında
da hastaların gelişmiş hastanelerde monitörize edilerek izlenmeleri gerekir. Bu
gebelerde doğum sancıları mümkün olduğu kadar azaltılmalıdır, bu amaçla doğum
sırasında epidural veya spinal anestezi uygulanır.
Fiziksel testler, kan testleri, ekokardiografi kalp ve kapak fonksiyon
bozukluklarını değerlendirmek için kullanılır.Kalp kapasitesini değerlendirmek
için egzersiz testleri yapılır.Gebelik boyunca bir kardiolog ve de kadın doğum
uzmanı tarafından sıkı olarak takip edilmelidir.
YÜKSEK RİSKLİ HASTALAR
Yüksek pulmoner arter kan basıncı olan kadınlar gebe kaldıklarında %50 mortalite
riskleri vardır.
Marfan sendromulu ve dilate aortu olan kadınlarda gebelik boyunca arter
duvarları zayıfladığı için yırtılma riski artar.
Yapay kalp kapağı olanlar için ayrı bir risk söz konusudur.Gebelik boyunca kanda
pıhtı oluşma riski yüksektir.Bu pıhtı yapay kapaklar üzerinde oluşarak
tıkanıklıklara veya inmeye neden olabilir.Kumadin kullanılması bebek gelişimini
etkileyebileceği için cilt altına veya ıntravenöz heparin kullanımımına gebelik
saptanır saptanmaz başlanabilir.
Azalmış kalp pompa fonksiyonu olanlar.
Belirtileri olan kapak darlıkları(mitral kapak darlığı, aort darlığı, pulmoner
kapak darlığı)
Siyanotik kalp hastalığı olanlar (kandaki oksijen seviyelerinin düşük olmasına
bağlı olarak cilt renkleri mavimsi olan hastalar
BEBEK İÇİN RİSKLER
Annenin bazı kardiak problemlerinin olması özellikle siyanotik kalp hastalığı
olması gebelikte düşük riski oldukça arttırır.Konjenital kalp hastalığı olan
gebelerin bebeklerinde %5 konjenital kalp hastalığı olabilir, ancak bu
hastalığın ne olduğuna göre de değişir.Eğer ki ailede konjenital kalp hastalığı
hikayesi varsa, babada olması veya bebekte down sendromu gibi krozomal bir
anormallik bulunması durumunda risk %15 veya daha da üstü olabilir.Gebeliğin 20
inci haftasında yapılan fetal kardiak ultrason ile bebeğin kalbinin normal olup
olmadığına ve gebeliğin sonlandırılıp sonlandırılmayacağına karar
verilir.Gebelikte alınacak bazı ilaçlar bebeğin gelişimini etkileyeceği için
gebe kalmadan önce doktora başvurulmalıdır.
DOĞUM
Yüksek riskli hastalarda doğum dikkatle planlanmalıdır. Hastaneye yatırılmalı,
böylece doğum indüksiyonu yapılabilir.Herhangi bir zorunluluk bulunmadığı
taktirde normal vajinal doğum çoğu vakada tercih edilir.Ağrı kontrolünün iyi
yapılması ve doğumun kısa sürmesi önemlidir.Anne ve bebeğin monitorizasyonu
sıklıkla yapılmalıdır.Enfeksiyonu engellemek için doğum başlamadan önce
antibiyotik tedavisine başlanır.
Kalpteki basit ritm bozuklukları, gebelik sırasında sık görülür ve pek önemli
değildir.Kalp hastalığı olan gebeler daha sık izlenmeli, kullandığı ilaçlar
tekrar ayarlanmalıdır. Bu hastalarda kansızlık kalp hastalıklarını
ağırlaştıracağından gerekli ilaçlar kullanılarak önlenmelidir. Doğum sırasında
da hastaların gelişmiş hastanelerde monitörize edilerek izlenmeleri gerekir. Bu
gebelerde doğum sancıları mümkün olduğu kadar azaltılmalıdır, bu amaçla doğum
sırasında epidural veya spinal anestezi uygulanır.
Doğum sırasında anneye yardımcı olmak için forseps kullanılabilir, bu vakaların
bir kısmında sezaryen ile tercih edilir. Kalp hastalığı olan annelerin doğumdan
sonra emzirmesinde bir sakınca yoktur. Bazen emziren annelerin kullandığı
ilaçların bebekte etkilerinin izlenmesi gerekebilir.
KANSIZLIK
Gebelik sırasında kan hacmi arttığından, kırmızı kan hücrelerinin üretimi için
gereken demir gereksinimi de artar. Gebelerin %20'sinde, demir gereksinimini
karşılayamadıkları için demir eksikliği olur. Demir eksikliğine bağlı gelişen
kansızlık, demir desteği ve dengeli beslenmeyle çok kolay düzeltilebilir.
Kansızlık için kan testi ilk kontrol muayenesinde yapılır, ilk kontrolde çok az
gebede demir eksikliği saptanır. Gebelik öncesi dönemde, her ay âdet kanamasıyla
bir miktar demir kaybedilir. Gebelikte birlikte âdetin de kesilmesiyle, eğer
beslenmeyle yeterli miktarda demir alınırsa, vücuttaki demir depoları yeterli
hale gelir. Bu yüzden genellikle yirminci haftanın sonuna kadar demir
eksikliğine bağlı kansızlık gelişmez.
Demir eksikliği orta derecede olduğunda, hiçbir belirti vermeyebilir; fakat
demirin daha fazla azalmasıyla oksijen taşıyan kırmızı kan hücreleri azalır ve
anne adayında aşırı yorgunluk, güçsüzlük, çarpıntı, solukluk , nefes alma zorluk
ve hatta bayılma gibi belirtiler ortaya çıkar. Annede demir eksikliği olsa bile
önce bebeğin demir ihtiyacı karşılanacağından, yeni doğan bebeklerde nadiren
demir eksikliğine bağlı kansızlık görülür. Bununla birlikte, henüz açıklanmayan
bir nedenle demir desteği almamış ve kansızlığı olan gebelerin bebeklerinde
erken doğum ve düşük ağırlıklı bebek doğurma riski artmıştır. Bütün gebe
kadınlarda demir eksikliğine baplı kansızlık riski artmakla birlikte, özellikle
aşağıdaki gruplarda bu risk daha fazladır: sık aralıklarla birden fazla çocuk
doğurmuş olan kadınlar, ikiz veya daha fazla sayıda bebeğe gebe olan kadınlar,
ikiz veya daha fazla sayıda bebeğe gebe olan kadınlar, ikiz veya daha fazla
sayıda bebeğe gebe olan kadınlar, sabah bulantılarıyla çok fazla kusan veya çok
az yiyen kadınlar, gebelik öncesi beslenme bozukluğu olan kadınlar veya
sosyoekonomik düzeylerindeki düşüklük ya da başka nedenlerle yeterli besin
alamayan kadınlar . Demir eksiliği kansızlığını önlemek için genellikle demir
bakımında zengin bir beslenme önerilir. Fakat yalnızca demir bakımından zengin
bir beslenme ile yeterli demir gereksiniminin sağlanması olanaksız olduğundan,
reçeteyle günde 30 mg. Demir verilir.
Eğer kansızlığın nedeninin demir eksikliğine bağlı olmadığı saptanırsa,
kansızlığa sebep olabilen folik asit eksikliği, orak hücreli kansızlık veya
Akdeniz Kansızlığı gibi diğer nedenler araştırılmalıdır.
KİLO SORUNLARI
Çoğu kadın ilk haftalarda haftada yarım kg. kadar ağırlık artışından kaygı
duyarken kimisi ise de sabah bulantı ve kusmaları nedeniyle kilo kaybeder. Neyse
ki doğa böyle ilk üç ayda rahat yemek yiyemeyen anneleri korur. Bu dönemde
bebeğin gereksinimi çok fazla değildir, bu dönemde kilo almayışınız bebeğe zarar
vermez. Ancak bu dönemden sonra kilo almayışınız, bebeğin besinlere gereksinimi
artacağından önemli ölçüde etkilidir.
Bu dönemde endişe etmeyin ama yemek yiyin. Ancak kilonuzun belli oranlarda
artması gerektiğini de unutmayarak (8 ay boyunca haftada 450-500g) düzenli
tartılmaya başlayın. Kilo alma güçlüğü sürüyorsa yüksek kalori yiyecekler yiyin.
Her gün biraz daha çok yemeye başlayın ve yediklerinize biraz kahvaltılık
ekleyin. Ama kilo almak için diyetinize abur cubur eklemeyin. Bunun bebeğinize
bir yararı olmaz ama sizin ölçülerinizi genişletir.
Gebelik sırasında kilo vermek ya da kilo almayı sürdürmek için perhiz yapmak
uygun değildir ve özellikle bebeğin gelişmesinde ileri derecede önemli olan
ikinci ve üçüncü aylarda tehlikelidir.
Aldığınız fazla kiloları vermek için bir şey yapamazsınız da, bundan sonra daha
aşırı bir kilo almayı önlemek için yağılabileceğiniz çok şey var. Bazı kadınlar
bulantı kusmalarını önlemek amacıyla tatlı yiyecekler yedikleri için kilo
alırlar. Sorununuz buysa, diyetinizi yavaş yavaş çeşitleyerek iştahınızı normale
döndürebilirsiniz. Bazı kadınlar ilk üç ayda gebe kadınların çok yemesi
gerektiğini düşündüklerinden kilo alırlar. Neden böyle yapmamak gerektiğini,
bebeğinizin sağlığı için 30 kilo almadan nasıl yiyebileceğinizi öğrenmek
amacıyla Dengeli Beslenme Diyeti bölümünde bebeğinizi beklerken ne yemelisiniz'i
gözden geçirin. Doğum sonrasında kolaylıkla eski kilonuza dönebilmeniz için,
olabildiğince yüksek kaliteli yiyecekler yiyerek etkili bir biçimde kilo
almalısınız.
GEBELİK ve KRONİK HİPERTANSİYON
Normalde annenin kan basıncı gebeliğin 1. Ve 2. Trimesterinde düşer ve 3.
Trimesterin sonlarına doğru normale döner. Ancak %6-8 gebede kan basıncı 2. ve
3. Trimesterde anormal yükseklikler gösterebilir. Gebelikten önce yüksek
tansiyon olması veya en az 24 saat aralıkla yapılan ölçümlerde kan basıncının
140/90 mmHg üstünde olması veya gebeliğin 20. Haftasından önce tansiyon
yüksekliğinin saptanması durumunda kronik hipertansiyondan bahsedebiliriz. Eğer
tansiyon 160/110 altında ise hafif; yüksekse ağır hipertansiyon denir.Başka bir
komplikasyon olmadığı sürece hafif hipertansiyon tek başına ciddi bir tehlike
oluşturmaz.Ancak kronik hipertansiyon olan gebelerde en büyük risk
preeklamsidir.Ve gebeliğin oluşum zamanındaki tannsiyon yüksekliğine bağlı
olarak %50 bir risk taşır. Eğer gebelik öncesi veya başında kan basıncında
160/100 üzeri değerler varsa annede nöbet geçirme, beyin kanaması, bebekte ciddi
gelişme geriliği ve erken doğum riski yüksektir.Bu nedenle yüksek tansiyon olan
bayanların gebe kalmaması veya tansiyonu kontrol edilemeyen gebeliklerin erken
gebelik döneminde sonlandırılması tavsiye edilmektedir. Gebe kalmadan yaklaşık
6-12 ay önceden tansiyon regulasyonun sağlanması gerekir.Gebelik kronik yüksek
tansiyona neden olmaz ancak ilk bulgular gebelikte tespit edilebilir.
En büyük risk preeklamsi gelişmesidir. Eğer daha önceki ölçümlere göre büyük
tansiyon 30mmHg; küçük tansiyon 15 mmHg artarsa; ellerde, bacaklarda şişlik,
idrarda protein atılması saptanırsa preeklamsiden şüphelenilir.
NE YAPILMALI:
Yapılacak tetkikler normal gebelik geçiren anneninkinden fazla olacaktır.Bebeğin
gelişimini izlemek için ultrason ,kan tetkikleri, nonstres test(20-30 dakika
süreyle bebeğin hareketlerine bağlı kalp atımları izlenir) yapılması gerekir.
Günlük tansiyon takibi yapılmalıdır.
Yürüyüş gibi hafif egzersizler yapılabilir.Her gün belirli aralıklarla sol
yanına 45 dakika uzanarak isthirahat etmesi gelişme geriliği riski olan
bebeklerde doğum ağırlığını arttırdığı gösterilmiştir. Ayrıca her gün bir tane
bebek aspirini alınmasının preeklamsi riskini azalttığı düşünülmektedir.
TEDAVİ:
Hafif tansiyonu olan gebeliklerde genellikle diet ve hafif egzersiz yeterli
olmaktadır.Önceden tansiyon ilacı kullanan hastalarda bazı ilaçların gebelik ve
emzirme dönemi boyunca tehlikeli -olması nedeniyle ilaç ve doz değişimi
yapılabilir.
GEBELİK VE MYOMLAR
Myomlar uterus kasından kaynaklanan, kanserleşme olasılığı oldukça düşük olan ve
bu nedenle "iyi huylu" olarak kabul edilen kitlelerdir. Kadınlarda oldukça sık
olarak görülürler ve bu nedenle de gebelik döneminde de sık rastlanırlar. 100
anne adayından dördünde ultrasonda en az bir adet myom saptanabilir. Myomlar
özellikle ilk gebeliğini yaşayan anne adaylarında daha sık gözlenir. Genellikle
bir adet olmalarına karşın daha fazla sayıda da olabilirler. Anne adayının yaşı
ilerledikçe gebelikte myom görülme olasılığı da artar.
Myomlar uterusta rahim iç tabakasıyla yakın komşulukta olabilirler (submüköz
tip), tümüyle uterus kası içinde yerleşmiş olabilir (intramural tip), ya da
tümüyle uterusun dış yüzeyinde yerleşmiş olabilirler (subseröz tip).
Myomlar ender durumlarda gebe kalamama nedeni olabilecekleri gibi, daha çok
gebelik esnasında ortaya çıkması muhtemel sorunlar açısından önemlidirler ve
myomu olduğu bilinen bir anne adayının daha yakın takibi gerekir.
Tanı gebe olunmayan dönemde yapılan bir ultrasonda konulabileceği gibi sıklıkla
birinci trimesterde yapılan rutin ultrasonda konur. Özellikle arka duvar
yerleşimli myomların gebeliğin daha ileri dönemlerinde tanınması zordur.
Myomların gebelikte ortaya çıkardığı riskler nelerdir?
Gebelikte myomların ortaya çıkardığı riskler ön planda uterus içinde bulunduğu
bölgeye, ikinci planda myomun büyüklük ve sayısına bağlıdır.
Özellikle submüköz veya intramural yerleşimli olanlar tekrarlayan düşüklere,
erken doğum tehdidine, fetusun normal yerleşimi olan başaşağı dışında anormal
bir pozisyonda yerleşmesine, plasentanın erken ayrılmasına (ablasyo), uterusun
kasılmasını engelleyerek doğum sonrası kanamaya neden olabilirler. Yukarıda
sayılan durumların çoğu sezaryen ile doğum gerektirdiğinden myomu olan anne
adaylarında sezaryenle doğum olasılığı artar.
Myomlar östrojen hormonuna bağlı olarak gelişme gösterdiklerinden gebelikte
artan östrojen salgısının etkisiyle büyümeye eğilimlidirler. Özellikle ilk tanı
konulduğunda 6 cm. ve daha büyük olan myomlar gebelikte daha çok büyüme eğilimi
gösterirler.
Bazen hızlı büyüme neticesinde myom yeterince beslenemediğinden dolaşımı aksar
ve myomda dejenerasyon ("bozulma") denen durum ortaya çıkar. Bu durum kendini
karında ve özellikle de myomun bulunduğu bölgede ağrı şeklinde belli eder. Bu
ağrı bazı durumlarda apandisit, plasentanın erken ayrılması ve erken doğum
tehdidi gibi durumlarla karışabilir.
Myomda dejenerasyon en sık 20-22. haftalar arasında görülür ve doğum eyleminin
başlamasına neden olabilir.
Gebelik öncesinde myom tanısı konması durumunda ne yapılır?
Gebelik döneminde en sık sorun yaratan myomlar submüköz nitelikli olanlar
olduğundan bu tür myomlar saptandıklarında genellikle gebe kalınmadan cerrahi
yolla çıkarılması tercih edilir. Bunun için histeroskopi (vajinadan ulaşım) ya
da açık cerrahi (karın yolundan ulaşım) uygulanabilir.
İntramural ya da subseröz olanlar arasından ise özellikle kanama ve diğer ciddi
belirtilere neden olanlar ve büyük çaplı olanlar çıkarılmalıdır. Myom
çıkarılması için uygulanan operasyonlar ameliyat sonrası yapışıklık ve buna
bağlı olarak da tüplerde tıkanıklığa yol açabileceklerinden gebelik öncesi
dönemde myom operasyonu yapma kararı verilirken çok dikkatli olunur.
Daha önceki bir gebelikte myoma bağlı olarak ortaya çıktığı düşünülen bir
durumun varlığında (önceki gebelikte başka nedene bağlanamayan erken doğum,
plasentanın erken ayrılması gibi), yeni bir gebelik öncesinde myomun çıkarılması
uygundur.
Gebelikte myom tanısı konduğunda ne yapılır?
Gebelik döneminde myom tanısı konmuş anne adayları tüm gebelik boyunca daha
yakından takip edilir. Myomu olan anne adayının her karın ağrısı şikayetini
mutlaka doktoruna bildirmesi gerekir. Myoma bağlı oluşabilecek istenmeyen
durumların bebek ve anne adayına en az zarar verecek şekilde tedavi edilebilmesi
açısından anne adayının bu konuda duyarlı olması önemlidir.
Gebelikte myoma bağlı olarak oluşan en sık istenmeyen durum dejenerasyon ("bozulma")
ve buna bağlı olarak oluşan ağrıdır. Bu, yaklaşık %10 oranında gözlenir. Diğer
ağrı nedenleri (apandisit, plasentanın erken ayrılması (ablasyo), erken doğum
tehdidi gibi) de araştırıldıktan sonra, dejenerasyona bağlı olduğu düşünülen
ağrı, ağrı kesici ile tedavi edilir. Bölgesel ısı ya da buz tatbiki de yardımcı
olur.
Devam eden bir gebelikte myom çıkarma operasyonları çok ender olarak
uygulanırlar. Doğum kanalını tıkayan ya da uterusun kasılmasını engelleyerek
eylemi yavaşlatan myomların varlığında sezaryen gerekir, sezaryen esnasında
myomun alt segmenti kapattığı gözlendiğinde bebek rutin olarak uygulanan yatay
kesiyle değil klasik uterus insizyonuyla (dikey kesiyle) çıkarılır.
Daha önceden myom operasyonu geçirmiş tüm anne adaylarında özellikle çok
şiddetli ağrı ve diğer bulguların varlığında düşük bir olasılık olsa da uterus
rüptürü (uterusun yırtılması) de ayırıcı tanıda düşünülmelidir.
Sezaryen operasyonu esnasında myom çıkarılması aşırı kanamaya neden
olabileceğinden tercih edilmez.
Daha önce myomektomi operasyonu (myom çıkarılması) geçirmiş anne adaylarında
doğum şekli nasıl olmalıdır?
Operasyon esnasında uterusun iç tabakası hasar görmüşse normal doğumda oluşan
uterus kasılmalarında uterusun yırtılma riski söz konusu olabileceğinden
sezaryen ile doğum tercih edilir. Diğer durumlarda anne adayı normal doğum
yapabilir, ancak uterusta yırtılma düşündüren en ufak bir bulguda bile sezaryene
dönülebileceğini bilmelidir.
MİDE YANMASI VE SİNDİRİM GÜÇLÜĞÜ
Her ne kadar sindirim güçlüğünüzün nedeni gebeliğiniz öncesi sindirim güçlüğü
nedeni ile aynı olsa da gebelikte eklenen bazı etmenler rahatsızlığı
etkileyebilir. Gebeliğin erken dönemlerinde vücudunuz fazla miktarda östrojen ve
progesteron salgılar. Bu hormonlar mide bağırsak sistemini de içine alan birçok
yerdeki düz kasları gevşetmektedir. Sonuç olarak yiyecekler şişkinliğe ve
sindirim güçlüğüne yol açacak biçiminde yavaş hareket ederler. Sizin için
rahatsız edici olabilir. Ancak bu yavaş emilim bebeğiniz için besinlerin daha
yavaş ve iyi emilmesini, kana geçmesini, plasentaya ve oradan da doğrudan
bebeğin sistemine geçmesini sağlar. Siz mide-bağırsak sisteminizle ilgili ağrı
çekerken bebeğiniz bunları hissetmeyecektir. En azından bu rahatsızlık doğru
şeyleri yemenizi engellemeye başlayana dek.
Mide ile yemek borusu arasındaki kas halkası mide özsuyunun, yiyeceklerin geri
yemek borusuna geçmesini önler. Bu kas halkasının gevşemesi nedeniyle mide
özsuyu yemek borusuna geçer. Mide asitleri duyarlı yemek borusuna geçer. Mide
asitleri duyarlı yemek borusu dokusunu tahriş eder ve kalbin bulunduğu hizada
yanma hissedilir. Bu nedenle bu yanmaya "yürek yanması" da denir ama kalple
hiçbir ilgisi yoktur. Son altı ayda sorun rahim büyüyüp mideye baskı yapması ile
artabilir.
Hamsızlığın olmadığı bir 9 ay geçirmek olanaksız gibi bir şeydir. Bu gebeliğin
hoş olmayan yanlarından biridir. Önlemenin ya da azaltmanın bazı yöntemleri
vardır.
Çok kilo almaktan kaçının. Fazla kilo mideye olan basıncı arttırır.
Bel ve karın bölgenizi sıkan giysiler giymeyin.
Üç büyük öğün yerine birden fazla küçük öğün yemeye çalışın.
Yavaş, küçük lokmalar halinde ve çok çiğneyerek yiyin.
Midenizi rahatsız edecek yiyeceklerden uzak durun. Bunlar arasında acı, bol
baharatlı, kızartılmış, yağlı yiyecekler, işlemlerden geçmiş etler (salam,
sosis, sucuk vb), çikolata, kahve, alkol, karbonatlı içecekler sayılabilir.
Sigara içmeyin
Belinizi bükerek eğilmek yerinize dizinizi bükün.
Başınız 15 cm. yükseltilmiş biçimde uyuyun.
Eğer bütün bunlar başarısız olursa hekiminize başvurun. Size düşük sodyum içeren
antiasidler önerilebilir. Fazla miktarda sodyum ya da sodyum bikarbonat içeren
ilaçlardan uzak durun.
PLASENTA PREVIA
Plasenta bebek ile anne arasındaki besin ve oksijen transferini sağlayan
gebeliğin devamı açısından hayati bir organdır. Plasentanın bebeğin doğum yolu
üzerine yerleşmesine plasenta previa denir.
Gebeliğin henüz başında gebelik ürününü oluşturan hücre topluluğundan plasentayı
oluşturmak üzere bir yapı ayrışır ve bu yapı anne rahminin iç yüzeyine yerleşir.
Bu yerleşim rast geledir. Gebeliğin ilk 3 ayında plasenta rahim çıkışına (serviks
uteri) doğru yerleşmiş olsa da gebelik ve dolayısı ile rahim büyüdükçe plasenta
serviksi kapatmayacak şekilde yukarı çekilir. Ancak bazı gebeliklerde plasenta
serviksi kapatmaya devam eder ve bu durumda plasenta previa tanısı konur.
Meydana geldiğinde özellikle ciddi kanamalarla gebeliği komplike hale getirir ve
çoğunlukla gebelik erken sonlandırılmak zorunda kalınır.
Risk faktörleri nelerdir?
Annenin 35 yaş üzerinde olması
Daha önce çok sayıda düşük veya küretaj geçirmiş olmak
Çoğul gebelik olması
Daha önce rahim ameliyatı geçirmiş olmak
Daha önceden plasenta previalı gebelik geçirmek
Plasenta previa da yakınmalar nelerdir?
İlk bulgusu lekelenme tarzında açık kırmızı vaginal kanamadır. Bu kanama
şiddetli de olabilir. Kanama sırasında rahimde kasılma olmaması ve hastanın ağrı
hissetmemesi plasenta previa için karakteristik bulgulardır. Ancak bazen
beraberinde doğum sancısı şeklinde ağrılar görülür.
Tanı nasıl konur?
Ultrason, plasenta da dahil olmak üzere rahim içi yapıların incelenmesinde
önemlidir. Ultrason ile bebeğin plasentasının yerleşim yeri saptanır. Plasenta
rahim ağzına yerleşmişse tanı plasenta previadır. Plasenta rahim ağzını (serviks)
tamamiyle kapatmışsa Total, kısmi olarak kapatmışsa Parsiyel Plasenta previa
olarak adlandırılır. Ultrason ile previa tanısı konan gebeye vaginal yolla
steril spekulum muayenesi yapılarak vaginal kanamanın başka bir patolojiden olup
olmadığı kontrol edilir.
Tedavi
Tedavi tamamı ile gebenin vaginal kanama epizodlarının sıklığına ve kanama
miktarına bağlıdır. Burada bebeğin doğumuna ne kadar süre kaldığı da önemlidir.
Mümkün olduğunca doğum geciktirilerek bebeğin olgunlaşmasına fırsat tanınmaya
çalışılsa da çok şiddetli bir vaginal kanama da gebenin hayatı tehlikeye
gireceği için gebelik sonlandırılır.
Plasenta previa kanaması bebek olgunlaşmadan önce meydana gelmişse ve kanama
miktarı azsa bebeğin olgunlaşmasına izin verilir.
Vaginal kanaması olan hasta hastaneye yatırılarak izleme alınır. Plasenta
previadaki kanama annenin hayatını tehlikeye sokabildiği gibi daha az miktardaki
kanamalar annede kansızlığa neden olacaktır. Bu nedenle tanı konar konmaz tam
kan sayımı yapılır. Varsa annedeki aneminin düzeyi saptanır. Anemiyi tedavi
etmek için kan yapıcı demir ilaçlarına başlanır. Eğer kansızlık ilaç tedavisi
ile düzeltilemeyecek boyutta ise kan transfüzyonu zorunludur. Kan transfüzyonu
ile annenin hemoglobini en az 10 gr/dl seviyesine yükseltilir.
Annenin fiziksel aktivitesi de plasentadan kanamayı başlatabilmektedir. Bu
nedenle hastanın fiziksel aktivitesi kısıtlanarak yatak istirahatine alınır.
Rahim kasılmaları erken doğum eylemini ve dolayısı ile kanamayı başlatacağından
önlem olarak doğum eylemini baskılayıcı (tokolitik) tedaviye başlanır. Bu
şekilde hastanede durumu stabil hale gelinceye kadar izlenen hasta bebek
olgunlaşması henüz tamamlanmamışsa evinde yatak istirahatine devam etmek
şartıyla taburcu edilebilir. Bu arada doktorun uygun göreceği sıklıkta takiplere
devam edilir.
Cinsel ilişki de kanamayı başlatabileceğinden plasenta previalı hastalarda
yasaklanır.
Takipler sırasında bebek olgunlaşması tamamlandığında veya vaginal kanama ciddi
boyutlara ulaştığında doğuma karar verilir
Plasenta previa da doğum genellikle sezaryen ile olur. Ancak plasenta tam değil
de kısmi olarak rahim ağzına yerleşmişse vaginal doğumda denenebilir.
PLASENTANIN ZAMANSIZ AYRILMASI
Rahim içindeki bebek ile anne arasındaki besin ve oksijen transferini sağlayan
plasentanın, bebeğin doğumundan önce rahim duvarından ayrılmasıdır. Ablatio
plasenta, dekolman plasenta, plasental ablasyon da denir. Yaklaşık 90-200
doğumda bir görülür ve oluştuğunda anne ve bebek açısından hayati riskler taşır.
Oluş mekanizması nasıldır?
Normal doğum eyleminde bebek doğuncaya kadar plasenta yerinden ayrılmaz. Ablasyo
plasentada bir şekilde plasenta ile rahim duvarı arasında kanama olur. Kanama
devam ederken plasenta ile rahim duvarını birbirinden ayırır. Annede kanamaya
bağlı olarak dolaşımsal sorunlar oluşur. Bebek, anne tarafından plasenta
aracılığı ile karşılanan beslenme ve oksijenlenmesi bozulduğu için dakikalar
içersinde kötüleşir.
Kimlerde olur?
Hiçbir risk faktörü bulunmayan gebelikler de dahil kimde ne zaman oluşacağı
belli olmayan bir durumdur. Ama bazı durmlarda ablasyo riski artmıştır.
Gestasyonel(gebeliğe bağlı) hipertansiyon
Daha önceki gebelikte ablasyo olması
Kronik hipertansiyon
İleri anne yaşı
Fazla doğum yapmış olmak
Diyabet(şeker hastalığı)
Sigara içimi
Karın bölgesine şiddetli travma
Hızlı bir şekilde amniyotik sıvının boşalması(gebelik kesesinin kendiliğinden
veya doktor tarafından açılması esnasında)
Hastalık yakınmaları ve bulgular nelerdir?
Ablasyo plasentanın bulguları ayrılan plasenta dokusunun miktarına bağlıdır.
Sözgelimi plasentadaki ayrılma miktarı %30'u aşmamışsa herhangi bir bulgu
olmayabilir.
Genellikle;
Vaginal kanama
Rahimde sertleşme ve hassasiyet
Şiddetli karın ağrısı
Bebek kalp seslerinde yavaşlama (bradikardi),
Annede hipotansiyon ve şok bulguları ablasyo plasentada gözlenen hasta
yakınmalarıdır.
Tanı nasıl konur?
Ablasyo plasenta tanısı genel olarak hasta bulgularına dayalıdır. Şiddetli karın
ağrısı ile birlikte koyu vişne çürüğü vaginal kanama olan hasta tipiktir. Ancak
yine de her hastada aynı bulgular olmayabilir. Yapılan ultrasonda plasenta
arkasındaki kan göllenmesi (hematom) izlenmesi ile tanı kesinleşir. Ablasyo
plasenta tanısı konmuş hastanın tam kan sayımı ile kan kaybının derecesi
saptanır. Ablasyolu hastanın pıhtılaşma mekanizmalarında olabilecek
değişiklikler de pıhtılaşma testleri ile kontrol edilir. Genel olarak pıhtılaşma
zamanı uzamıştır. Bebek kontrol edildiğinde orta derecede veya daha şiddetli
distres söz konusudur.
Takip ve tedavi
Ablasyo plasenta acil müdahale gerektiren bir gebelik hastalığıdır.. Bebek ve
anne hayatı tehlike altındadır. Ablasyo tanısı konan hasta hastanede takip
edilir. Annenin damar yolu açılarak damardan sıvı takviyesine başlanırken
hastadan hızlı bir şekilde gerekli olan laboratuar testleri istenerek (tam kan
sayımı, tam idrar tahlili, kanama ve pıhtılaşma zamanı, fibrinojen ve fibrin
yıkım ürünleri) hastalığın şiddeti ve annenin durumu değerlendirilir. En az iki
ünite kan istemi yapılır ve ihtiyaç halinde kullanılmak üzere hazırda bekletilir.
Annede bir iç kanama olduğu için takip eden süreçte şok gelişebilir. Bu nedenle
annenin yaşamsal verileri, sözgelimi tansiyon, nabız ve saatlik idrar çıkışı
sıkı bir şekilde takibe alınır. Aynı şekilde bebeğin anne karnındaki durumu
fetal monitör ile değerlendirilir. Bebek kalp atımlarından bebeğin durumu
izlenir.
Gebeliğin sonlandırılması anne ve bebeğin sağlık durumlarına göre planlanır.
Genellikle gebelik acil sezaryenle sonlandırılır. Nadiren, bebek ve annenin
durumu iyiyse, ablasyo miktarı çok az ve kanama durmuşsa ve doğum ağrıları yoksa
herhangi bir şey yapılmadan izlemde tutulur. Bebek ve anne iyi, doğum sancıları
varsa normal doğum denenebilir. Ablasyo plasentada, erken tanı ve uygun müdahale
ile hastalığın daha ciddi sonuçlara yol açmadan önlenmesi mümkün olacaktır.
Durumu ciddi olan ablasyo plasenta vakalarında sezaryen operasyonu da riskli
olabilir. Plasenta arkasına olan kanama sırasında vücuttaki tüm pıhtılaşma
ürünleri tüketilebilmektedir. Bu durumda sezaryende de kanama problemleri
sıklıkla görülebilmektedir. Bu nedenle gebelik sırasında olabilecek herhangi bir
vaginal kanamada geç kalmadan doktora başvurulmalıdır. Böylelikle tanı erken
konmakta ve vücutta hastalığın neden olduğu hasarlar oluşmadan gebelik
sonlandırılabilmektedir.
RAHİM AĞZI YETERSİZLİĞİ
Büyüyen rahim ve bebeğin baskısıyla rahim ağzının erken açılması olan bu sorun
100 gebelikten 12'sinde ortaya çıkar. İkinci üçay düşüklerinin % 20-25 'inden
sorumlu olduğu düşünülmektedir. Rahim ağzı yetersizliği nedenleri, rahim ağzının
genetik zayıflığı, annenin kendisinin ana karnındayken DES (dietil stilbestrol)'le
karşılaşmış olması, daha önceki doğumlar sırasında rahim ağzının yırtılması,
bölgeye cerrahi müdahale ya da lazer tedavisi yapılması, travmatik kürtaj ve
düşüklerdir. Rahimde birden çok bebek olması da rahim ağzı yetersizliğine yol
açabilir, ama aynı sorun bir sonraki gebelikte tek bebek de olsa yineleyebilir.
Rahim yetersizliği tanısı genellikle, belirgin rahim ya da vajinal kanama
olmaksızın, rahim ağzının ilerleyici olarak incelip silinmesi ve açılmasının
ardından gerçekleşen düşükle konulur. İdeal olan hekimin tanıyı düşük
gerçekleşmeden koyması ve gebeliği koruyacak önlemler almasıdır. Son zamanlarda
rahim ağzı yetersizliğine ultrasonla tanı koyma girişimleri umut vericidir.
Bir önceki gebeliğiniz ağzı yetersizliğe sona erdiyse, bunu hemen hekiminize
söyleyin. Yinelenmesini önlemek için 2. üç ayın başında (12.-16. haftalarda)
serklaj (rahim ağzına dikiş) uygulanır. Bu basit bir işlemdir, ultrasonla
gebelik doğrulandıktan sonra uygulanır. Cerrahi girişimden sonra yatakta
dinlenme uygulanır, ardından hastanın tuvalete gitmesine, 24 saat sonra da
normal faaliyetine dönmesine izin verilir. Gebelik sürecinde cinsel ilişki
yasaklanabilir. Sık sık hekim kontrolü gerekebilir. Nadiren tam ve sürekli
yatakta dinlenme ya da "peser" denilen dikiş ve yerine rahmi destekleyen özel
olarak tasarlanmış bir düzenek kullanılabilir. Önceden düşük olmasa da ultrason
veya vajinal muayeneyle de rahim ağzı yetersizliği tanısı konulabilir.
Dikişlerin ne zaman alınacağı ya da alınıp alınmayacağı, kısmen hekiminin
seçimine, kısmen de dikişin türüne bağlıdır. Siz ikinci ya da üçüncü üçayın
başlarında şu belirtilere karşı alarmda olun: alt karında basınç, alışılmadık
sıklıkta idrar gitmek ya da vajinada kitle hissi. Bunlardan herhangi birini
hissederseniz hemen hekiminizi arayın ya da acil birimine başvurun .
RH UYUŞMAZLIĞI
Her insan kalıtsal olarak ya Rh pozitif (Baskın Rh etmeni) ya da negatiftir (Rh
etmeni yoktur). Tüm gebelere erken dönemde kan grubu ve Rh etmeni tayini
yapılır. Rh (+) ise (% 85'i öyledir) ya da hem eşi hem kendisi Rh (-) ise sorun
yoktur. Ama kendisi Rh (-), eşi Rh (+) ise gebe kadın Rh uyuşmazlığı sorunlarına
adaydır. Gebeliği dikkate, tıbbi gözetim altında izlenmelidir.
Annenizin çocuk doğurduğu dönemde Rh uyuşmazlığı sorunu henüz çözülmemişti. Ama
birçok tıbbi ilerleme sayesinde, bu nedenle çocuğunuzu yitirme kaygılarınız
yersizdir.
Hepsinden önce bu ilk gebeliğinizse, bebeğiniz için hemen hiç tehlike yoktur.
Sorun, etmenini babasından kalıtımla almış bebeğin doğumu sırasında (düşük ya da
kürtaj sırasında da olabilir) Rh (+) kanın, Rh (-) olan annenin dolaşım
sistemine girmesiyle başlar. Annenin bağışıklık sistemi bu "yabancı" maddeye
karşı antikor oluşturur. Bu antikorlar bir başka Rh (+) bebeğe gebe kalana dek
zararsızdır. Böyle bir durumda antikorlar plasentayı geçerek bebeğin
alyuvarlarına dek zararsızdır. Böyle durumda antikorlar plasentayı geçerek
bebeğin alyuvarlarına (kırmızı kan hücrelerine) saldırırlar ve bebekte, annenin
antikor düzeyi yüksekse ciddi kansızlığa yol açarlar. İlk gebelikte bu
antikorlar çok nadir durumlarda oluşur, bunun için plasentadan bebeğin kanının
geriye doğru annenin kan dolaşımına girmesi gerekir.
Günümüzde Rh uyuşmazlığında bebeği korumanın yolu, Rh antikorları oluşumunu
önlemektir. 28 haftada karında antikor olmayan Rh (-) anne adayına bir doz Rh
immünglobülin verilir. Bebek Rh (+) ise, ikinci doz doğumdan 72 saat sonra
verilir. (Bu doz aşı düşük, kürtaj, amniyosentez ya da gebelikte kanama olursa
da yapılır.)
Testler gebe kadında daha önceden Rh antikorları geliştiğini gösteriyorsa
bebeğin kan grubunu belirtmek için amniyosentez yapılabilir. Bebek Rh (+) ise,
yani anneyle uyuşmuyorsa annedeki antikor düzeyleri düzenli olarak ölçülür.
Düzeyleri tehlikeli ölçüde yükselirse, bebeğin durumunu değerlendirmek için
testler yapılır. Bebeğin durumu tehlikedeyse, Rh (-) kan nakli gerekebilir. Rh
uyuşmazlığı ciddiyse ki nadirdir, bebek rahim içindeyken kan nakli yapılır.
Çoğunlukla doğumdan hemen sonraya dek beklenebilir. Hafif olgularda antikor
düzeyleri düşüktür ve kan nakli gerekmez. Ama hekimin doğumdan sonra gerekli
olma olasılığına karşı hazırlıklı olması gerekir.
Rh immünglobülin kullanımı Rh uyuşmazlığı olan gebeliklerde kan nakli
gerekliliğini
SABAH BULANTI VE KUSMALARI
Sabah bulantıları (aslında bu terim yanlıştır, çünkü yalnızca sabahları değil
öğle,akşam ya da tüm gün bulantı olabilir) nadiren, gelişmekte olan bebeğe zarar
verecek düzeyde bir beslenme yetersizliğine yol açar. Gebe kadınların bazıları
ikinci üçaya kadar bu sorunu yaşamaz; ya da küçük bir bölümü, özellikle de ikiz
bebek bekleyen gebeler neredeyse dokuz ay buyunca yaşarken, gebelerin büyük
çoğunluğu için sabah bulantılarının en iyi yani ise, tıpkı diğer gebelik
belirtilerinde olduğu gibi hormonlarınızın görevlerini yaptığının bir göstergesi
olmasıdır.
Sabah bulantılarına neden olan şey nedir ? bunun yanıtı kesin olarak
bilinmemektedir ancak bu konuda çok sayıda arsayım bulunmaktadır. Bulantı ve
kusma merkezlerinin beyinde olduğu bilinmektedir. Beyindeki bu merkezin gebelik
döneminde aşırı uyarıldığına ilişki çok sayıda bedensel neden ortaya atılmıştır.
Gebeliğin ilk üç ayı içerisinde kanda gebelik hormonu olan hCG'nin yüksek
düzeyde bulunması, rahim kaslarının hızlı biçimde gerilmesi, sindirim
sistemindeki kas dokusunun gevşemesi, midede aşırı asit salınımı ve kokulara
karşı duyarlılık artışı ileri sürülen tahmini nedenlerin bir bölümüdür.
Gebelerin tümünde sabah bulantıları görülmez, görülenlerde ise aynı şiddette
olmaz. Kimi bu sorunu gelip geçici, hafif bir bulantı şeklinde yaşarken, kimleri
bir gün içerisinde defalarca kusabilirler. Olasılıkla kişile rarası bu
farklılığa neden olan birçok etken vardır : Hormon düzeyleri. Hormonların kanda
çok yükselmesi (örneğin çoğul gebeliklerde) sabah bulantısı ve kusmalarını
arttırabilirken, düşük düzeyde seyretmesi azaltılabilir. Beyindeki bulantı ve
kusma merkezinin hormonlara ve gebelikteki diğer tetikleyici etmenlere verdiği
yanıt. Bu yanıt kadının sabah bulantı ve kusmalarını yaşayıp yaşamayacağını ya
da ne ölçüde yaşayacağını belirleyecektir. Beyindeki bulantı ve kusma merkezi
çok duyarlı ola bir kadın (örneğin deniz tutan kadınlar) gebelik döneminde
olasılıkla sabah bulantı ve kusmalarını daha şiddetli yaşayacaklardır. Stres
düzeyleri. Her türlü stresin mide yakınmalarına neden olabileceği bilinmektedir.
Bu nedenle stresin gebelerde sindirim sistemi ile ilgili belirtileri ortaya
çıkarması ya da şiddetini attırması şaşırtıcı olmamalıdır. Yorgunluk. Bedensel
ya da zihinsel yorgunluk da bu sorunu yaşama riskini artırmaktadır ( Ayrıca
şiddetli sabah bulantı ve kusmaları da yorgunluğu artırabilir).
İlk gebeliğini yaşayan kadınlarda sabah bulantı ve kusmalarının daha sık olarak
görülmesi ve daha şiddetli biçimde seyretmesi bu sorunun hem bedensel hem de
psikolojik boyutları olduğu savını destekler niteliktedir. Bedensel olarak; ilk
gebeliğini yaşayan kadınların bedeni, hormonların ve gebelik sürecinin yarattığı
başka değişikliklere karşın, daha önce gebelik deneyimi yaşamış bir kadının
bedenine oranla daha duyarlı olacaktır. Psikolojik olarak ise; ilk gebeliğini
yaşayan kadınlarda midelerine vurabilecek sıkıntı ve korkular daha fazladır, öte
yandan dikkate alınması gereken başka bir etken de çocuğu olan gebelerin
mideleriyle ya da bulantılarıyla uğraşmayacak kadar meşgul oldukları gerçeğidir.
Nedeni ne olursa olsun, sabah bulantıları bunu yaşayan gebeler için çok
rahatsızlık verici bir durumdur ve bu dönem boyunca eşinin, ailesinin ya da
doktorunun yakın desteğine gereksinimi vardır. Ne yazık ki sabah bulantılarının
tedavisi konusunda uzmanlar, bu sorunun nedenine yönelik ortaya
koyabildiklerinden daha azını ortaya koyabilmektedirler. Buna karşın uzmanlar,
belirtilerin şiddetini azaltmak ve etkilerini en aza indirmek için bazı yollar
önermektedirler. Aşağıdaki önerileri okuyarak sizin için uygun olanları seçin :
Protein ve karbonhidrat açısından zengin bir beslenme diyeti uygulayın. Böylece
çevre koşulları içinde olabildiğince iyi beslenmiş de olacaksınız.
Özellikle kusma yoluyla sıvı kaybediyorsanız, bol miktarda sıvı almalısınız.
Mideniz rahatsız olduğu dönemlerde katı besinlere oranla sıvı besinleri daha
rahat alabiliyorsanız beslenmenizi bu yolla sağlayın. El altında milk-shake'ler,
meyve ya da sebze suları, çorbalar ya da et suları gibi sıvı besinleri
bulundurmaya çalışın. Eğer sürekli sıvı besinle beslenmenin midenizi
bulandıracağını düşünüyorsanız o zaman bol sulu katı besinleri tercih
edebilirsiniz (turunçgiller, kavun, lahana gibi). Bazı kadınlar, aynı öğünde hem
sıvı hem katı gıda ile beslenmenin sindirim sistemlerini yorduğunu
belirtmektedirler. Eğer siz de benzer bir sorunla karşı karşıya olduğunuzu
düşünüyorsanız, sıvı besinleri öğün araları almaya çalışın.
Bulantı ve kusmalar nedeniyle alamadığınız vitaminlerin eksikliğini gidermek
için vitamin desteği almalısınız. Ancak vitaminleri gün içinde tek bir kerede ve
kusmalar nedeniyle tekrar çıkarma olasılığınızın en düşük olduğu zamanda örneğin
geceleri yatmadan önce içmeniz daha uygun olur. Bazı kadınlarda bulantı
yakınmalarını azalttığı bilindiğinden hekiminiz size günde 50 mg. kadar B6
vitamini önerilebilir. Hekiminiz önermediği sürece sabah bulantı ve kusmalarınız
için asla herhangi bir ilaç almayın. Sabah bulantı ve kusmalarınız için ilaç
kullanımı, ancak bu durumun ciddi boyutlara vardığı, sizin ve bebeğinizin
beslenmesinin ciddi biçimde etkilenmeye aşladığı durumlarda söz konusu olabilir.
Midenizi bulandıracak görüntü, koku ve atlardan uzak durmalısınız. Kendinizi
fazla zorlamayın, örneğin eşinize soğan ya da sos hazırlamak uğruna midenizi
altüst etmeyin. Ya da hastalarınıza yol açacak, midenizi bozacak yiyecekleri
yemek için kendinizi zorlamayın. Günlük menünüzde ağırlık vereceğiniz
yiyeceklerin seçiminde bırakın gözleriniz, burnunuz ve diliniz size yol
göstersin. Canınız tatlı yemek istiyorsa yalnızca tatlı yiyecekleri tercih edin.
Akşam yemeğinde protein ya da A vitamini gereksiniminizi tavuk eti ya da
karalahana yerine şeftali ya da meyveli keklerden sağlayabilirsiniz. Ya da tuzlu
yiyecekleri tercih ediyorsanız sabah kahvaltısında portakal suyu ya da reçel
yerine domates ve peynirli bir sandviç yiyebilirsiniz.
Sabah bulantılarını artırdığı bilinen sigara dumanından kaçının.
Acıkmayı beklemeden, sık sık yemek yiyin. Çünkü mideniz boş kaldığında, mide
içinde üretilen asit mide iç çeperini uyararak bulantıya yol açabilir. Öğünler
arası sürenin uzaması durumunda kan şekerinde düşmeler olabilir; bu nedenle bir
gün içerisinde üç ana öğün yerine daha hafif altı öğünü tercih etmek akıllıca
olacaktır. Yanımızda kraker, kuruyemiş gibi besleyici gıdalar bulundurmalısınız.
Bulantı nöbetlerinde önce yemek yemeye çalışın. Bu olası bir bulantıyı
önleyebilir ya da şiddetini azaltabilir.
Yatakta da yiyebilirsiniz. Gece midenizin boş kalmasını ya da kan şekerinizin
düşmesini engellemek için uyumadan önce protein ve karbonhidrattan zengin bir
araştırma örneğin bir bardak süt ve bir dilim kepekli ekmek iyi olur. Yine
sabahları yataktan kalkmadan 20 dakika önce biraz kraker, galeta ya da bir avuç
kuru üzüm yiyin. Bu tür gıdaları yatağınızın başucunda bulundurun, böylece
gecenin bir yarısı açıkla uyandığınızda yatağınızdan kalmak zorunda kalmazsınız.
Biraz daha fazla uyku ve dinlenme için zaman ayırın. Çünkü gerek bedensel
gerekse duygusal yorgunluk bulantıyı artırabilir.
Sabahları yavaş hareket edin. Çünkü hızlı hareket etmek bulantıya yol açabilir.
Yataktan hemen fırlayarak işlerinize koyulmak yerine krakerlerinizi yiyerek 20
dakika kadar yatakta zaman geçirin. Sonra yavaşça kalkın ve besleyici bir
kahvaltı yapmak üzere hazırlanın. Eğer başka çocuklarınız varsa bu size
olanaksız gibi görünebilir. Ancak bu durumda onlardan erke kalkıp kendinize
zaman ayırabilir ya da eşinizin sabahları onlarla ilgilenmesini
sağlayabilirsiniz.
Gerek yemeklerden gerekse kustuktan sonra midenizi bulandırmayacak bir diş
macunu ile dişlerinizi fırçalamayı ya da ağzınızı çalkalamayı ihmal etmeyin. (Uygun
çalkalama sıvısını hekiminize ve diş hekiminize danışarak saptayınız). Bu hem
ağzınızın içinin ferah kalmasını ve bulantılarınızın azalmasını sağlayacak hem
de diş sağlığınızın korunmasına yardımcı olacaktır.
Stresten olabildiğince uzak durun. Sabah bulantıları, evde ya da işte yoğun
stres altında kalan daha sık görülmektedir.
% 1'in altına düşürmüştür.
SARILIK
HEPATİT-B
Hepatit-B taşıyıcısı olduğunuzu bilmediğiniz, bunun bebeğinize zarar
vermeyeceğinden emin olmak için ilk adımdır. Bazı taşıyıcılardan (belirli bazı
antjenleri olanlar) doğan bebeklerde enfeksiyon riski yüksektir, doğumdan sonra
12 saat içinde Hepatit-B aşısı ve immünglobülin yapılması hemen her zaman
enfeksiyonu önler. Taşıyıcı olduğunuzu doktora söyleyin, bulaştırıcı olup
olmadığınızı saptamak için test yapılır ve gerekirse bebek de tedavi edilir.
SOĞUK ALGINLIĞINA YA DA GRİBE YAKALANMAK
Kadınların çoğu dokuz aylık gebelikleri döneminde hiç değilse bir kez soğuk
algınlığına veya gribe yakalanırlar; size çok rahatsızlık verici olsa da böyle
hafif bir hastalık gebeliğinizi etkilemeyecektir. Ne var ki bu hastalıklara
karşı kullanmaya alışkın olduğumuz soğuk algınlığı tabletleri ve antihistaminik
gibi ilaçlar gebeliğinizi etkileyebilir. Bu bakımdan hekim denetimi olmaksızın
ne bunları ne de aspirin veya yüksek dozda C vitamini alın. Çünkü böyle bir
durumda hangi tedavinin gebelikte uygun olacağını ve sizin durumunuzda en iyi
sonucu vereceğini, ancak hekiminiz söyleyebilir. Tabii bunların hiçbiri soğuk
algınlığınızı geçirmez ama bazıları belirtilerini hafifletebilir. Bu ilaçların
herhangi birinden birkaç doz aldıysanız hemen paniğe kapılmayın. Büyük
olasılıkla zarar görmemişsinizdir. Ama yinede endişeniz varsa hekiminize danışın.
Neyse ki en iyi soğuk algınlığı ve grip ilaçlarının bazıları siz ve bebeğiniz
için en güvenilir ilaçlardır:
Soğuk algınlığını,can sıkıcı bir bronşite ya da ikinci bir bulaşıcı hastalığa
yol açmadan başından önleyin. İlk aksırıkta yatağa girin ya da biraz daha
dinlenmenizi sağlayacak planlar yapın.
Yatarken yada uyurken nefes almayı kolaylaştırmak için başınızı hafifçe yüksek
tutun.
Soğuk algınlığı süresince aç kalmanız ne hastalığınıza nede bebeğe yarar sağlar.
Bu yüzden gerekirse kendinizi zorlayın ve iştahınız olsun olmasın Dengeli
Beslenme Diyetini sürdürün. Her gün turunçgillerden bir miktar yiyin ama tavsiye
olmadan C vitamini takviyesinden kaçının (gebeliğiniz için verilen reçetenin
dışında).
Bol miktarda sıvı alın. Ateş aksırıklar sürekli akan bir burun vücudunuzda sıvı
kaybına yol açar. Yatağınızın yanında bir termos dolusu sıcak greyfurt suyu veya
portakal şurubu (1 litre sıcak suya ½ fincan dondurulmuş, şekersiz meyve suyu)
bulundurun ve bunlardan hiç olmazsa saatte bir, 1 fincan için. Ayrıca Musevi
Penisilini de denilen "tavuk suyu çorba"yı deneyin. Tıbbi araştırmalar tavuk
çorbasının sadece kaybolan sıvıları yerine koymakla kalmayıp soğuk algınlığı
çekenleri rahatlattığını da ortaya koymuştur.
Ya bir nemlendirici ile ya da burnunuzun içine atomizörle sokacağınız tuzlu su
ile burun kanallarınızın nemli kalmasını sağlayın.
Boğazınız ağrıyor veya tırmalanıyorsa ya da öksürükten şikayetçiyseniz, 1 bardak
ılık suya 1 çay kaşığı tuz ekleyerek gargara yapın.
Ateşinizi doğal yollardan düşürün. Soğuk suyla duş alın ya da banyo yapın veya
ılık süngerle silinin, soğuk içecekler için ve yatakta hafif şeyler giyin. Eğer
ateşiniz 39 derece ya da üstündeyse derhal hekim çağırın.
Bilindiği gibi bağışıklık sistemi vücuda yabancı dokulara tepki göstererek
onları zararsız hale getirir. Bebek de vücut için yabancı bir dokudur, onun
zarar görmesini önlemek için bağışıklık sistemi biraz yavaşlar. Ne yazık ki bu
nedenle de gebelik sırasında yakalanılan soğuk algınlıkları daha uzun
sürmektedir. Eğer soğuk algınlığı veya grip yemek yemenize ya da uyumanıza engel
olacak kadar ciddiyse, sarımsı, yeşilimsi balgam çıkarıyorsanız ve
şikayetçiyseniz, 1 haftadan fazla sürecek olursa hekiminize haber verin. Ayrıca
gebeliğin son 3 ayı içinde gribe yakalanıp yatağa düşerseniz hekiminize haber
verin. Çünkü bu dönemde grip çok şiddetli rahatsızlıklara neden olur, prematüre
doğuma yol açabilir. Hem sizin hem de bebeğinizin güvenliği açısından ancak
reçeteyle alınabilen ilaçlar gerekebilir.
Hekim çağırmayı ihmal etmeyin ve gebelikte bütün ilaçlar zararlıdır diye
duyduğunuz için, ki değildir, hekimin verdiği ilaçları almayı reddetmeyin.
GEBELİK VE ŞEKER HASTALIĞI (DİYABET)
Diyabetik gebeler, anne ve çocuk sağlığı yönünden tehlikeli komplikasyonlara
aday vakalardır.
Diyabetik bir gebede bir çok maternal ve fetal sorun ortaya çıkabilir. Bunlar
sırasıyla;
1) Anne ölümü: Çok nadirdir ve gebeliklerinde takibi ve dolayısıyla tedavisi
yapılmamış gebelerde, genellikle beyin kanaması, preeklampsi veya şeker koması
nedeniyledir.
2) İntrauterin fetal ölüm (rahim içi bebek ölümü) : Uzun süreli diyabeti olan ve
göz, böbrek gibi organlarda diyabete bağlı damarsal hasar meydana gelmiş
diyabetli gebelerde bu risk yüksektir.
3) Düşük (Abortus): İlk trimesterde(1.,2. ve 3. aylar) kan şekeri kontrolü kötü
olan annelerde veya diyabete bağlı damarsal değişiklikler oluşmuş gebeliklerde
düşük yapma sıklığı artar.
4) Polihidramniyos çocuğun içinde bulunduğu amniyon sıvısının (rahim içi sıvı)
fazla olmasıdır ve diyabetli gebelerde %20 oranında görülür. Polihidramniyos
varsa bebek ölümü riski artar. (erken doğum), konjenital anomali riski
artmıştır.
5) Preeklampsi: Gebelikte tansiyon yüksekliği ile seyreden ciddi bir hastalıktır
ve diyabetik gebelerde daha yüksek oranda görülür.
6) Ablasyo Plasenta (plasentanın rahimden erken ayrılması) görülme sıklığı
artar.
7) Doğumsal anormallikler (Özellikle kalp anomalileri, kısa barsak sendromu)
döllenmeden önce ve bunu takip eden 3-6 hafta süresince kan şekeri kontrolü iyi
olmazsa konjenital anomali sıklığı 3 kat artar.
8) Yenidoğan ölümü: Risk normalin 3 katı fazladır. Özellikle hyalen membran
hastalığı (RDS=Respiratuar Distres Sendromu) nedeniyle ölüm sıktır.
9) Ölü doğum sıklığında artış olur. Nedeni plasentaya anne tarafından yeterli
kan getirilememesidir.
10) Lohusalıkta süt kesilmesi daha sık görülür.
11) Annede idrar yolu infeksiyonları (piyelonefrit, nefropati)
12) Kandidiazis: Mantar enfeksiyonları sık görülür.
Yeni doğanda sık görülen hastalıklar:
a)RDS: Surfaktan yapımının bebekteki aşırı insülin düzeyinden etkilenmesi
nedeniyle, solunum sisteminin işlevsel gelişimi olumsuz yönde etkilenir.(yeni
doğanın solunum sıkıntısı)
b) Makrozomi: 4000 gram üzerinde bebek doğumu sıktır. Buna bağlı doğum
komplikasyonlarında artış görülür (ağrı zaafı, bebek duruş/geliş anomalileri
gibi).
c) Yenidoğan hipoglisemisi (Kan şekeri düşüklüğü)
d) Hiperbilirubinemi (Uzamış yenidoğan sarılığı)
e) Hipokalsemi (Kan kalsiyum düşüklüğü)
Gestasyonel Diyabetin Anlaşılması
Gestasyonel diyabet, gebeliğin en sık görülen komplikasyonlarındandır (istenmeyen
etki). Genellikle gebeliğin ikinci yarısında görülür. Gebelikte, vücutta yüksek
oranlarda yapılan hormonların, insülin hormonunun işlevini bozduğundan ortaya
çıktığı düşünülmektedir.
Bazı kadınlar, gestasyonel diyabete adaydırlar:
30 yaş üzerindeki gebeler,
şişmanlar,
ailesinde diyabetli hastalar olanlar,
daha önce iri bebek doğuranlar veya
daha önce ölü doğum yapanlar bu riskli grubu oluşturur.
Amerikan Diyabet derneği, tüm gebelerde, gebeliğin 24-28. haftaları arasında
Gestasyonel Diyabet tarama testi yapılmasını önermektedir. Test, 50 gr. glükoz (bir
tür şeker) içeren bir sıvının alınmasından 1 saat sonra kan şeker seviyesinin
ölçülmesinden ibarettir. Eğer kan şekeri yüksek çıkarsa, glükoz tolerans testi
denilen, 100 gr. glükozun içilmesinden itibaren 1, 2 ve 3 saat sonra kan şeker
miktarının ölçüldüğü test yapılır. Eğer bir gebeye gestasyonel diyabet tanısı
konulursa, çoğunlukla (%85) diyet yeterli olmaktadır. Sadece %15 kadar olguda
insülin kullanılması gerekir. İnsülin kullanacak gebeler her gün evde basitçe
kullanabilecekleri aletler ile kan şekerlerini ve idrarlarındaki şeker
miktarlarını ölçerler. Doktorlarının önerilerine göre daha sonra insülinlerini
uygularlar.
TORCH
TOKSOPLAZMOZİS
Toxoplasma gondii parazitiyle temasa bağlı bir hastalıktır. Hastalık az pişmiş
enfeksiyonlu et yenmesiyle ya da enfekte olmuş kedi dışkısıyla temas yoluyla
alınır ya da enfekte olmuş hamile bir kadından bebeğine geçebilir. Hamileyseniz,
tahlil edilmemiş kedileri okşamayın ve sepetlerini boşaltmayın.
Üreme çağındaki Amerikalı kadınların yüzde 25 ila 45i semptomlar görülmediği
halde bu organızmayı taşımaktadır. Her 800 ila 1400 gebelikte 1 ceninin
toksoplazmozis taşıdığı tahmin edilmektedir. Toksoplazmozisin yolaçtığı
şikayetler yorgunluk ve kas ağrısıdır. Kendinizi grip gibi hissedebilirsiniz.
Bazı kadınlarda herhangi bir şikayet görülmez. Gebeliğin başlarında bir
toksoplazmozis testi yapılıp antikorları taşıdığınız saptanmadıysa hastalığın
olduğu söylenemez. Annedeki enfeksiyon ilaçla tedavi edilebilir.
Enfeksiyonu gebeliğin başlarında alırsanız, düşük yapabilirsiniz.
Toksoplazmozisle doğan bebeklerin çoğu, enfekte olmanın belirtilerini hemen
göstermezler ama birçok doktor yine de tedavi önerir. Ayrıca, bebeklerin çoğu
annenin enfeksiyonuna rağmen enfekte olmazlar. Enfekte olanlardan çoğunda
önemsiz şikayetler vardır. Ancak bir kaçında sonunda nörolojik sorunlar ve kısmi
körlük ortaya çıkar. Bu bebeklerin küçük bir yüzdesi bu hastalıktan ölür.
KIZAMIKÇIK(RUBELLA.)
Kızamıkçık, hafif bir çocukluk dönemi hastalıgıdır. Ancak, ergenlik çagındaki
gençleri ve yetiskinleri de etkileyebilir. Hastalık lenf bezlerinde sisme, eklem
agrısı ile yüzde ve boyunda iki üç gün süren döküntüye neden olur. Hasta her
zaman hızla ve tam olarak iyilesir.
Kızamıkçık, hasta olan kisinin öksürme ve aksırması sırasında çıkan tükürük
damlacıkları aracılıgıyla geçebilir.
Kızamıkçık, kadınların hamileliklerinin ilk 20 haftasında hastalıga
yakalanmaları durumunda çok tehlikelidir. Bu, bebekte ciddi olusum
bozukluklarına neden olabilir. Ísitme ve görme özürlülügü ile kalple ilgili
olusum bozuklukları ve zihinsel özürlülüge yolaçabilir.
Kızamıkçık çok bulasıcı bir hastalık olup, hamile kadınları ve bebeklerini
korumanın en uygun yolu, kadınların hamile kalmadan önce ası olmalarını saglamak
ve hastalıgın yayılmasını önlemek için tüm çocukları asılamaktır.
Dogurganlık yasında olan ve özellikle hamile kalmayı düsünen kadınların doktora
basvurmaları ve kızamıkçık kan testi yaptırmaları gerekir. Kan testi, baska bir
MMR asısının gerekip gerekmedigini gösterecektir. Bir diger MMR asısı
yapılmasının gerekmesi halinde, asının koruma sagladıgından emin olmak için,
asının ardından bir kan testi daha yapılmalıdır. Hamile olan veya iki ay içinde
hamile kalmayı planlayan kadınlara ası yapılmamalıdır. Kadınların her
hamilelikten önce, koruma düzeyinin halen yeterli olup olmadıgının belirlenmesi
için, kızamıkçık kan testi yaptırmaları önemlidir.
MMR 'nin Olası Yan Etkileri
MMR asısının yan etkileri, hastalıkların komplikasyonlarından çok daha az
sıklıkta görülmektedir. En yaygın yan etkiler, kisinin kendisini iyi
hissetmemesi, hafif ates ve muhtemelen asıdan sonra yaklasık altı ile onbir gün
süren döküntülerdir. Bu süre içinde döküntüleri olan kisiler hastalıgı
baskalarına bulastırmaz.
Ası olan kisilerde bazen, asının bilesimindeki kabakulak virüsü nedeniyle,
asıdan yaklasık üç hafta sonra tükürük bezlerinde hafif sisme görülebilir.
Beyin iltihabı gibi, asının en önemli yan etkisi çok ender olarak görülmekte ve
muhtemelen milyonda bir ya da daha az sıklıkta olusmaktadır.
Yaygın Yan Etkiler asagıdaki uygulamalarla azaltılabilir:
Fazla miktarda sıvı içilmesini saglama.
Fazla kalın giyinmeme.
Ası yapılan yere soguk, ıslak bir bez parçası koyma.
Herhangi bir rahatsızlıgı azaltmak için parasetamol alma (ya da çocugunuza verme)(yasa
göre uygun dozda vermeye dikkat ediniz).
Yan etkilerin ciddi olması veya geçmemesi ya da kaygı duymanız halinde,
doktorunuza ya da hastaneye gidiniz.
Aşı Öncesi Kontrol Listesi
Sizde ya da çocuğunuzda aşağıda belirtilen durumların olması halinde, aşı
olmadan önce bunları doktor ya da hemşireye iletiniz:
Son bir ay içinde başka bir aşı olunması.
Aşı yapılacağı gün hasta olunması.
Herhangi bir aşıya karşı ciddi yan etkilerin olması.
Herhangi bir ciddi alerjinin olması.
Herhangi bir tür steroid ilaç kullanılması (sözgelimi, kortizon gibi).
Son üç ay içinde gamaglobulin a. ısı veya kan nakli yapılması.
Bağışıklık sistemini zayıflatan bir hastalığın olması ya da tedavinin
uygulanması (sözgelimi, kan kanseri, kanser, HIV/AIDS, radyoterapi ya da
kemoterapi gibi).
Halen ara. tırmaları süren merkezi sinir sistemiyle ilgili bir hastalığın olması.
Hamile olmanız veya aşıdan sonra iki ay içinde hamile kalmayı planlamanız.
Aşının farklı bir şekilde yapılması gerekebileceğinden, yukarıda belirtilen
durumların doktor ya da hemşireye iletilmesi gerekir.
GEBELİK VE TİROİD BEZİ HASTALIKLARI
Gebelik, tiroid bezi hastalıkları açısından kritik ve bu yüzden de araştırılması
gereken bir dönemdir. Genç kadınların gebelik dönemlerinde guatr oluşumu ve
mevcut olan guatrın hızlı büyüdüğü ve daha belirgin hale geldiği bilinmektedir.
Bu olay iyot eksikliği olan coğrafi bölgelerde oldukça sıktır. Gebelik
dönemindeki kadınların iyot ihtiyaçları diğer genç insanlara göre çok daha
fazladır. Genellikle gebeler gebelik dönemlerinde çocuğa zarar verir
gerekçesiyle ilaç kullanmaktan kaçınırlar. Ancak iyot eksikliği durumlarında
gebelerin gereken iyot ihtiyaçları karşılanmalıdır. Bu yüzden bu durumdaki
gebelerin iyot tabletleri almaları gerekir. Şu unutulmamalıdır ki; iyot
eksikliği de çocukta zararlı etkilere neden olur.
Gebelerdeki iyot eksikliğinin nedeni ise artmış iyot kaybıdır. Kısmen çocuğa,
kısmen de idrarla iyot atılımının artmasına ve sonuçta iyot dağılım alanının
çoğalmasına bağlıdır. Gebelikte günlük iyot ihtiyacı ve gıdalarla alınan iyot
miktarı arasında mevcut olan fark iyot eksikliğinde daha da artmaktadır.
Gebelerde Guatr:
Yeni oluşan guatr veya var olan guatrın hızlı büyümesi genç ve gebe kadınlarda
sıktır. Nedeni ise günlük ihtiyaç ile günlük alınan iyot miktarı arasındaki
farkın artmasıdır. Tiroid bezinin uyum mekanizmasından dolayı guatr oluşur.
İyot eksikliğinin fazla olduğu 2. gebelik haftasında çocukta guatr oluşma riski
vardır. Buna yenidoğan guatr'ı denir. Bu hastalıkta iyot eksikliğinin olduğu
coğrafi bölgelerde sık görülür. Gebe kadınların bu iyot ihtiyaçlarını
karşılayabilmeleri için iyotlu tuz tüketimi önerilmez. Çünkü çok yüksek
miktarlarda iyotlu tuz almaları gerekir. Bu da gebelerde yüksek tansiyon gelişme
ve ödem oluşma riskini arttırmaktadır. Bu yüzden de gebeler günlük 200
mikrogram'lık tabletler halinde iyot almalıdırlar. Bu tedavi sayesinde annede
yeni guatr oluşumu ve var olan guatrın büyümesi önlenir. Ayrıca çocuktaki iyot
eksikliği de giderilip yenidoğan guatr oluşumu engellenir.
Genç kadınlarda gebe kaldıkları sırada guatrları mevcutsa bu tedavi guatrlarının
büyümesini engelleyemez. Bu yüzden de bu hastalar da tiroid hormonu preparatları
kullanılmalıdır. Bu tedavinin çocuğa hiçbir yan etkisi ve zararı yoktur. Çünkü
tiroid hormonları plasentadan geçemez.
Sonuç olarak guatrsız gebelerde mutlaka iyot tedavisi uygulanmalı, guatrlı
gebelerde ise buna ek olarak tiroid hormon tedavisi de uygulanmalıdır. Bu tedavi
çocuğa zarar yerine fayda getirir. Eğer tedavi uygulanmazsa çocukta guatr
gelişme riski yüksektir.
Gebelerde Hipotiroidi:
Belirgin hipotiroidisi olan kadınlar nadiren gebe kalabilirler. Kısırlık
nedenleri içinde önemli bir yer alır. Gebe kaldıkları taktirde de önceden
gördükleri tiroid hormon tedavilerine devam edilir. Gebelik esnasında
hipotiroidizm oluşursa da hormon tedavisine başlanılır. Hipotiroidili gebe
kadınlar gebelikleri sürece tedavi görmezlerse erken doğum , düşük vs.
istenmeyen sonuçlarla karşılaşabilirler. Bu hormon tedavisi ile bu olaylar
minimal gözlenir. Bu tedavinin de çocuklar üzerine hiçbir zararlı etkisi yoktur.
Aksine faydaları çoktur.
Gebelikte Hipertiroidi:
Hipertiroidi, gebelikte nadiren görülür ve bu durum sevindiricidir. Çünkü
hipertiroidili bir gebenin tedavisi guatrlı ve hipotiroidili gebeninkinden
oldukça zor ve sorunludur. Bunun nedeni de annenin tiroid bezini frenlemek için
kullanılan ilaçların plasentadan geçip çocuğun kan dolaşımına geçmesindendir.
Ancak bu geçişin, kullanılan ilaçların dozlarına bağlı olduğu biliniyor. Bu
ilaçların yüksek dozları çocukta hipotiroidi ve guatr oluşturmaya yeterlidir. Bu
kesinlikle istenmeyen bir durum olup, çocuğun zihinsel ve motor gelişimini kötü
yönde etkiler. Belirli bir dozun altında da çocuğun tiroid bezine etki etmediği
biliniyor. Sonuçta bu tür, hipertiroidili gebelere mümkün olan en düşük doz ilaç
verilmelidir. Öte yandan tedavi edilmeyen hipertiroidili gebelerde düşük, erken
doğum, plasentanın erken ayrılması gibi istenmeyen olayların sıklığı artar.
Ayrıca çocuklarda anomali oluşma sıklığı da artar.
Basedow hastalığı olan gebelerin tedavisi sonucu çocuklarında % 3 doğumsal guatr
ve yaklaşık % 1 doğumsal hipotiroidi geliştiği gözlenmiştir. Bunlar tamamen
tedavi sonucu oluşur. Oysa Basedow'lu gebelerin çocuklarında % 1-3 oranında
doğumsal hipertiroidi görülme olasılığı var. Bu durum tedaviden kaynaklanmaz.
Annedeki tiroid bezini stimüle (uyaran) eden antikorların çocuğa geçmesiyle
oluşur.
Sonuçta hipertiroidili kadınların gebelikleri yüksek riskli gebelik grubuna
girer. Mutlaka kadın-doğum ve Endokrinoloji uzmanının denetimi altında
olmalıdırlar.
GEBELİKTE VARİS
Varis, venlerin (toplardamarların) genişleyerek ve kıvrılarak cilt yüzeyinde
belirgin hale gelmesidir. Gebelikte varisler sıklıkla bacaklarda meydana
gelirler. Ancak çok ileri durumlarda vulvada da (genital bölgenin dıştan görünen
kısmı) ortaya çıkabilirler. Anüs ve rektumda (kalınbarsağın son kısmı) ortaya
çıkan varisler ise hemoroid (basur) adını alırlar ve ayrı bir başlık halinde
inceleneceklerdir.
Varisler sıklıkla kalıtsaldır ve ilk gebelikte varis gelişimi daha az
görülmesine karşın gebelik sayısı arttıkça varis ortaya çıkma olasılığı ve
varislerin şiddeti artar.
Neden varis oluşur?
Venler (toplardamarlar), vücuttan kanı kalbe geri götüren yapılardır. Arterler (atardamarlar)
kanı kalbin kasılmasıyla pompalarlarken venler kanı başka yöntemlerle kalbe geri
götürmek durumundadırlar. Genellikle arter ve venler vücutta birbiriyle "sırtsırta
vermiş" şekilde bulunurlar ve kalp kanı atardamarlarda ileriye doğru
pompaladıkça, ortaya çıkan dalgalanma toplardamar içindeki kanı kalbe doğru
götürür. Bunu sağlayan mekanizma toplardamarların yapısında bulunan
kapakçıklardır. Bu kapakçıklar kanın yanlızca bir yönde, kalbe doğru akmasına
izin verirler ve böylece kanın geriye kaçışını önlerler. Başta bacaklar olmak
üzere vücudun kaslı bölgelerinde bulunan toplardamarlar kasların kasılmasıyla
oluşan itici güç ve kapakçıkların geri kaçışı engellemesi sayesinde kanı kalbe
doğru götütürler. İşte varislerde temel bozukluk bu kapakçıkların işlevlerini
yitirmiş olmasıdır. Böylece kan geriye daha kolay kaçmakta, bu kaçış belli bir
bölgede kanın göllenmesine yol açmakta ve göllenen kan damarın yapısını ve
şeklini bozarak damarın ciltten görülür hale gelmesine neden olmaktadır.
Varisler cilt yüzeyinde mavi, ileri derecede kıvrımlı, dokununca içlerinde kan
olduğu kolaylıkla hissedilen ve ileri durumlarda ağrılı olan damar yapılarıdır.
Ailesinde varis öyküsü olan anne adaylarında varisler daha sıklıkla ve
çoğunlukla ilk gebelik esnasında da ortaya çıkarlar. Her gebelikte ortaya çıkan
varisler önceki gebeliğe göre daha şiddetlidir. Varisler gebelikte sıklıkla önce
baldırlarda ve diz arkasında ortaya çıkar. Diğer ortaya çıkma yerleri bacaklar
ve vulvadır. Vulva varisleri bacak varislerine göre daha ender görülür.
Varisler büyüdükçe yaptığı şikayetler artar. Ağrı, bacakta dolgunluk hissi ve
estetik bozukluklar en sık yaptıkları şikayetlerdir.
Anne adaylarının yaklaşık %15'inde gebelik döneminde varis ortaya çıkar.
Bunların önemli bir kısmı gebelik bittikten sonra kendiliğinden kaybolur.
Gebelik neden varislerin ortaya çıkmasını kolaylaştırır?
Gebelikte, büyüyen bebeğin ihtiyaçlarını karşılamak için kan hacmi belirgin bir
şekilde artar. Dolaşımda daha fazla kan bulunduğundan özellikle bacaklarda kanın
göllenmesi kolaylaşır. Toplardamarların kapakçık mekanizması kanı kalbe doğru
pompalamada yeterince başarılı olamaz. Bu da cilt yüzeyindeki venlerin
belirginleşmesine ve belli bir süre sonra varisleşmesine neden olabilir. Ek
olarak büyüyen uterusun ana toplardamarlara yaptığı baskı toplardamarlardaki
göllenmeyi artırır. Böylece vücudun alt taraflarındaki toplardamarlarda kan
akımı yavaşlar, kan göllenir ve bacaklar ve vulvada varisler, anüste ise
hemoroidler ortaya çıkabilir. Gebelikte artan miktarlarda salgılanan progesteron
hormonunun damar düz kasları üzerindeki gevşetici etkisi varis oluşumunu daha da
kolaylaştırır.
Ne yapılabilir?
Varisleriniz şiddetliyse sabahları kalktığınızda belinize kadar gelen ve
bacaklarınızı hafifçe sıkarak destekleyen bir çorap kullanabilirsiniz. Bu
çorapların özellikle varis için üretilmiş olanları da vardır ve bunlar
bacaklarda kanın göllenmesini nispeten önler.
Uzun süre oturmak ve özellikle de bacak bacak üstüne atarak oturmak kan akımını
yavaşlatır ve varis oluşumunu kolaylaştırır. Yine otururken sandalyenizin
baldırınıza temas etmesi ("burayı kesmesi" anlamında) dolaşımı yavaşlatarak
varis oluşumunu kolaylaştırabilir. Otururken bacaklarınızı yüksekte tutmanız ve
uyurken de bacaklarınızın altına yastık koyarak yükseltmeniz varis oluşumunu bir
derece engeller.
Uzun süre ayakta kalmaktan kaçınmalısınız. Kendinize her fırsatta oturma şansı
yaratmalı ve mümkünse elde ettiğiniz her oturma fırsatında yarım saat boyunca
ayaklarınızı yükselterek oturmalısınız.
Yürüyüş bacak kaslarınızı çalıştırır. Bacak kaslarınız çalıştığında
bacaklarınızdaki toplardamarların kalbe doğru hareketi kolaylaşır. Düzenli
yürüme alışkanlığı edinirseniz varis oluşma riskinizi ve oluşan varislerin
şiddetini önemli derecede azaltabilirsiniz.
Özellikle büyük varisler şiddetli darbelerle yırtılabilir. Çok ender görülen ve
kan kaybına yol açabilen bu durumu önlemek için varis olan bölgelere darbe
gelmesinden (çarpmalar) kaçınılmalıdır.
Elastik bandaj şeklinde olan varis çoraplarının piyasada çok çeşitli şekilleri
mevcuttur. Bunlar hem bacağı sıkma açısından daha farklı olabilir, hem de
yükseklikleri yalnızca dizkapağına kadar veya belinize gelecek yükseklikte
olabilir. Bu çorapları seçerken doktorunuza danışmalısınız.
Tedavide son zamanlarda bitkisel kaynaklı olan ve gebeliğin ilk üç ayından sonra
kullanımında bir sakınca olmadığı düşünülen tablet şeklinde bazı ilaçlar
mevcuttur. Bu ilaçlar doktor önerisine göre uygun dozlarda kullanılabilir.
Gebelikten sonra varisler genellikle birkaç haftada kaybolur. Ancak özellikle
çok doğum yapmışlarda ve / veya ailevi eğilimi olanlarda varisler doğumdan sonra
da kaybolmayabilir. Bu durumda lazer, ameliyatla damarların çıkarılması,
enjeksiyonla damarların devre dışı bırakılması yöntemlerinden biri uygulanabilir.
Gebelikte varis ameliyatı genellikle yapılmaz. Ancak belirtilerin çok şiddetli
olduğu (ağrı, varis yırtılması gibi) durumlar da uygun bir cerrahi yöntemle
tedavi yapılabilir.
Vulva varisleri normal doğumu engeller mi?
Vulvadaki varisler normal doğum için genellikle bir engel teşkil etmezler. Böyle
durumlarda epizyotomi ("dikişli doğum") kanama miktarını artırabileceğinden
mümkün olan durumlarda epizyotomi uygulamasından kaçınılır, ancak epizyotomi
yapılmaması geniş bir yırtığa yolaçma riski varsa, epizyotomi de damarların
nispeten daha az yoğun olduğu bir bölgeye açılır.
YÜKSEK RİSKLİ GEBELİKLER
Riskler dogum oncesi,dogum sırasında ve dogumdan sonra olmak uzere 3 e
ayrılabilir!
Yenidoğan ölüm hızı diğer ülkelere nazaran Türkiyede abartılı düzeydedir!!
Doğum öncesi riskler:
şiddetli hipertansiyon
şeker hastalığı
anneye ait kalp hastalığı
bobrek hastalıgı
alkol ilaç bagımlılıgı
daha onceki olu dogum hikayesi
rahim anormallikleri
rahim ağzı yetersizliği
kan uyuşmazlığı
çogul gebelik
düşük dogum agırlıklı bebek
GEBELİKTE ACİL DURUM BELİRTİLERİ
Şiddetli ve sürekli baş ağrısı
Uzun süren mide ağrıları
Görmede bulanıklık
Kanama
Su boşalması
El ayak ve yüzde şişme
Çok sık kusma
38 Derecenin üstünde ateş
7. Aydan sonra bebeğinin 12 saatte 10 defadan az oynaması,
HANGİ KADINLAR İÇİN GEBE KALMAK TEHLİKELİDİR ?
18 yaşından küçük,
35 yaşından büyük
Son gebeliğin üzerinden 2 yıl geçmemiş kadınlar,
4 den fazla çocuk doğurmuş olanlar,
Yüksek tansiyonu olan kadınlar için gebe kalmak tehlikelidir.
Bu durumda olan kadınlar gebe kalırsa:
Annede gebelik zehirlenmesi,
Doğumda kanama
Doğum zorluğu,
Kadın hastalıkları ve sakatlıklar hatta ölüm olabilir.
Gelin şimdi bu riskleri baska acıdan ele alalım:
18 den kucuk 35den buyuk gebelik
50 kg dan az anne
dusuk sosyoekonomik cevre
sigara kullanımı!!
ilaç ve alkol kullanımı!!
rahim ağzı yetmezliği
böbrek hastalığı
şeker hastalığı
kronik hipertansiyon
doğum öncesi kanamalar
GEBELİKTE YÜKSEK TANSİYON
Bazı gebeler, gebelik öncesinde yüksek tansiyona sahiptirler. Gebelik esnasında
da tansiyon yükselerek gidebilir.
Bazı gebeler ise önceki yaşamlarında yüksek tansiyona sahip olmadıkları halde,
gebelikte vücutlarında meydana gelen değişimlere bünyelerinin uyum sağlayamaması
nedeniyle yüksek tansiyon gelişir.
Son derece dikkatli olunması, sürekli doktor kontrolünde olunması gereken bir
durum olup, doktor önerilerine harfiyen uyulmalıdır. Çünkü, tansiyonun aşırı
yükselmesi hem anne hem de bebek sağlığı açısından tehlikelidir.
YÜKSEK TANSİYONUN ANNE VE BEBEK SAĞLIĞINA ETKİSİ
1. Kan damarları kasılır, anne rahmine ve annenin diğer hayati organlarına giden
kan miktarı azalır. Bebek yeterince beslenemez.
2. Damarlar kasılı olduğundan vücuda az kan gider. Kalp giden kan miktarını
arttırmak için daha hızlı çalışır ve kalp yetmezliği olabilir.
3. Böbreklere yeterli kan gitmediğinden, idrarda normalde olmaması gereken
sonuçlar çıkar. Vücuttan protein atılır.
4. Damarlar kasılı olduğundan anne rahmine yeterli kan gitmeyecektir. Bebek
yeterli beslenemeyecek, bazı durumlarda zihinsel fonksiyonları zarar görebilecek
belki de bebek kaybedilebilecektir.
5. Göze yeterli kan gitmediğinden bulanık görme, baş ağrısı olur.
6. Bacak ve kollarda dinlenmeyle geçmeyen, baş parmakla bastırıldığında iz
bırakan şişlikler olur.
NELER YAPMALIYIZ?
1. Her gün aynı saatte, aynı tartıda tartılıp, her günkü kilonuzu bu iş için
ayırdığınız defterinize kaydedin.
2. Her gün aynı saatte, dinlenme anındaki tansiyonunuzu ölçtürün. Aynı deftere
bunu kaydedin.
3. Tansiyonunuzun yükselmesi halinde sol yanınıza yatarak istirahat edin.
Tansiyon yükseldiğinde sizin ve bebeğinizin ihtiyacı olan oksijenin temini
tehlikeye girmiştir. Bu yüzden tansiyonunuz yükseldiğinde dinlenerek vücudunuzun
harcadığı enerjiyi en aza indirmeli, enerjinizi korumalısınız.
4. Sabah ve öğleden sonraları kendinize istirahat saati ayırın. Sessiz sakin ve
loş bir ortamda dinlenin.
5.Şişliği (ödemi) önlemek veya çözmek için proteinden (süt,yoğurt,et,yumurta,kurubaklagil
vb.) zengin yemekleri tercih edin, ancak kesinlikle tuz kullanmayın.
6.Aldığınız içecek miktarında kısıtlama yapmayın.
7.Stresli ve gergin ortamlardan uzak durun. Bu ortamlar damarlarınızın
kasılmasına ve tansiyonun yükselmesine neden olur.
8.Bebeğinizin hareketlerini gözleyin. İki-üç saatte bebeğin anne rahminde 10
hareket yapması beklenir. Evinizde size destek olacak, iş yükünüzü azaltacak, bu
desteği doğum sonrası dönemde de sürdürecek bir yardımcıya ihtiyacınız olacaktır.
9.Yüksek tansiyona bağlı şikayetleriniz doğumdan hemen sonraki dönemde de bir
süre devam edecektir.
DOKTORA NE ZAMAN BAŞVURMALIYIM?
Başağrısı
Baş dönmesi
Genel huzursuzluk ve endişe hissi
Bulantı-kusma
Bulanık görme
Yüz kaslarında seyirme
Bunlar damarlardaki kasılmanın ve yükselen tansiyonun artık beyninizi etkilemeye
başladığını gösteren belirtiler olup, derhal doktorunuza ya da tam teşekküllü
bir hastaneye başvurmanızı gerektirir. Bunlar dışında, kontrollerinizi hiçbir
zaman aksatmamalı, doktorunuzun önerilerine harfiyen uymalısınız. Bir sonraki
gebeliğinizde aynı sıkıntıları yaşamanız beklenebileceğinden, doktor onayını
almadan hamile kalmamalısınız.
ZARLARIN ERKEN AÇILMASI
Doğum sancısı olmadan kesenin açılması "zarların erken yırtılması" olarak
tanımlanır.
Normalde gebelik ürünü bir zar tabakası tarafından kaplanalan bir kese içinde
bulunur. Bu keseye amniyon kesesi, çevreleyen zara amniyon zarı, içindeki sıvıya
da amniyon mayii adı verilir.
Amniyon kesesinin ve sıvısının sağlıklı bir gebelik ve bebek gelişimi için büyük
önemi vardır. Bu kese gelişen bebeği dış etkenlere karşı korur, içerdiği sıvı
bebeğin rahat hareket etmesine olanak sağladığından kas gelişimine yardımcı olur,
bebeğin sabit sıcaklıkta bulunmasını sağlar, travmalara karşı yumuşak bir yastık
görevi görür. Bebeğin normal fonksiyonları, büyüme ve gelişimi ve rahat hareket
etmesini sağlamak için amniyon sıvısı gereklidir. Bu sıvı, amniyon ve koryon adı
verilen zarlarla çevrilidir ve gebelikte oldukça önemli işlevleri olan dinamik
bir sıvıdır.
Doğum sancılarının başlamasından sonra rahim ağzı tam açık oluğunda yani 10 cm.
açıldığında amniyon kesesi yırtılır ve sonra doğum gerçekleşir. Kesenin doğum
sancıları başlamadan önce açılmasına erken membran rüptürü (EMR) adı verilir.
Halk arasında "suları geldi" deyimi bu olayı anlatmak için kullanılır. Kesenin
sancılar başladıkltan sonra, ancak rahim açıklığı 10 cm olmadan önce açılmasına
ise vakitsiz membran rüptürü adı verilir. Bu durum klinik olarak bir öneme sahip
değildir. Tüm gebeliklerin yaklaşık %10'unda görülen erken membran rüptürü (zarların
erken acılması) nedeni bazı hallerde saptanamaz. En sık suçlanan nedenler
enfeksiyonlardır. Özellikle idrar yolu enfeksiyonu ve vajinal (rahim)
enfeksiyonlar buna neden olabilir. Ayrıca rahim hacminin aşırı arttığı
polihidramniyos, çoğul gebelik gibi durumlarda ya da rahime ait şekil
bozukluklarında da görülebilir.
Annenin beslenme bozukluğu, düşük sosyoekonomik düzey, karına gelen direk
travmalar, cinsel ilişki gibi faktörler de EMR'nin muhtemel sebepleri
arasındadır.
Anne adayları genelde zarların yırtıldığını aniden sıvı boşalması şeklinde fark
ederler, bazı durumlarda zar rahimin üst kısımlarından yırtıldığında az miktarda
idrar kaçırır tarzda hafif akıntılar olabilir. Bu tür şikayetler ile gelen
gebelerde yapılan vajinal muayenede rahim ağzından sıvı kaçağının görülmesi ile
tanı konur. Az miktarda akıntı varsa emin olmak için gelen sıvını asitlik
derecesine bakılarak teşhise gidilir. Ayrıca ultrasonografide amniyon sıvısının
azalmış olması tanıya yardımcıdır.
Vakaların %60-80 inde sular geldikten sonra 24 saat içinde doğum sancıları
başlar. Bu nedenle EMR erken doğum tehdidinin önemli bir sebebidir. Bu
mekanizmaya göre normal doğum olarak takip edilen gebelerde bazı hallerde doktor
doğumu hızlandırmak için amniyon kesesini suni olarak açabilir. Zarlar
açıldığında dış dünya ile temas sağlayan gebelik ürünü enfeksiyonlara açık hale
gelir. Bu durum anne ve bebeğin hayatını tehlikeye atabilecek sonuçlar
doğurabilir. Yine bu hastalar abruptio plasenta açısından risk altındadır. Bebek
açısından bakıldığında ise kordon vajinadan (rahim) dışarı sarkabilir. Bu
oldukça tehlikeli ve acil sezaryen gerektiren bir durumdur. Küçük gebeliklerde
eğer bebekte bir duruş bozukluğu var ise bebeğin kolu dışarı sarkabilir. .
Erken membran rüptürü (EMR); amniyon kesesinin doğum henüz başlamadan yırtılması
ve suların gelmeye başlamasıdır. Amniyon kesesinin yırtılmasının ardından
bebekle dış dünya arasındaki mikrop geçişini engelleyici filtre mekanizması
artık ortadan kalkmış olur. 37. gebelik haftasından önce amniyotik membran
yırtılmış ile prematüre EMR denir. Erken membran rüptürü, erken doğumun en önde
gelen nedenlerindendir.
Tüm gebeliklerin yaklaşık %10'unda görülmektedir. Anne adayları aniden vaginadan
boşalan bir sıvıdan bahsederler. Ancak bu sıvı boşalması her zaman çok belirgin
olmayabilir ve aralıklı olarak az miktarda gelebilir.
Nedenleri çeşitlidir; en çok enfeksiyonlar sorumlu tutulmaktadır. Özellikle
idrar yolu enfeksiyonları ve vaginal enfeksiyonlardan şüphelenilmektedir.
Enfeksiyonların dışında servikal yetmezlik (rahim ağzı yetmezliği), çoğul
gebelik, polihidramniyos, annenin yetersiz beslendiği durumlarda, sigara
kullanımında da EMR görülebilmektedir.
Tanı; şüphelemekle başlar. Anne adayının su gelmesi ile ilgili şüphesi olduğunda,
ultrason ve muayene uygulanır. Serviksi (rahim ağzı) görmek için yapılan
spekulum muayenesinde amniyotik sıvının geldiği görülebilir. Şüpheli durumlarda,
turnusol kağıdı ile gelen sıvının pH ölçümü yapılarak amniyon sıvısı mı, yoksa
servikal mukus mu ayırt edilebilir. Yine yapılan ultrason ile bebeğin çevresini
saran amniyon sıvısı miktarı araştırılır.
Sularının gelmesi yakınması ile müracaat eden bir gebede ilk planda hasta
değerlendirilir ve tanı kesinleştirilir. Eğer sular tamamen boşalmış ise ve
gebelik yaşı müsait ise 24 saat kadar beklenebilir. 34-36 haftadan küçük
gebeliklerde bebeğin akciğer olgunlaşmasını hızlandıracak tedaviler uygulanır.
24 saat içinde sancılar başlamaz ise antibiyotik tedavisine başlanır ve doğumun
başlatılması maksadı ile suni sancı verilir. Yukarıdan ve küçük bir alandan
yırtık ve sıvı kaybı varsa uygun önlemler ile hastane şartlarında akıntı
kesilene kadar beklenir. Bu zaman zarfında bünye meydane gelen bu açıklığı
onarır ve amniyon mayii sürekli yapılan bir madde olduğundan eksik kısa sürede
telafi edilir. Tedavide en önemli unsur antibiyotik ile enfeksiyonun
önlenmesidir. EMR tanısı konduktan sonra gebelik haftası, genel fizik muayene
bulguları, kan analizleri ve bebeğin genel durumu değerlendirilerek tedavi
planlanır. EMR'de en önemli komplikasyon erken doğumdur. Genellikle suların
gelmesinden itibaren 24 saat içinde doğum olayı başlar